Türkiye yaz boyunca Demokratik Bölgeler Partili (DBP) belediyelere kayyum atanacağı haberleriyle dolup taştı. Cumhurbaşkanı pek çok demecinde DBP’li belediyelere kayyum atanacağını ilan etmekle kalmadı, her defasında Meclisi gereğini yapmaya çağırdı. Gerekçe olarak da DBP’li belediyelerin PKK’ye kaynak aktardığı iddiasına yer verdi. Cumhurbaşkanına göre üstelik halk DBP’li belediyelerden memnun değildi!
Son bir yılını müfettişler eşliğinde geçiren belediyelerin incelemesinde ise PKK’ye kaynak aktarıldığını gösteren hiçbir belge kamuoyuna sunulamadı. Söylemin olduğu belgenin esamisinin okunmadığı bu ortamda, kaynak aktarıldığını gösteren herhangi bir mahkeme kararıda üstelik bulunmuyor. PKK gibi bir örgütün harcama kalemlerinin öyle gizlenir saklanır miktarda olamayacağı, milyonlar gerektirdiği düşünülürse, bunca büyük bir kaynak aktarımının görülememiş olması imkansız iken, iktidar bu iddiasında bir ara şu noktaya bile geldi: Örgüte yakın kişiler işe alındı, çalışmayanlara maaş bağlandı! Oysa sözkonusu olan kaynak; birilerinin asgari ücreti ile kıyaslanamayacak ölçekte!
Tüm bu kanıtsızlık sorgulanamadan 16 Ağustos’ta Meclis’e gelen tasarıdan; kayyuma ve Hakkari ile Şırnak’ın ilçe, Cizre ve Yüksekova’nın ise il yapılmasına ilişkin maddeler AKP’lilerinde onayıyla çıkarıldı. Böylece Türkiye, demokrasi umudu adına bir nefes aldı. Ancak Milletin iradesini temsil eden yerden, Meclisten geçmeyen tasarılar Kanun Hükmünde Kararname(KHK) ile Eylül başında sorgusuz uygulanma hüviyeti kazandı! Böylece 11 Eylül sabahına 24’ü DBP’li 28 belediyeye kayyum atandığı haberleri ile uyandık. Sonrasında bu sayı Iğdır, Lice, Ergani meclis üyeleri diye devam etti…
Demokrasinin yerelle doğrusal ilişkisi düşünüldüğünde gelişme çabasındaki Türkiye demokrasisinin aldığı yaranın büyüklüğüde fark edilecektir kuşkusuz. Üstelik kayyum atanan HDP’li belediyelerin büyük kısmının yüzde 60-90 gibi büyük oy aralıklarında seçilmiş olmasının altı çizilmeli.
Belediyeler demokrasi bağıydı
Kürt sorunundan kaynaklı olarak son kırk yılını çatışmalar içinde geçiren Bölge halkı açısından yerel yönetimlerin oldukça önemli olduğunu söylemeye gerek bile yok. Çünkü seçtiği yerel yönetimleri, belediyeleri siyasi iradesinin ifadesi olarak görüyor ve her şeyden önemlisi, belediyeler devletle kurduğu en pozitif demokrasi bağı niteliği taşıyor.
Aslında 11 Eylülde atanan kayyumlarla Kürtlerin devletle, Türkiye siyasi rejimiyle kurduğu demokrasi bağı hedeflenmiş oldu. Kayyumları atayanlar bunu bilmiyor mu? Kanımca biliyor. Sorun bu kararı alanların demokrasiyi öncelememiş olmalarından kaynağını alıyor. Ve aslında kayyum hikayesi sanılandan çok daha fazla kürt sorununu ağırlaştırıyor, çözüm çabalarını çıkmaza sokuyor.
Hele hele DBP’li belediyelerin başına atanan kayyumların; kaymakam ve vali yardımcılarından oluşmuş olması, Kürtler nezdinde şimdiye kadar oluşmuş olan “gerilim, baskı ve öteki üreten devlet” algısını derinleştiriyor, devletin yüzyıllık Kürt bakışının güncellenmesi olarak okunuyor. Bir süredir iktidar tarafından güncellendiğini düşündüğü Kürt sorununda “isyan-bastırma-imha” biçiminde yaşanan tarihsel döngünün parçası olarak okuyor. Sözün özü Kayyum hikayesi sanılandan daha fazla kırıcı, yıkıcı, bölücü sonuçlara yol açma riski barındırıyor.
Önce devlet olanakları kapatıldı
Aslında bakarsanız Kürtler için çok önemli ve belki de birlikte yaşam modelinin gelişeceği alanlardan biri olarak görülen belediyeler kayyum öncesinde de oldukça zorlu bir zaman dilimi geçirdiler. Örneğin birkaç ay önce Diyarbakır Büyük Şehir belediyesi Sosyal hizmetler Daire Başkanı Selma Kıratlı daha önce eğitim ve destek faaliyetlerinin önemli bir kısmını ortaklaştırdıkları milli eğitim müdürlüğü, halk eğitim müdürlüğü gibi kamu kurumlarının son bir yıldır kendileriyle çalışmadıklarını, bu yüzden meslek edindirme kurslarıda dahil pek çok kurs için sertifika veremediklerini, bununda öğrenci sayılarında ciddi düşüş yarattığını belirtiyordu. Yine kalkınma ajanslarının son aylarda belediye ile çalışmış veya bir nedenle desteklenmiş hiçbir dernek veya vakfa proje vermediğini, iktidara yakın kurumların ve STK’ların fonlandığını anlatıyordu. Yani aslında varsa bir kamu kaynağının ayrımcı kullanımı devlet adına işleyen kurumlar bunun başında geliyordu. Yine Yeni Şehir Belediye Eşbaşkanı Selim Kurban, iller bankasının dahi temel projeleri için para vermediğinden bahsediyordu. DBP’li belediyelere karşı yükselen bu ayrımcı ve dışlayıcı tutumun benzerlerinin diğer belediyelerde de yaşandığını öğrenince gayet merkezi bir kararın uygulandığını düşünmeden edemiyor insan!
Kayyum kasasında para olan belediyede!
Öte yandan müfettişler herhangi bir yolsuzluk öyküsü ve belgesi sunamamış olsalar da, bölge belediyelerinin belirgin birkaç kalemden gelen mali kaynaklarına rağmen hem hizmet ürettiklerini, hemde borçları silme hatta kasadan artışa geçme çabası içinde olduklarını gösteren bilgilerde mevcut. Üstelik kayyum atanan belediyelerden, sanılanın aksine halkın memnuniyet ve beklenti oranı oldukça yüksek!
Kayyum atanan belediyelerin ne kadar bütçe açığı olduğu, ne kadar bakiyeyle devralındığı henüz açıklanmış değil!
Büyük borç ve açıklar olsa açıklanırdı diyenlerin oranı hayli fazla!
Öte yandan kayyum atanan belediyelerin ya borçlarını sildikleri veya çok fazla azalttıklar ve hatta önemli bir kısmının kasasında hatırı sayılır bir artının olduğunu buralarda duymayan kalmadı. Örneğin öz kaynakları oldukça sınırlı olan Derik Belediyesi kasasının kayyum atandığında hatırı sayılır miktarda bir artıya sahip olduğunu bölgede bilmeyen yok gibidir. Eğer PKK’ye kaynak aktarsaydı bu belediyelerin borç batağında yüzmesi gerekirdi, artıda olması değil! Öte yandan kayyum için kaynağın durumu esas alınacaksa neden parsel parsel satıldığı duyurulan Ankara’ya, İstanbul’a kayyum atanmadığı buralarda en çok sorulan soru.
Halk memnuniyeti yüksek!
Yine halkın DBP’li belediyelerden memnun olmadığına dair tartışmaların kayyumun gerekçelerinden gösterilmesi de şaşırtıcı. Zira bölge halkı seçtiği belediyelere kimi eleştiri hakkını saklı tutsa da; memnuniyet ve kendisini temsil ettiğini düşünme oranı, yılların yıpranmasına karşın oldukça yüksek! Örneğin Diyadin belediyesine kayyum atandı, dediklerinde şahsen şaşıranlardanım. Zira bir buçuk yıl önce yaptığımız saha anketine göre Diyadinlilerin yüzde sekseninden fazlası eşbaşkanlarından memnun olduğunu ve kendilerini temsil ettiklerini bildirmişlerdi! Üstelik diğer siyasi partilere oy veren seçmenlerde dahil !
Yine kayyum atanmadan önceki haftalarda sahasını bitirdiğimiz Van İpekyolu belediyesine ilişkin görüşler bu konuda yapılan hatanında göstergesi. Hemen yanıbaşlarında 2014 yılını 14 milyonluk yolsuzlukla kapatmış Gevaş belediyesi duruyorken, Van’ın en büyük, en kalabalık merkez ilçesine atanan kayyumun işi doğrusu zor.
Zira Kayyum toplam yüzde 67,9’unun belediyeden memnun olduğunu belirttiği bir ilçeye atanmış bulunuyor. Üstelik yüzde 62,3’ü İpek Yolu Belediyesinin kendisini temsil ettiğini düşünürken atanıyor. Yine henüz kayyum atanmamış olsa da adı geçen belediyelerden Hizan Belediyesi ve başkanından memnuniyet oranı da yüzde 80’leri buluyor. Hakeza Diyarbakır Kayapınar Belediyesinden memnuniyet de benzer biçimde yüksek. Son günlerde eşbaşkan ve Meclis üyeleri yerine kayyum atanan Ergani Belediyesinin bölgenin en iyi çalışmalarını yapan belediyelerinden biri olarak gösterildiğini hatırlatmak gerek.
Elbette burda ki derdim tek tek kayyum atanan belediyelere dönük yapılan çalışma sonuçlarından bahsetmek değil. İşaret etmeye çalıştığım şey inandırıcı bulunmayan ve kanıtı olmayan iddialarla atanan kayyumların kocaman bir meşruiyet sorunu olduğudur. Bu büyük bir risk!
Korucular belediyede
Öte yandan Bölgede ayrışma ve çatışma zeminini güçlendirmesi ihtimali olan ve tepki çeken bir diğer uygulama DBP’li belediyelerin başına kaymakam-vali yardımcısı gibi üst mülki idarenin atanması yanında meclis üyeliği ve yardımcılıklarına korucuların atanmasıdır. Pek çok belediyede rastlanan bu uygulama şöyle yorumlanıyor: “Başkanlığa atanan Kaymakam formalite gereğidir, tüm pratik işler korucular eliyle yapılacak. Kürt, Kürtle karşı karşıya olacak! Tıpkı 90’lar gibi savaş dizaynındaki roller güncellenecek!”
Yazının başında da belirtmiştim tekrarlayayım; kayyum atamaları Bölge halkı nezdinde yüz yıllık geleneksel devlet algısının ve rol paylaşımının, devletin bölgeyi algılayışının güncellenmesinden başka bir şey ifade etmiyor. Kendi seçtiği yerel yönetim aracılığıyla devletle demokratik bir bağ kurmaya çalışan halk; kayyumla beraber kendisine dönmüş devletin sert ve soğuk yüzüne bakıyor! (YG/HK)