Haberin videosunu izlemek için tıklayınız.
Haftasonu (24 Mayıs) Uluslararası Kayıplara Karşı Komite’nin (ICAD) Kadıköy’de düzenlediği, Bilim Eğitim Estetik Kültür Sanat Araştırmaları Vakfı’nda (BEKSAV) yapılan kayıp yakınlarıyla söyleşisine katıldım. Söyleşi, Gözaltında Kayıplar Haftası kapsamında yapılan etkinliklerden sadece bir tanesiydi.
Görenlerin insaniyet namına…
Çocukken -okuma-yazmayı yeni çözdüğüm zamanlardı- elektrik direklerinde, alt geçit duvarlarında asılı kayıp ilanları dikkatimi çekerdi. “Görenlerin insaniyet namına…” cümlesiyle biten ilanlardaki fotoğrafları “geçmişte karşılaştım mı ya da gelecekte karşılaşırsam” diye hafızama çivilerdim. Fakat “kayıpla” karşılaşırsam onu arayanlara ulaşmamı sağlayacak irtibat numarasını hatırlayamayacağımı, numarayı not alsam bile yanımda taşıyamayacağımı bilir, eğer öyle bir durumda olursam “polise haber veririm” diye düşünürdüm. Öyle ya aslında bu iş polisin göreviyken ben sadece insaniyet namına yardım ediyor olacaktım.
ICAD’ın söyleşisine katılan kayıp yakınlarının çok daha fazla belki de binlerce, yüz binlerce “insaniyet namına hareket edecek” insana ihtiyacı var çünkü onların çocuklarını polis, devlet kaybetmiş.
Söyleşi dünyadaki ve Türkiye'deki gözaltında, hapishanede kayıplarla ilgili sinevizyon gösterisiyle başladı.
Kayıp Hasan Ocak'ın ölüsü bulunmuştu
1995-1999 yıllarında her Cumartesi saat 12:00'de "Kayıplar son bulsun, kayıpların akıbeti açıklansın, kaybedenler bulunsun ve yargılansın" talebiyle Galatasaray lisesi önünde oturan Cumartesi anneleri/insanları protestolarının son yedi ayında her Cumartesi güvenlik güçlerinin engellemeleri ve saldırılarıyla karşılaşmış ve genellikle en az Cumartesi gecelerini gözaltında geçirmek zorunda kalmışlardı.
Cumartesi oturmaları, Emine Ocak'ın oğlu Hasan Ocak'ın 21 Mart 1995'te gözaltına alınması ve 55 gün sonra işkenceyle öldürülmüş bedeninin Kimsesizler mezarlığında bulunmasıyla başlamıştı.
Söyleşiye gözaltında, işkencede kaybedilmiş insanların anneleri, babaları, kardeşleri, çocukları, onların yanı sıra onlarla birlikte "Cumartesi insanları" olarak mücadeleye katılan hak savunucuları hatta gazeteciler de vardı.
Sahne boydan boya kayıp fotoğraflarıyla dolu, fotoğrafların köşelerinde mumlar ve karanfiller. Bir kayıp annesi "Keşke bu salondaki sayılarımız bu fotoğraflardan çok olabilseydi" dedi..
Çoğalmalıyız ki hesap soralım
Söyleşide konuşmacı olarak yer alanlar şöyle: Nimet Tanrıkulu, Filiz Karakuş, Ali Ocak, Emine Ocak, Ayşe Yılmaz, Hanife Yıldız, İrfan Bilgin, Sevgi Gülmez, Nebile Irmak Çetin, Yusuf Çetin, Musa Ağacık, İsmail Karaköz, İkbal Yarıcı, Ali Ocak.
Ocak'ın kardeşlerinden Hüseyin Ocak "Kayıp sorunu sadece yakınlarının değil demokrasi arayan herkesin sorunudur. Daha kalabalık olmalıyız ki hesap soralım. Hasan'ın mezarı olduğu için, oraya çiçek koyabildiğimiz için şanslı olduğumuzu söylüyorlar. Şansa bakın" dedi.
Tanrıkulu devletin kaybetme stratejisinin Kürtlerin yaşadığı doğuda hâlâ sürdüğünü söyledi. Karakuş, 95'te başlayan cumartesi eylemlerinin Türkiye'de büyük ses getirdiğini, bugüne yansıyan çeşitli kazanımlar sağladığını, Kürt sorunu gibi pek çok sorunun ilk kez o platformda dillendirildiğini söyledi. Ayrıca cumartesi insanlarının dayanışmasının ve kendilerine uygulanan devlet şiddetine karşı direnmenin önemine değindi.
Kayıp yakınlarının duygusal konuşmalar yaptığı söyleşide Murat Yıldız'ın annesi Hanife Yıldız'ın konuşmasını unutmaksa mümkün değil:
"Ben sadece oğlumu değil bütün çocuklarımı istiyorum. Herkes çok acılı ama ben daha çok acılıyım. Kendi oğlumu –evde silah sakladığı gerekçesiyle- devlete ben teslim ettim."
Kızını ölüm orucunda kaybeden Sevgi Gülmez'se televizyonda izlediği Cumartesi analarının eylemlerine "Bugün sana yarın bana, gidip onlarla dayanışmalıyım" diyerek katılmış.
İrfan Bilgin ise hâlâ kaybedilenlerin değil kaybedenlerin listesini talep ettiklerini ifade etti.
Ateşin düştüğü yer derin
Ateş düştüğü yeri yakıyordu. Ancak bütün kayıp yakınlarından beklenen sadece kayıplarına yanmalarıyken onlar tüm zor şartlara rağmen, şiddete baskıya karşın bir mücadele başlatmıştı. Onların öngörülerine göre ucu Susurluk'tan Şemdinli'ye Ergenekon'a varacak bir hesap sorma. Ateşin düştüğü yerin derinliği, yaktığı yerin genişliği üzerine şüphesiz edilecek söz yok ve yine onların dediği gibi "Gözaltında, işkencede kayıplar hepimizin sorunudur". (EZÖ/GG)