"Gülmenin bu kadar kötü olan tarafı nedir?
"Gülmek korkuyu öldürür. Ve korku olmadan inanç olmaz. Çünkü şeytan korkusu olmazsa tanrıya ihtiyaç kalmaz."
Gülün Adı, Umberto Eco
Gülmenin zaferine inanan Sovyet düşünür Mihail Bahtin'in Ortaçağ'da halkın karnavallarının karakteristik özelliklerini inceleyerek ortaya attığı kuramı karnavalesk, tüm hiyerarşik yapıların ters yüz olmasını temel alır. Ortaçağ insanının hayatında önemli bir yeri olan, "Deliler Bayramı" ya da "Eşek Bayramı" adı verilen şenliklerde iktidar ile dalga geçilerek hiyerarşik yapı "tersyüz" edilir, toplumsal otorite ile alay edilirdi.
Soytarıların kral, şaklabanların rahip olduğu bu şenliklerde Ortaçağın tüm yasaklamaları ve engellemeleri kısa bir süreliğine de olsa askıya alınır ve herkes eşit olurdu. Tüm hiyerarşik rütbelerin, ayrıcalıkların, normların ve yasakların askıya alınışı ile toplumsal ayrıcalıkları hedef alan karnaval, "resmi dünyaya karşı kendi dünyasını, resmi kiliseye karşı kendi kilisesini, resmi devlete karşı kendi devletini" kurardı.
Bu karnavalların en büyük silahı ise "gülmek" idi. "Karnaval gülüşü tüm halkın gülüşüdür." diyen Bahtin'in yüzyıllarca önce halkın kısa süreliğine de olsa nefes almak için kutladığı karnavallardan ortaya attığı kuramı bugün sinemada, edebiyatta, hatta bir caps ya da tweet'de bile hayat bulabiliyor.
Anadolu köyünde karnavalesk düzen
Karnaval gülüşünü Türkiye Sinemasında aradığımızda ise karşımıza çıkan isim hiç kuşkusuz Kemal Sunal. Gülüşü sayesinde beyaz perdeye adımını atan Sunal'ın gülümsemesi tıpkı karnaval gülüşü gibi halkın gülüşü oluverir. Sinemamızın anti-kahramanı gülüşüyle ağaların, eşkıyaların, halka zulmedenlerin otoritesini sarsar.
Tıpkı Cevat Fehmi Başkut'un Buzlar Çözülmeden adlı tiyatro eserinden Osman F. Seden'in senaryosuyla sinemaya uyarlanan, başrollerinde Kemal Sunal, Yavuzer Çetinkaya, İhsan Yüce ve Yaman Okay'ın yer aldığı Deli Deli Küpeli (1986) filminde olduğu gibi. Bahtin'in karnavalesk kuramının Türkiye sinemasındaki en iyi örneklerden biri olan bu esere Kemal Sunal'ın gülüşünden başka bir gülüş de düşünülemezdi zaten.
Yıl 1980, 12 Eylül sonrası. Anadolu'nun ücra bir köyünün yolları, karlarla kaplandığı için kapanmış. Akıl hastanesinden kaçan iki deli (!) arkadaş, yolları kapandığı için kaymakam ve hâkimin ulaşamadığı bu köyün başına geçiyor. Kemal Sunal kaymakam, Yavuzer Çetinkaya ise hâkim oluveriyor. Deli Kaymakam ile Deli Hâkime Deli Çavuşun ( İhsan Yüce) da katılmasıyla birlikte köyde tüm bürokrasi tamamen yerle bir oluyor ve absürt bir kasaba düzeni kuruluyor.
"Kanun namussuzu koruyacaksa o kanunu kaldırırım"
Yolların kapanmasını fırsat bilen köyün esnafı, eşkıyası, ağası ve dönemin partilileri halka en temel ihtiyaçlarını hem fahiş fiyatlardan satıyor hem de bozuk gıda yediriyorlar. İhtiyaçlarını karşılayamayan halkın zamanla topraklarına da el koyuyorlar. Fakir halk daha da fakirleşiyor. Burada halkın yardımına bir süper kahraman, zengin jön, fakir ama gururlu bir genç ya da tek kılıç darbesi ile orduları dize getiren bir karakter değil, köyün az ötesindeki tımarhaneden kaçmış bir deli kaymakam yetişiyor.
Göreve başlar başlamaz devletin resmi evraklarını sobada yakan kaymakam iktidarın bürokrasisini ilk hamlesiyle yerle bir ediyor. Kasabanın muktedirlerini onlarla bir bir dalga geçerek haklamaya başlayan deli kaymakam, ona yöneltilen itirazlara "Kanun namussuzu koruyacaksa o kanunu kaldırırım." diyerek karşılık veriyor. Ve tıpkı Ortaçağ karnavallarında olduğu gibi, bu köyde de "buzlar çözülmeden" iktidarın sarsıldığı, ütopik bir kasaba düzeni kuruyor. 12 Eylül darbesine pek çok gönderme yapan Deli Deli Küpeli'de akıl hastanesindeki başhekimin adı da manidar: Süleyman Demir. (YK)