10 Aralık, insan hakları mücadelesi verenlerin günüdür.
10 Aralık, mücadelemizin kazanım günüdür.
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948’de Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 217 A (III) sayılı kararı ile ilan edildi. Bugüne kadar 500’den fazla dile tercüme edilen bu belge, insanlık tarihinin önemli kazanımları arasında yer alıyor.
Özgürlük, adalet ve barışın temeli: İnsan hakları
Bildirgenin hazırlanmasında, dünyanın farklı yerlerinden hukukçular ve farklı mesleklerden temsilciler görev aldı. İnsanllık tarihinde ilk defa temel haklar evrensel bir biçimde güvence altına alındı. Kaleme alınan Bildirge’nin başlangıç bölümü, insan haklarının dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğunu vurguluyor. Benzer şekilde, evrensel olan hakların gözardı edilmesinin barbarca eylemlere yol açtığı da belirtiliyor. Ayrıca, Bildirge’de kullanılan hakları tanımlarken vurgulanan kapsayıcılık ("herkes"), ihlalleri tanımlarken altı çizilen katilik ("hiç kimse") vurgusu, insan hakları prensiplerinin özünü yansıtıyor.
30 maddeden oluşan Bildirge’ye baktığımızda, ilk maddede eşitlik vurgulanırken, ikinci maddede insan haklarından yararlanma açısından kişinin ırk, dil, din, mülkiyet, siyasi görüş vb. herhangi bir sebeple mahrum bırakılmayacağı belirtiliyor. Bu bakımdan, Bildirge’nin işaret ettiği bir gerçek, insanlık tarihi boyunca insanlara eşit davranılmadığı ve bazı temel hakların kullanımının belirli statülere bağlı olduğu gerçeğidir.
Kazanımlar
Benzer şekilde, Bildirge’nin herkes için güvence altına alınması gerektiğini vurguladığı haklar arasında yaşam hakkı, işkence yasağı, kölelik yasağı, kişi güvenliği, keyfi bir biçimde yakalanmama, sürgüne gönderilmeme hakkı, bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkı, toplantı gösteri ve örgütlenme özgürlüğü, ifade özgürlüğü, eğitim hakkı, çalışma ve dinlenme hakkı gibi temel haklar yer alıyor.
Böylesi bir bildirgenin kabul edilmesi, insanlık adına önemli bir kazanımdır. Ancak, Bildirge’nin sadece ve sadece kâr etmeyi hedefleyen kapitalizmin insanlığa bir lütfu olmadığını biliyoruz. Bildirge’nin hazırlanmasına, köleliğe karşı isyan edenler, ayrımcılığa karşı sesini yükselttiği için öldürülenler, çalışma koşullarına itiraz eden işçiler ve yaşamını özgürlüğe adayanların mücadelesi büyük katkı sunmuştur.
Hakları herkes için güvence altına İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, tam da bu nedenle, başta mücadele edenler olmak üzere, ezilenlerin bildirgesidir.
Bildirge kabul edildi ama...
Esasen, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde güvence altına alınan haklar, ihlal edilen ve insanların mahrum bırakıldığı temel hakları ortaya koyuyor. Maalesef, Bildirge’nin 1948’de kabul edilmesinden önce olduğu gibi, sonrasında da yaşam hakkı ihlalleri ediliyor. Her koşulda mutlak bir şekilde yasak olması gereken işkence, hâlâ birçok yerde uygulanmaya devam ediyor. İfade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü ve toplantı-gösteri hakkı hala ihlalleri de sürüyor.
ILO verilerine göre, dünyada genelinde 3,8 milyar insan herhangi bir sosyal güvenceden yoksun durumda. Bu, modern kölelik biçimlerinin açıkça devam ettiğini gösteriyor. Bu nedenle, insanlar genellikle seçtikleri ve insan onuruna yakışır bir işte çalışma imkanına sahip olamıyor. Aynı zamanda yeterince dinlenme fırsatı bulamıyorlar. Özellikle mülteci konumunda olanlar, hâlâ son derece ağır koşullarda çalışmaya ve yaşamaya mahkûm ediliyor.
İhlallerin kaynağı olarak savaşlar ve silahlı çatışmalar
Dünyanın birçok bölgesinde hâlâ silahlı çatışmalar ve çeşitli ölçeklerde savaşlar devam ediyor. Hemen yanı başımızda, Suriye’de son iki haftadır, Lübnan’da son birkaç aydır, Gazze’de Ekim 2023’ten bu yana yaşananlar Bildirge’de ve diğer uluslararası insan hakları belgelerinde güvence altına alan neredeyse neredeyse tüm hakların ihlal edilmesine ya da ihlal edilme riskiyle karşı karşıya kalmasına neden oldu.
Ne yazık ki, insan hakları karnesi açısından ülkemiz de iyi bir durumda değil. Başta Kürt meselesine yönelik güvenlik temelli politikaların yol açtığı ihlaller olmak üzere, ifade özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, toplantı ve gösteri özgürlüğü ile ekonomik ve sosyal haklar alanında ciddi ihlaller yaşanıyor.
TBMM’nin açılışından bu yana, olası bir çözüm süreci konuşulurken bir yandan da kayyım atamaları, siyasetçilere, sendikacılara, gazetecilere ve insan hakları savunucularına yönelik baskı, gözaltı, tutuklama ve yargılamalar devam ediyor. İnsan hakları savunucuları, bu baskıcı ortamdan genellikle ilk ve en fazla etkilenenler arasında yer alıyor.
Tüm bu sebeplerle, 10 Aralık İnsan Hakları Günü; insan hakları mücadelesinde yaşamını yitiren Tahir Elçi, Hasan Kaya, Metin Can, Didar Şensoy ve diğer arkadaşlarımızın günü.
Bu uğurda cezaevinde tutulan Nimet Tanrıkulu, Hatice Onaran, Osman Kavala ve diğer arkadaşlarımızın günü.
Ve bu uğurda sevdiklerinden, ailesinden ve mücadelesinden uzak kalarak sürgüne gitmek durumunda kalanların günü.
İhlaller son buldu mu?
Hayır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabulü, maalesef yaşadığımız ihlallerin sona erdiği anlamına gelmedi. Esasen, Bildirge’nin kabulü, insanlığın maruz kaldığı ihlallerin tanınmasına anlamına geliyor. Bu nedenle, Bildirge bir son söz değil; insan hakları mücadelesinin temel prensibini hatırlama ve hatırlatma niteliği taşıyor: İnsan hakları herkes için kazanılana kadar mücadeleye devam.
(Oİ/VC)