Hayli çalkantılı mazisine uygun olarak, 18 Ekim 2019'da başlayan geniş katılımlı protestolarla tarihinde yeni bir sayfa açan Şili halkı fazlasıyla varsıl oligarkların ülkedeki hâkimiyetini halen sona erdirmeye çalışıyor.
Ne de olsa sömürü rejiminin anayasasını XIX. yüzyılda empoze etmiş olanların ve daha yakın bir geçmişte Pinochet diktatörlüğüne katkıda bulunanların baskı zihniyeti günümüzde tesirli olmaya devam ediyor.
Animasyon sanatında parlayan Cristóbal León ve Joaquín Cociña, Kemikler (Los Huesos/The Bones) adlı kısa filmde mevzuyu kendilerine has estetik tarzlarıyla irdeliyorlar.
Çoktan iflas etmiş neoliberal deneyimden ayrıca muzdarip ikili bizi stop-motion tekniğiyle sinemanın doğduğu yıllara ışınlarken, ilkel metotlarla kullandıkları kuklaları kara mizah çerçevesinde muhtelif absürtlüklere alet ediyor ve bazılarının kemiklerini sızlatırcasına eleştirilerini ortaya koyuyor.
Film boyunca bir kadın olan ana karakterin topraktan çıkarılmış, kafatasları dahil birçok insan kemiğiyle düzenlediği ritüellere şahit oluyoruz, akabinde mumyalanmış beden parçaları birleşip neredeyse kusursuz insan figürlerine dönüşüyor.
Hassas seyircinin belki seyretmeye dayanamayacağı, çarpıcı olduğu kadar provokatif eseri belirli bir mesafeden, eğlenceli bir masalmış gibi izlemek de mümkün.
Tim Fain'e "cehenneme layık bir Chopin bestesi gibi olsun" talebiyle ısmarlanmış müzik bu hafiflik hissini destekliyor, lakin seyircinin meseleyi idrak etmesine asla mani olmuyor.
Kurt Evi (La Casa Lobo/The Wolf House) adlı ödüllü filmleriyle bilhassa tanınan muzip ikili yeni eserlerini Venedik Film Festivalinde dünyaya tanıtarak Orizzonti En İyi Kısa Film payesine layık görüldüler.
Onları, özellikle belirli bir tarzın sinema meraklılarına seslenecekleri parlak bir yolculuğun beklediği kesin!
İntikam mı, lanet mi, büyü mü?
Filmin esas kahramanının bir şekilde Güney Amerika'nın yerli halklarını temsilen Constanza Nordenflycht olduğunu öğreniyoruz.
XIX. yüzyılda Şili'nin önde gelen muhafazakâr politikacılarından Diego Portales'in evlenme sözü verdiği, fakat birlikteliklerinden üç evlat doğmuş olmasına rağmen hiçbir zaman evli bir çifte dönüşemeyen ikilinin kurbanı, kronikleşmiş sömürü düzenin sembollerinden biri oluyor.
Ne de olsa Constanza'nın ritüeline alet ettiği iskeletlerden bir tanesi Şili'nin oligark destekçisi 1833 anayasasının arkasındaki beyinlerden Portales'in ta kendisine ait.
Tarihsel düzenin bilinçli şekilde pek kale alınmadığı filmde kahramanımızın kemikleriyle "cebelleştiği" diğer iskelet Pinochet'in bakanlarından, diktatörlüğün mimarlarından Jaime Guzmán.
İntikam, lanet okuma ve aynı zamanda büyü teşebbüsü olarak da algılanabilecek Kemikler başlıklı film ülkenin otoriter rejimlerinin temsilcilerini masaya yatırıyor ve çağımızda çok da farklı yönlere gitmeye meyilli olmayanlara uyarı vazifesi görüyor.
Filmi çekme sürecinde birçok kaynaktan beslendiklerini belirten yönetmenler Şili'de 2019'da başlamış isyanvari halk protestolarının da kendilerini mutlaka motive etmiş olduğunu ifade ediyorlar.
Memleketin radikal değişimlere ihtiyacı olduğunu, zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun hızla yok edilmesinin zaruri olduğunu da bize layıkıyla hissettiriyorlar; gezegenin birçok diyarında olduğu gibi adalet eksikliğinin bir an önce telafi edilmesinin önemine kesinlikle inanıyorlar.
Sinemanın köklerine dönüş
Dehşetle komedinin birleştiği bir animasyon filmi denilebilir Kemikler için.
Sinemanın ilk sihirbazı Méliès'in izleri de var, belgeselciliğe çok daha yakın Lumière'lerin de. Fakat yönetmenlerin ilham aldığı mühim bir diğer sinemacı, hayvan kadavralarını sinemada layıkıyla kullanmış Ladislas Starewicz de mutlaka anılmalı.
Filmin 1901 tarihinde çekilmiş, Avrupa ve Kuzey Amerika'daki örneklerinden daha eski bir stop-motion eseri olduğuna dair beyaz yalan, aslında filmin absürtlük iddiasını taçlandırıyor:
Eserin esas şoke edici unsurları insan kemikleri gibi, bobinler de yıpranmış biçimde yerin altından çıkmış ve restore edilmiştir. Bu sayede Şili'nin animasyon tekniğinin ilk çıkış noktası olduğuna ikna edilmemiz işten bile değil.
Filmde kullanılmış gerçek insan kemiklerinin ve kadavra parçalarının seyirciyi ayrıca şaşkınlığa sürükleyebileceği gerçeği de yadsınamaz.
Fakat karşımızdaki sinema eserinin 16 mm'lik kamera ile yeni çekilmiş ve aslında binbir zahmetle eskitilmiş olduğu da sinemaseverlerden saklanmıyor.
Mühim olan, iki müteveffanın ruhlarının çağrılması ve mümkünse ölü bedenlerinin, belki arındırmak üzere bir şekilde tekrar hayata döndürülmesi değil mi zaten?
Basit ve ilkel çözümleri tercih eden yönetmenler bu tavırla kendilerini çok daha hür hissettiklerini belirtmişler ve çekim aşamasında tesadüfi maceralardan çok hoşlandıklarını da sözlerine eklemişler.
"Şeytani" bir ayinle karşı karşıya olduğumuz bariz olsa da filmi izlerken çehremizde tebessümün eksik olmadığını kesinlikle fark ediyoruz.
Bu tepkimizin sonucunda, sağken insanlara rahatça zulmetmekten çekinmemişlerin kemikleri toprağın altını boyladığında sızım sızım sızlar mı?
(MT/PT)