"Başkalarına kalbimizi değdirince hafifliyoruz, bir çeşit uçuşuyoruz; uçuşarak hafifliyoruz."**
Kelimelerin sesini duyuyorum; Şiva, bokşi, Bhadra, nameste ve niceleri... Elif Köksal'ın açtığı boşluktan süzülüp ağzıma yerleşiyor. Katmandu'da Ev Hali sepsesli bir anlatı olarak içimi besliyor.
Bacımın geçen sene kısa bir süreliğine ziyaret ettiği Nepal, egzotist turistik bir kulağın alabileceği bir darlıkta birkaç bilgiyle sınırlıydı benim için. Elif Köksal'ın aktardığı ayrıntıları görmüş olsam, bundan daha büyük bir hazla dolar mıydım, ona da emin olamıyorum. Köksal'ın kucak açan, incitmekten sakındığını her harfinde hissettiğiniz, okumadığınız adeta sohbetleştiğiniz dili ilkin bunu hissettiren. Bir de işin şakası var; sakar bir insanım, Nepal'e gitsem dört yanım tanrı, birini devireceğim diye korkarım, sakınırım.
Hınzır bir nanik
Geçtiğimiz hafta kızkardeşlerimden birinin oğlu ağlamaya başlayınca "Ne oldu Roniş" dedik birkaç ağızdan. Roni, ağlamaya devam ederek "üzüldüüümm" dediydi, dinlediği müziğin bitmiş olmasına içerlediğinden. Üzülmenin kendisine ağlanılan bir duygunun yamacına yanaşmak, duyguların içine doğru bir yelpaze açmak, esasında kendileri de müstakil duygular olan bazı halleri sanki mecbur kalınan, varılan haller olmaktan çıkarıyor. Dolup taşıp patlayarak değil, ağlamayı sahiplenerek geçtiğimiz bu yol, duygularla düşünmeyi öğrendiğimiz yol gibi geliyor.
Kitabın bütünü ruh ve bedeni birbirine küs abi kardeşler olarak konumlandıran analitik düşünceye hınzırca sallanan bir nanik gibi... Okudukça, "başka türlü bakmak" denilen şey, bütün ezberlerinden sıyrılıp derinleşiyor sanki.
Yazarın benim ilk anda "Şaka mı yapıyor" kuşkusuyla itelediğim, içinde cin oturan teyze gibi örneklere ilişkin yorumlarını taşıdığı vadilerde, sonrasında o soruyu modern düşüncenin bin kere kaçtığım kuyularından seslendiğimi gülümseyerek fark ettim.
Hem Elif Köksal'a da çok kanım kaynadı, sanki beni dürtüp dürtüp yazmışlığı var kitabı. Vaktim Olsaydı Tanışmak İsterdim'ler, Gözüm Bir Yerden Isıyorlar, Ona Çok Benzeyen Bir Arkadaşım Varlar ya da Senden İyi Olmasınlar'dan değil; Tanışsaydık Kesin Çok Severdimler'den... En sevdiğim şeyi yapıyor, kendi ifadesiyle, "ciddi konuları ciddiyetsiz de anlatabiliyor."
Katmandu'da Ev Hali aslında pek de ismiyle müsemma bir kitap sayılmaz, başlık kitabın genişliğini, anlatımın samimiliğini pek yansıtmıyor sanki. Bir yandan inanç, yeme-içme, görenekler, toplumsallaşma pratikleri ve politik yapıya ilişkin detaylarla esaslı ama yanı sıra hınzır bir Nepal rehberi gibi. Öte yandan gönül rahatlığıyla, kafaları karıştıran felsefi bir tartışma, hayaller kurdurtan bir roman, kapsamlı bir din risalesi diyebiliriz.
Kadınlara kesilen cezanın günlük sembolü gibi duran Bhadra bayramı, genç Nepalli kızların Hindistan fabrikalarında çalışmak için harcanışına, Hicralara, Tibet Yogası'na ve daha birçok şaşkınlığa ilişkin detaylar, Elif Köksal'ın İngiltere Başbakanına seslenişi büyüleyici ("Niye Gurhaların maaşı öyle daha az?").
Gerçi "Benim Bir Arkadaşımdı" bölümünün içine çektiği duygu yoğunluğuyla sonraki bölümü iki kere okumam gerekti, fakat kitabın suya bindirilmiş harfleriyle bu çok da zor olmadı. Arada okumanızı elinden aldığı için şaşırıp paniklediğiniz fotoğraflara bakarken, aynı duyguyu bir süre sonra yazıya geçtiğinizde yaşayacağınızdan habersizsiniz: Bitmesin fotoğraflaaarr! Öylesine canlı, öylesine gündelik fotoğraflar...
Katmandu'da Ev Hali bu açıdan bütünlüğünden ödün vermemiş bir kitap.
İkilemler ağı
İnsanlık tarihi putlara karşı mücadelenin esasen toprağa, dağlara, taşlara, ırmaklara, hayvanlara anlamlar yükleyen insanlık ile toprağın ilişkisini kesmek için girişilen bir mülksüzleştirme istilası olduğunu ortaya koydu. Doğa, kadınlar ve köleler kapitalist iş (ve dolayısıyla yaşam) disiplininin kazandırılmasına yönelik temel pratikler açısından aynı algının işgali altındaydılar.
Büyü sağaltımla ruhunu tazeleyen, hayaller etrafında örgütlenen yoksulların ilişkilenme yolu, birbirine derman akıtma çabasıydı. Ancak Aydınlanma yolunda, doğa ile özdeşleştirilen ruhu baştan çıkarıcı olduğu varsayılan kötücül niyetlerin kaynağı olarak konumlandırılan bedenin disipline edilme çabasıyla birlikte ruha, akla ve düşünmeye de sömürgeci, ehlileştirici bambaşka bir yol çizildi.
Özellikle kadınların deneyimlerini hedef alan bu baskılama biçimleri temelde potansiyel direnişlerin ve sınıf dayanışmasının karşısında dikilirken, belli ki bu deneyimlerden dışlanılanlar kendi tarihlerini usulca yazmaya devam ediyor.
Katmandu'da Ev Hali bu ikilemler ağında kadınların sesini ve yordamını biraz eksik bıraksa da, zorunlu kültürlenme vaazının modernleşmeci zılgıtlarından uzak bir yaşamın olanağını sunması açısından kıymetli.
Bir başka arkadaşımın anneannesi her misafir yolculadığında kapının ağzında yere eğilip elinde bıçak yerdeki nazarları kesermiş. Ben de anneannemin bana her kurşun döktüğünde beni başka türlü sarıp sarmaladığını hissederim. Anlatılabilenin, görülebilenin, dillendirilebilenin, doğrulanabilir ya da yanlışlanabilirin ötelerindeki bir deneyimler gülistanı hâlâ çiçek vermeye devam ediyor. Çiçeklerin kokusunu duyup duymamanız bahçeye girip girmediğinize bağlı.
Elif Köksal bir Budist olarak kaleme aldığı ve Buda olmaya öykündüğü kitabında bu bahçenin içinden sesleniyor. (GE/YY)
* Nepalcede rengarenk anlamına geliyor.
** Katmandu'da Ev Hali, sayfa 197
*** Katmandu'da Ev Hali, Elif Köksal, Metis Yayınları, 2010, 224 sayfa