21 Mart’ta, Newroz gününde, Kemal Kurkut adlı bir genç polis tarafından öldürüldü. 23 yaşında, İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencisiydi. Ülkenin bir kısmı onu canlı bomba, bir kısmı sorunlu bir çocuk, bir kısmı da haksızlığa uğrayarak katledilmiş bir genç olarak tanırken, Malatya’nın Battalgazi ilçesinde ellerinde büyüdüğü ağabeyleriyle Kemal Kurkut’u konuştuk.
Kardeşlerin en büyüğü Ercan Kurkut, siyasi faaliyetleri sebebiyle 2008’de “örgüt üyeliği” suçlamasıyla gözaltına alınmış. Dört ay tutuklu kalmış. Beraat etmiş. Ancak Yargıtay kararı bozmuş. 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmış. Sonuçta bir yıl önce Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmış. Diğer ağabeyi Ferhat Kurkut ise 29 Ekim 2016'da Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevinden atılan bir öğretmen.
Kemal Kurkut, polis kurşunuyla öldürülen ilk genç değil. Baran Tursun Vakfı’nın 2007-2017 yıllarını kapsayan raporuna göre, Türkiye’de faili polis olan ölümlerin sayısı Kemal Kurkut ile 341 oldu.
Son 10 yılda Kemal Kurkut gibi 341 kişi, devletin kolluk kuvvetlerinin silahlarından çıkan kurşunlarla katledildi. Berkin Elvan gaz bombasıyla vuruldu, Ali İsmail Korkmaz dövülerek öldürüldü.
Kemal Kurkut’un öldürülmesinin ardından Diyarbakır Valiliği yaptığı açıklamada, Kemal Kurkut’un “İntihar saldırganı olabileceği şüphesi bulunduğunu” söyledi. Ancak dihaber muhabiri Abdurrahman Gök’ün olay anında çektiği fotoğraflarda Kurkut, vücudunun üst bölümü çıplak bir şekilde elinde bıçakla koşarken görülüyordu. dihaber, bir polis amirinin “Ateş etmeyin” uyarılarına rağmen Kurkut’un vurulduğunu yazdı.
Kemal Kurkut’un vurulduğu alanın her tarafı o gün kutlama olacağı gerekçesiyle, polisler tarafından kapatılmış vaziyetteydi. Yani kaçacağı en uzak alanda bile etrafı polislerle zaten çevrili olacaktı. Dolayısıyla vücudunun üst bölümü çıplak bir şekilde koşan gencin canlı bomba olduğu iddiası ortadan kalkmışken, neden ölümüne sebep olacak bir yerinden bir kurşunla vurulduğu cevap bekleyen en önemli sorudur muhakkak.
Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy, cinayete ilişkin soruşturmada, polisin verdiği bilgiyle görüntülerin “örtüşmediğini” belirterek, gerekirse açığa alma gibi uygulamaların yapılabileceğini söyledi. Akabinde iki polis Valilikçe görevinden uzaklaştırılırken, savcılık istemiyle soruşturmaya önce yayın yasağı ardından gizlilik kararı getirildi.
“Babasızlık onu içine kapanık biri yaptı”
Kemal Kurkut’un öldürülmesi olayında gizlilik kararı var ama bu onun kim olduğunu, neler yaşadığını, gelecek planlarını öğrenmemize ve anlatmamıza engel değil.
Kemal Kurkut, çiftçi bir ailenin çocuğu. Babasını akciğer kanserinden kaybetmiş. Annesi kışın kayısı fabrikasında yazları ise tarlada çalışıyormuş. Kemal Kurkut’un öldürüldüğü gün fabrikadaymış. Artık çalışamıyor.
Ağabeyi Ferhat Kurkut, Kemal’in çocukluğunu, üniversiteye nasıl başladığını, müziğe ilgisini ve hayattan beklentilerini şöyle anlatıyor:
“Babamız öldüğünde Kemal 6-7 yaşlarındaydı. Biz biraz daha vakit geçirebilmiştik babamızla ama o daha az gördüğü için bu babasızlık durumunu daha farklı yaşadı. Onun etkisiyle fazla içine kapanık biriydi. Hem bizimle hem arkadaşlarıyla her şeyini paylaşmazdı.
“İlkokuldan itibaren öğretmenlerinden, eğitim sisteminden şikayetçiydi. Liseyi terk etti bu yüzden. İki yıl abimle beraber demircilik yaptı. Sonra tekrar okumak istedi. Açıktan lise okudu. Güzel sanatlardan başka hiçbir bölüm aklında yoktu. Orayı kazandı zaten.
“Gitarını sırtına alıp dünyayı dolaşmak istiyordu. Malatya Üniversitesi’nde istediği ortamı bulamamıştı ama yine de okumaya devam ediyordu. Daha fazlasını bekleyerek gitmişti ama ona biraz eksik gelmişti. Bu dönem Antalya’da ya da daha farklı bir kentte okumayı düşünmüştü bu yüzden.”
“Gezi direnişinde politikleşti”
Kemal Kurkut, Alevi Kürt ailenin çocuğu. Türkiye’de bu kimliklere sahip olan insanların apolitik bir çizgide durmasına içinde bulunduğumuz koşullar zaten izin vermiyor. Ferhat, “Çok fazla okumazdı. Her Kürt çocuğu kadar politik bir tarafı vardı” diyor.
Diğer ağabeyi Ercan Kurkut ise Kemal’in devlet şiddetiyle Gezi direnişinde tanıştığını anlatıyor:
“Daha önce beraber birkaç eyleme gittik. Newrozlara, 1 Mayıslara katılırdık. Benim yaşadıklarıma ve Ferhat’ın KHK’larla işten atılma sürecine şahit olmuştu. Bunlar da onu etkiliyordu. Ama Kemal’in politikleşmesi Gezi sürecinde oldu. O dönem ben İstanbul’daydım, yanıma gelmişti ve burada eylemlere katıldı. İlk defa orada devletin zulmüyle tanıştı.”
Ercan Kurkut, bir Kürt genci olarak Kemal Kurkut’u Gezi’ye çeken etkiyi “Türkler ve Kürtler arasında o dönem çok iyimser bir hava vardı. Türklerin orada tanıdıkları gaz bombalarını, devletin şiddetini biz daha önceden tanıyorduk. Birbirimizi anladığımız bir dönemdi ve bu anlayış da onu etkilemişti” ifadeleriyle anlatıyor.
10 Ekim’deki katliamın tanığı
Her iki kardeşi de Gezi’den sonra Kemal’i en çok etkileyen eylemin Ankara’daki Barış Mitingi olduğunu söylüyor. Çünkü patlamadan iki, üç dakikayla kurtulmuştu. 101 insanın ölümüne sebebiyet veren bir saldırıdan üç dakikayla kurtulan bir gence, intihar bombacısı muamelesi yapıldığında ortaya çıkabilecek travmanın boyutlarını tahmin etmek ve Kemal Kurkut’un olay günü yaptığı hareketleri anlamlandırmak bu noktada zor olmasa gerek.
Ferhat Kurkut, kardeşi Kemal’in yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“10 Ekim’deki mitinge Malatya’dan birçok insan gidiyordu. O da gitmek istedi. Aile korkmuştu, sıkıntı olur diye. Şimdi pişmanlık duyuyorum ama barış mitingidir ne olabilir ki diye düşünerek, onun iznini de ben verdim. Patlamada oradaymış ve gidip görmüş herhalde. Zaten çok az şeyini paylaşıyordu, sonrasında zaten iyice içine kapandı. O zamandan sonra tabii daha farklı bir tepkisi vardı. Ama bugüne kadar ne bir gözaltı ne de polisle ufak bir tartışması bile olmuş değil. Sosyal medyadan tepkisini dile getirirdi daha ziyade.”
Ercan Kurkut ise şunları anlatıyor:
“Ankara’daki Barış Mitingine katılmayı istiyordu. Oradaki patlamadan birkaç dakikayla kurtuldu ve çok fazla etkilendi yaşananlardan. Ben onu aradığımda ‘üzerime kan sıçradı her yer kan’ dedi. Sonrasında biz Kemal’in yanında hiç konuşmadık o etkilenmesin diye. Gar patlamasından sonra hayatı biraz değişti.”
Ercan Kurkut, “gideceği her yeri, yapacağı her şeyi bize söylerdi ama Diyarbakır’daki Newroz’a gideceğini bilmiyorduk” diyor. Ferhat Kurkut ise bunun sebebini şöyle aktarıyor:
“OHAL var, burada durumlar zaten sıkıntılı ve biz de korktuğumuz için izin vermezdik gitmesine. Bu sefer benden de izin alamazdı. Herhalde bu yüzden kimseye haber vermemiş. O gece Diyarbakır’a nasıl gittiğini bilmiyoruz. Abdurrahman Gök’ün fotoğraflarına kadar hiçbir şey bilmiyoruz.”
Olay hakkında görgü tanıklarının ifadelerinden başka hiçbir şey bilmediklerini söyleyen Ercan ve Ferhat Kurkut, o güne dair yaşananları, Kemal’in polisi harekete geçirecek bir eylemi olup olmadığına dair aktarımlarını ise şu ifadelerle anlatıyorlar:
Ercan Kurkut: “Bıçağı bir kasaptan almış. Gittiğinde polis bayağı baskı yapıyor. Biraz hakaret de etmişler. Üstünü çıkarmasını söylemişler. Hatta pantolonuna kadar indirmeye çalışıyorlar. Sinir krizi geçiriyor ve gidip kasaptan bıçak alıyor. Sivil polisler gidip kasaba ne olduğunu soruyorlar, kasap da ‘kavgaya gidiyor herhalde’ diyor. Ondan sonra sivil polisler Kemal’in peşinden gidiyor ve bu hengame yaşanıyor. Ama neden koştuğunu hala bilmiyoruz. Korktu mu, saldırıyı mı hissetti, arkadan biri mi koş dedi… Burası hala bir muamma.
“Kemal’in karakterini bildiğimiz için kolay kolay şiddete başvurmayacağını biliyoruz. Şimdiye kadar böyle bir şey olmadı. Polise ters bir hareketi olmuş olsa bile, kolundan da vurup durdurabilirlerdi. Alan boş hatta vurmadan da etkisiz hale getirebilirlerdi. Bu insanlar bunun eğitimini alıyorlar. Ama öleceği bir yerden vuruyorlar. Yani bir çelişki var bu işin içinde.”
Ferhat Kurkut: “Koşarken bıçağın yönü içeri dönük. Karşıdakine saldırmayı düşünen bir insan bıçağı öyle tutmaz, ucu ön tarafa bakacak şekilde tutar.”
“Bir insan ölünce üzerindeki hüküm kalkar”
Soruşturmaya getirilen gizlilik kararının da bu çelişkiye dahil olduğunu belirten Ercan Kurkut, bu süreçte onları en çok yaralayanın belediyenin cenaze töreni sırasında su vermemesi olduğunu belirterek, Battalgazi Belediyesi’ne de dava açacaklarını söylüyor:
“Polisin tutuklanması reddediliyor ama gizlilik kararı onaylanıyor. Tiyatro dönüyor aslında. Berkin’in davasından da gördük. Adil bir yargılama beklemiyoruz. Keşke bir adalet olsa da beklesek. Ama yine de hukuki olarak elimizden geleni yapacağız.
“Biz acıya toplum olarak maalesef alışkınız ama bizi en çok yaralayan Battalgazi Belediyesi’nin bize yaşattıkları oldu. Hem insan olarak yaralandık hem inançlarımız yaralandı. Bir insan ölünce üzerindeki hüküm kalkar. Cenazeye su vermemek işkencedir.
“Aldığımız duyuma göre, belediyeye valilik ‘Siz karışmayın bu bizim işimiz, siz aradan çıkın’ demiş. Belediye bunlar benim seçmenlerim ben kötü duruma düşerim diyor. Ama valilik bu hareketiyle suyu da mezarı da cenaze aracını da tabutu da vermediğini kabul ediyor.
“Battalgazi Belediyesi süreci hakkında da hukuki süreci başlatacağız yine de.” (TP/ÇT)