"A Room of One's Own" (Kendine Ait Bir Oda) Penguin Modern Classics kapağı
"İlginç zamanlarda yaşayasın!"
Çin'de bu beddua çok kullanılır. "Rahat, huzur bulamayasın!" anlamında...
Nasıl uzun soluklu bir beddua ise iki yakamız bir araya gelmedi yüzyıllardır!
Nefesi kuvvetli biri söylediyse demek?!
Bu kez de pandemi sardı dört yanımızı. Ayları devirdik, hâlâ önümüzü göremiyoruz.
Çok değerli müteveffa feminist düşünür Virginia Woolf'un aynı isimli eserinde istediği gibi, "Kendine Ait Bir Oda" da kalmadı. Hani demiş ya; "Hem kendinize ait bir odanız, hem de boş zamanınız olsun" diye. Pandemiye dek zar zor bulunan o boş oda isteği yerini şimdi "Tuvalette bile 5 dakika rahat yok" evresine bıraktı. Hele o evde 3 yaşlarına girmeye hazırlanan çocuk varsa...
Tam zamanlı çalışma mekanı: Ev
Hani derler ya; "Zaman, her şey bir anda olmasın, mekan ise hepsi bizim başımıza gelmesin diye var" diye.
Şimdi tek düzlemde hareket eder olduk.
Artık hayatlarımız, tek bir ana kumanda merkezinden idare ediliyor.
Ev! Bu tek düzlem içinde yer alan mekanda artık işleri idare etmek bir hayli zorlaşıyor biz kadınlar için. Zira işler yine kadın ve çevresinde dönüyor. Bize ev işlerinde yardım edenimiz, çocuğumuza bakım veren kişimiz ya da anneanne /babaanne...
Hepsi kadındı ve artık hiç biri yok. Tek başımızayız. Ev işleri, iş yerinden gelen yapılacaklar listeleri, okul projeleri, yetişmesi gereken yazılar.
Ve çocuk!
(Buraya aksiyon filmi müziği girecek!!!)
Şanslı kesimden olabiliriz. Ev işlerinde eşimiz en büyük destekçimiz olabilir ancak işin dağılımı, paylaşımı ve 'görünmeyen işler' kısmı yine biz kadınların üzerinde olacak. Bunu feminist söylem dahilinde dile getirecek olursak; işin 'zihin yükü' de bizim üzerimizde demek oluyor.
Kolay gelsin, ancak gelmiyor!
Bu zihin yükü kimi zaman "Akşam ne yesek?" sorusuyla başlıyor. Mutfakta iki taraf da zaman geçiriyor olabilir fakat büyük oranda kadın menüyü oluşturma 'şansına' sahip. Çoğu zaman da her şey akşam yemeği sonrası başlıyor zaten. Masayı toplarken masa örtüsü üzerindeki lekeyi fark ediyorsunuz. Onu alıp çamaşır sepetine atıyorsunuz ve o sırada çamaşır sepetinin ağzına kadar dolu olduğunu görüyorsunuz. Hemen çamaşır makinesini dolduruyorsunuz ve deterjan koyup yıkamak istiyorsunuz. O sırada çamaşır makinesinin deterjan gözünün kirlendiğini fark edip, kulak pamuklarıyla temizleyip, deterjanı koyuyorsunuz.
Hazır makine çalışırken 2 haftadır değiştirmediğiniz yatak çarşaflarını da içine atıveriyorsunuz ve muhakkak ki yeni nevresim sermeyi ihmal etmiyorsunuz. Çamaşırlar yıkanırken, deterjanın azaldığını görüp alışveriş listesine ekliyorsunuz. Tekrar masa toplamaya kaldığınız yerden devam ederken, yerlere ekmek kırıntıları döküldüğünü fark ediyorsunuz ve masayı toplayıp, yerleri süpürmeye girişiyorsunuz. Küçük bir masa toplama operasyonu 2 saatinize mal oldu, hayırlı olsun! Eşinize ya da partnerinize "Masayı toplar mısın?" dediğinizde masa toplanmış olacak ancak çamaşırlar dolu, deterjan bitmiş, nevresimler nispeten kirli yerler de kırıntı içinde olacaktı.
Ezcümle; erkek, ev işi yapmak için kadının ondan talepte bulunmasını istiyorsa, demek ki kadını 'ev işlerinden sorumlu yönetici' olarak görüyor. Yani evin içindeki titriniz "Ev İşlerinden Sorumlu Genel Müdür." Titr çok ağır, tuğla gibi, yerden kalkmaz. Kalkmıyor da!
Kolumuzda bir altın bilezik daha...
Şimdi bu denkleme bir de çocuk ekleyelim...
İşte 24 saatimizden bir kuple
Yazının bundan sonraki kısmına, üç yaşına girmeye hazırlanan bir çocukla birlikte eve kapanma durumuyla devam edeceğiz.
Evet, hâlâ karantina ortamından bahsediyoruz..
Sabahın en istemediğiniz saatinde kalkıp, kahvenizi hazırlamaya çalışırken, pijamanızın bir köşesinden çekiştiren bir küçük insan var artık.
Küçük insan, "hayır!" ve "biraz sonra" gibi kelimelerin kendisine kullanılmasından hiç hoşlanmıyor gelgelelim, kendisi hoyratça kullanıyor. Hazırladığınız sıcak kahveyi bile sıcak tüketemeden güne başlıyorsunuz. Yazının en başında bahsettiğimiz 'Tuvalette 5 dakika' isteğiniz ise kapının altından "Anne geeellll!" sesleri eşliğinde içeri uzanmaya çalışan 5 küçük parmakla sonlanıyor.
Kahvaltı merasimi – evet merasim, eğer iştahsız çocuktan bahsediyorsak- sırasında yapılan türlü çeşit maskaralıklarla birlikte, oyuna geçiyorsunuz. Bu arada yetişmesi gereken işler, tamamlanması gereken ödevler, yapılması gereken bir ton şey varsa da bunu zaten küçük insana anlatamazsınız. O sırada tek yükümlülüğünüz evcilik oyunu sırasında demlemeniz gereken çay. Ardından giydirilmesi gereken tüllü elbiseler, takılması gereken taçlar, söylenmesi gereken şarkılar, edilmesi gereken danslar ve halaaaa yetişmesi gereken ofis işleri ve tamamlanması gereken yazılar ve bitirilmesi gereken okul ödevleri var. Ve fakat siz yine de şevkle "Baby shark düdüdüdüdü!" demeye devam ediyorsunuzdur. Bu denklem, oyunların yeri değişerek uzar gider...
Yapılan son araştırmalar çocuk bakımının 'iki buçuk iş yükü'ne denk olduğunu ortaya koyarken, pandemi ile birlikte neredeyse 5 iş yükünün altından kalkmaya çalıştığımızı söylesek abartmış olmayız. Arada burnumuza gelen yanık kokusu da bundan dolayı olsa gerek...
Gelelim baştaki 'Kendimize ait oda'ya
Oda yok! Ev de üzerimize çöktü görüldüğü üzere.
Kadın olmak, başlı başına zorken, sahip olduğumuz alan ayrımlarını kaybetmekle birlikte külfetli bir başka sürecin içinde bulduk kendimizi. Her gün 24 saatini eve vakfeden, ancak emeğinin karşılığını görmeyen hatta emeği küçümsenen kadınlar, dışarıda çalışıp, eve geldikten sonra kalan işleri yapmaya çalışan kadınlar.
Bunun da ötesinde, zorunlu evde kalma zamanlarında cehennemi yaşayan kadınlar var. Yani kadın olmanın tüm zorluklarla uğraşan ama kahretsin ki erkek şiddetine maruz kalan kadınlar, sesleri çıkmayan, seslerini çıkarsalar da bir türlü duyuramayan hatta ve hatta 'sesleri kesilen!' kadınlar var. Kaldı ki bu her konunun da ötesinde zaten.
Pandemiyi de ne yazık ki yine, hep yine, kadın üzerinden konuştuk, konuşuyoruz, görünen o ki daha da konuşacağız. (YA/AÖ)