Kısa bir süre öncesine kadar dillerden düşmeyen Türkiye, Çin, Hindistan üçlüsünün hızlı yükselişi ve dünyanın yeni güç dengelerindeki rolleri ağır insani bedellerle ödeniyor: özellikle inşaat sektörünün ivmesiyle ekonominin hareketlendiği dinamiklerde, kaçak işçi çalıştırmak elverişliliğini sürdürüyor ne de olsa. Şehirlere alelacele yığılan kalabalıkların oluşturduğu çarpık toplumsal yaşamda kadınlara yönelik şiddetin çoğalması da vehametin bir diğer yüzü.
33.Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde gösterilen Zar Oyunu adlı başarılı yapım köyden kente göçün kaçınılmaz hale getirildiği bir coğrafyadan sinemaseverlere sesleniyor. İKSV'nin konuğu olarak Türkiye'ye gelen filmin baş kadın oyuncusu Geetanjali Thapa kırsal kesimden şehirlere taşınmak zorunda kalan insanların kimliksizleştirilmelerine de dikkat çekti.
Zar Oyunu
İngilizce adı Liar's Dice olan ve dünya prömiyeri 2014 Sundance Film Festivali’nde yapılan 104 dakikalık Zar Oyunu Hindistan'ın kuzeyindeki dağlık bölgelerde yaşayan bir ailenin parçalanmasına odaklanıyor.
Birbirinden muhteşem manzaraların eşliğinde Geetanjali'nin canlandırdığı Kamala karakterini, bir süre önce ekmek parası kazanabilmek için şehre göç etmiş kocasından haber beklerken izleriz filmin başında. Dünyalar tatlısı kızı Manya ile kimseye haber vermeden eşinin izini sürmeye karar veren Kamala yürüyerek köyden ayrılır, fakat karanlıkta ilerlerken bir kamyondan inen iki erkek korumasız halinden yararlanmak ister. Müjde Ar'ın Arabesk'teki halini akla getiren sahne kamyonun kasasında gizlice seyahat etmekte olan Nawazuddin'in ortaya çıkmasıyla değişik bir yön alır ve Kamala'yla Manya'nın, yolculuğun bundan sonraki kısmını zoraki de olsa bir muhafız eşliğinde sürdürdüklerini görürüz.
Hindistan sinemasının en ünlü aktörlerinden Nawazuddin Siddiqui'nin ustalıkla canlandırdığı koruyucu melek karakteri film boyunca gerilimi ayakta tutan esas unsurlardan biri haline geliyor. Etkin oyunculuklarla desteklenen ve gerçekçi bir dil tutturan yapım Bollywood dramlarıyla kıyas kabul etmediği gibi birbirinden zarif ayrıntılarıyla insan psikolojisini ve kadın-erkek ilişkilerini de yetkin bir biçimde yansıtıyor.
Kadın inceliği
Oyunculuğa çocukken başlamış olup yönetmenliğe yakınlarda soyunan aktris Geethu Mohandas, yönettiği ve senaryosunu yazdığı Zar Oyunu'nun hikâyesini birkaç senedir kalbinde taşıyormuş. Filmin baş kadın kahramanı Kamala karakterinin köyden Yeni Delhi'ye varan yolculuğunda erkeklerin taciz tehdidiyle sık sık karşılaşması, Hindistan'da ayyuka çıkan tecavüzlerin perdeye ufak bir yansıması.
Dar bir bütçeyle çekilmiş olmasına rağmen sevgiyle kotarıldığı her halinden belli olan Zar Oyunu başarılı fotoğraf yönetimiyle göz dolduruyor ve kendine has bir yol filmi kıvamında su gibi akarken seyirciyi şefkatle sarmalıyor.
Ülkesindeki güzellik yarışmalarından birini de kazanmış olan Geetanjali de sempatik ve samimi tavırlarıyla festival seyircilerinin gönlünü kazandı. Kökleri Sikkim bölgesi ve Nepal'de olan zarif oyuncu Orhan Pamuk'tan bildiği İstanbul'a hemen ısınıvermiş. Kendisiyle sohbet ederken aklıma Ferzan Özpetek'in Nobelli yazarın eserlerini sinemaya aktarma niyetiyle ilgili duyumlarım geldi; bir İstanbullu olarak bilhassa Kara Kitap'a hayranlığımı belirttim ve filme çekilmesinin çok ilginç, aynı zamanda iddialı ve fazlasıyla zor bir proje olduğu yönündeki fikrimi kendisiyle paylaştım. Geetanjali benimle kesinlikle hemfikirdi, heyecanla Tophane'deki Masumiyet Müzes’ini ziyaret ettiğini de söyledi.
Zar Oyunu'ndan yola çıkarak Hindistan'daki çiftçilerin aleyhine işletilen politikalarla kırsal kesimdeki durumun günbegün kötüleştiğini, çıkmazdaki çiftçilerin yüksek sayılara varan intiharlarının ülkedeki trajik manzarayı katmerlediğini ifade etti.
Köylerden şehirlere göç edenlerin özellikle inşaat sektöründe cüzi ücretlerle sömürüldüklerini, zor durumlarından yararlanılarak kayıtlı hale getirilmeden çalıştırıldıklarından herhangi bir hakka sahip olmadıklarını, başlarına bir kaza, hatta ölüm geldiğinde de sistemin bir atığı gibi bertaraf edildiklerini belirtti.
Geetanjali topraklarından ve köklerinden kopartılan bu insanların kentlerde tamamıyla kimliksizleşmeye doğru sürüklendiklerini, birer paçavra gibi savrulduklarını söyledi.
Hindistan'ın besin ambarı olarak kabul edilen Pencap bölgesindeki tarım hezimeti ve çiftçi intiharlarından geriye kalan dul kadınların yaşam mücadelesi geçen ay 16. Selanik Belgesel Festivali’nde seyrettiğim Rüzgârdaki Mumlar (Candles in the Wind / Kavita Bahl, Nandan Saxena) adlı yapımda etkili bir dille anlatılıyordu.
Yine Selanik'te izlediğim, yönetmenliğini Christoph Schaub ve Kamal Musale'nin yaptığı Milyonlar Yürüyebilir (Millions Can Walk) adlı belgeselde ise Gandhi'nin öğretileri ışığında kırsal kesimden kadınlı erkekli, yüz binlerce insanın toprakla ilgili haklarına kavuşabilmek için 400 kilometrelik protesto yürüyüşünü şiirsel ve felsefi bir dille aktarıyordu; Zar Oyunu'nun ve bu iki belgeselin izini sürmekte fayda var. (MT/YY)