Aşık Veysel üstadın çok sevdiğim ama az bilinen bir eseridir. "Yıllarca aradım kendi kendimi / Hiçbir türlü bulamadım ben beni..." der Veysel.
Aramak, aslında bir anlamıyla yitirilişin karşısına denk düşendir. Hem sade, aradığınız yitirilen bir insan mıdır ki! Değil elbet...
Çok sevdiğiniz sizde bir anlamı olan, hatırası olan bir objeyi kaybedersiniz. Sanki sizden bir uzuv, bir parçanız eksilmiş gibi gönül koyarsınız kendinize! Bu nasıl sahiplenmedir diye! İnsan bu denli değer verdiğini nasıl yitirir diye!
Gitmiştir, yitip gitmiştir artık. Biz Kürtler her ne kadar da "Ewê kû çû, mekewe dû" (bir şey yitip gitmişse, ardına düşme) dese(k) de, bu sözde kalır. Ardına çokça düşeriz yitip gidenin. Hem olması gereken de o deği mi zaten!
Size bu satırları yazmama beni sürükleyen, önceki günkü (3 Şubat 2021) Diyarbekir Suriçi'nin yasaklı mahallelerine yaptığım gezi oldu. Malum oralara giriş halen pek kolay değil!
Yazayım birkaç satır. Ben ilkokulu Mardinkapı'daki Cumhuriyet İlkokulunda okudum. Hatırası çoktur bende. Okulumu görmeye gittim. Yoktu! Yitip gitmişti. Koca okulun yeri dümdüz bir arsaydı.
Okuldan ve kimi yıkık yapılardan taşınmış, oturak yerine kullanılmak üzere birkaç binek taşı, orta yerde de masa niyetine ortası delik bir dink (değirmen) taşı...
Arsanın bir yerinde müteahhit firmanın prefabrik ofisi ve sağda solda iş makinaları ve çalışan inşaat işçileri...
Oturdum ve sadece sağa sola bakmakla yetindim. Okul dümdüz olmuştu, yerinde yoktu. Ve ben bunu bir türlü kabullenemiyordum.
Sonra düşündüm ve soruyu kendime sordum; sahi Ferat Üngür, içinde bir sürü şiir olan çiçeği burnunda "Coğrafya Kederdir" kitabımdan bestelenip okumak için neden "Kendini Arayan Şehir"i seçmişti ki!
Seçmişti işte! Biliyordu çünkü! Şehirler de yitiyor bir şekilde.
İnsan tekinin doğup büyüdüğü, anılarını yad ettiği mekânlarının ellerinin arasından kayıp giderek yok edildiği zamanları yaşamak / yaşatmaktı belki de en büyük zulüm insan olana reva görülen.
Bunu ziyadesiyle yaşadık. Hem de insana asıl zor gelen top, bomba ve kurşun seslerinin bir nevi yeknesaklaşan gürültüleri arasında...
Demem o ki; belki de şimdi şarkının sözlerindeki nağmelerde kalıcılaşan sese ve söze kulak vermek gerek...
Ben şehirim
kalıyorum böyle
kalıyorum kalmasına ya
bende kalmadı hemşehrilerim
karpuzlar çatırdamıyor artık avlularımda
düşlerde ve şiirlerde kaldı şehir
gündüzleri göğünde güvercin uçmayan
gökyüzlü şehir
benim değil
düşler benim...
(ŞD/AÖ)