Kayyım uygulaması çeşitli ihlallere yol açan bir politikadır.
İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) İstanbul il teşkilatı kongresi ile ilgili kararda maalesef kayyım uygulaması yönünde karar verdi. Mahkeme delegelerin oylarıyla seçilen Özgür Çelik’in yerine Gürsel Tekin’i il başkanı olarak görevlendirdi. Mahkemenin bu kararı daha önceki kayyım kararlarında olduğu gibi insan hakları bakımından sıradan bir uygulama değil.
İnsan hakları savunucuları olarak kayyım uygulamasının ülkemizde insan hakları, demokrasi standartları, hukukun üstünlüğü ilkesi bakımından yaşadığımız gerilemenin siyaset alanına yansıması olduğunun farkındayız.
Yıllara yayılan uygulama: Demokratik, muhalif siyasete müdahale ve kayyım
2 Eylül’de CHP İstanbul İl Yönetimine atanan kayyımın ilk adımları 20 Mayıs 2016’da Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) atıldı.
Hatırlanacağı üzere 20 Mayıs 2016’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yapılan oylamada milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırıldı. Sonrasında da 4 Kasım 2016’da dönemin HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ile birlikte İdris Balüken, Ferhat Encü gibi milletvekilleri tutuklandı. Ayrıca, milletvekili olmayıp tutuklanan Nazmi Gür ve Alp Altınörs gibi HDP’li siyasetçiler de aynı dönemde tutuklandı.
HDP’li siyasetçilerin tutuklanması demokratik siyaset yapma alanının daralmasının doğrudan bir yansımasıydı. Maalesef, bu daralma ve yol açtığı hak ihlalleri orada kalmadı. Çok iyi bildiğimiz bir gerçek tekrar yaşandı: İnsan hakları ihlalleri sadece başka ihlallere yol açıyor.
Siyasetçilere yönelik müdahalenin bir benzerini belediyeler açısından da görmek mümkün. 19 Ağustos 2016’da HDP’li Büyükşehir Belediyelerine atanan kayyım 2025’e geldiğimizde CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere ilçe belediyelerine atandı.
Siyasete iktidarın veya yargının müdahalesinin önüne geçmek ancak demokrasi standartlarının korunması ve geliştirilmesiyle mümkündür. Demokrasi için ise Kürt Meselesi başta olmak üzere kalıcı bir barışa ihtiyaç var. Bu bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) lideri Devlet Bahçeli’nin DEM Parti eş genel başkanlarıyla tokaşlaşmasıyla başlayan çözüm sürecinin barış ile sonuçlanması çok önemli.
Barışa yaklaştıştıkça demokratik siyaset yapma imkanları da gelişecektir.
Hatırlanacağı üzere 2013-2015 dönemindeki Çözüm Sürecinin en önemli anlarından birisi 28 Şubat 2015’te okunan Dolmabahçe Mutabakatıydı. 10 Maddeden müteşekkil mutabakatın ilk maddesi demokratik siyaset tanımı ve içeriği son maddesi ise demokratik hamle ve dönüşümleri içselleştirmeyi hedefleyen yeni bir anayasa başlıkları üzerineydi.
Siyasetin alanı demokrasi standartlarıyla paralel bir seyir izler. Seçme ve seçilme hakkından bahsedildiğinde ilk kastedilen oy kullanan seçmenin iradesine saygı duyulmasıdır. Zira sandıktan çıkana saygı duymak demokrasinin temel şartıdır.
Sandığı korumak için hukukun üstünlüğüne, seçmen iradesine saygı duymak için ise insan haklarına riayet etmek gerekir.
Hukukun üstünlüğü
Kayyım uygulaması hukukun üstünlüğü ilkesine aykırılık teşkil eder. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalından Doç. Dr. Tolga Şirin'in kayyım uygulamaları ile ilgili hazırladığı uzman görüşünün özü: Kayyım Uygulamaları Anayasa’ya Aykırıdır.
Demokrasi ve insan hakları alanlarında yaşanacak keyfi uygulamaları durdurabilecek, tersine çevirebilecek erklerden birisi yargıdır. Ne var ki, mevcut koşullarda yargı bu konudaki işlevini yerine getirmekten uzak. Bilhassa muhalif kesimlere yönelik haksız gözaltı, uzun tutukluluk vb. yargı uygulamaları sonucunda toplumun yargıya olan güvenin azaldığını ortaya koyan çeşitli kamuoyu araştırmaları mevcut.
İnsan hakları
CHP’ye kayyım atanmasını insan hakları alanında bir dizi ihlale yol açıyor. Delegelerin iradesiyle seçilen Özgür Çelik’in görevden alınıp yerine kayyım olarak Gürsel Tekin’in atanması siyaset yapma hakkına müdahaledir ve hak ihlalidir.
Ayrıca, bu kararın ardından CHP üye ve destekçileri ile diğer siyasi partilerin temsilcileri gazeteciler, hukukçular, insan hakları savunucularının görüşlerini ifade etmesinin önüne geçmek için internetin kısıtlanması da ifade özgürlüğünün ihlalidir.
Mahkemenin görevlendirdiği Gürsel Tekin’in 7 Eylül’de CHP İl Binasına gideceğini duyurmasının ardından İstanbul Valiliğinin altı ilçede toplantı ve gösterileri yasaklaması da toplantı, gösteri ve protesto hakkının ihlalidir.
Gerek İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa güvencesi altında olan bu hakların ihlali de bizi diğer hakların ihlal edilmesine götürüyor.
CHP il binası önünde toplanan kişilere müdahale edilirken ters kelepçe uygulaması da bir ağır bir insan hakkı ihlalidir. Ters kelepçe uygulaması Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite’nin 25 Temmuz 2024’te gerçekleştirilen 2134. toplantısında kabul ettiği Sonuç Gözlemlerinin 23. Paragrafında ters kelepçenin yasaklanması çağrısında bulunuyor. TİHV tarafından tercüme edilen Sonuç Gözlemleri işkence ve kötü muamele yasağına ilişkin kapsamlı bir değerlendirme sunuyor.
Protestolara katılanlar haklarında soruşturma açılması durumunda adil yargılanma hakkı, cezaevine konulmaları durumunda ise cezaevi koşulları ve mahpus hakları gibi insan hakları açısından temel konular gündeme geliyor.
Diğer insan hakları alanlarında olduğu gibi bir ihlal sadece yaşandığı alanda kalmayıp, diğer insan hakları alanlarına ve hatta toplumsal yaşamın her alanına etki ediyor.
Barış süreci
CHP’ye yönelik baskıların ve hukuka aykırı kayyım uygulamalarının devam etmesi siyasi alanda gerginliklerin artması riskini de beraberinde getirir. Böylesi bir siyasal ortamda CHP çeşitli sebeplerle politika değişikliğine giderek komisyondan çekilmese dahi sürece hak ettiği katkıyı sunma imkanından uzaklaşabilir.
Nitekim, Gürsel Tekin’in CHP İstanbul İl Binasına geleceğini duyurmasının ardından aralarında genel başkan yardımcılarının da olduğu 60 civarında milletvekili oraya geçti. Milletvekilleri ve CHP’nin diğer yetkililerinin gelişen ani durum karşısında rutin çalışma programını değiştirmesi bile ana muhalefet partisini çözüm sürecine istediği katkıyı sunmaktan alıkoyma riski içeriyor.
Dolayısıyla, kayyım politikasına son verilmesi çözüm sürecinin toplumun her kesiminin katkısıyla sürdürülmesine katkı sunacaktır.
Kayyımdan çıkış: Daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları
Sonuç olarak, siyaset alanındaki gerilim ve gerilemeler insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü etkiliyor. Bu ilke ve standartlara aykırı uygulamalar ve gerilemeler ise insan hakları ihlallerine yol açarken siyaset alanının da daralmasıyla sonuçlanıyor.
Bu bakımdan, CHP’ye yönelik son dönemde artan düzeydeki baskı insan hakları prensiplerinin korunmasının ve geliştirilmesi bakımından yaşamsal nitelikte olan demokrasi standartları, hukukun üstünlüğü ilkesi ve kalıcı barış ortamının tesis edilmesine yönelik acil ihtiyacı açık bir biçimde ortaya koyuyor.
Yazının başında ifade ettiğim gibi kayyım uygulaması çeşitli ihlallere yol açan bir politikadır. Çözümü ise insan hakları prensiplerine riayet edilmesidir.
Demokratik bir sistemde kayyım uygulaması kabul edilemez.
(Oİ/EMK)








