Hiç şüphesiz Katalonya'ya Selam sadece George Orwell'in en büyük eseri değil, aynı zamanda dürüstlüğü ve akıntıya karşı gelme kararlılığı dolayısıyla 20. yüzyılın en önemli eserlerinden birisidir.
Bizzat savaşan insanların savaşa dönük tutumları epeyce farklıdır ve sadece savaşı gözlemleyen veya hatırlayanların tutumlarıyla kıyaslandığında daha az kahramancadır. Orwell'in savaşın (hatta devrimci savaşın bile) günlük, rutin rezilliğini, bitleri ve hastalıkları, fiziksel rahatsızlığı ve sıkıcılığını anlatımı, iki büyük savaş karşıtı romanın yazarlarında yankısını bulur. Bu romancılar, İspanya İç Savaşı'nın hemen peşinden gelen savaşı, II. Dünya Savaşı'nı anlatan Slaughterhouse - Five'ın yazarı Kurt Vonnegut ve Catch 22'nun yazarı Joseph Heller'dir. Primo Levi de bir Nazi yok etme kampındaki yaşamı konu aldığı If This Is a Man adlı kitabında çağımızın büyük trajedilerinin, bizzat onları yaşayanlar tarafından nasıl tecrübe edildiğini aynı keskin, gerçekçi dürüstlükle anlatır. Orwell'in içtenliği, kitap boyunca bir altın damarı gibi akıp gider.
Fakat Katalonya'ya Selam'da bundan çok daha fazlası vardır. Orwell, Heller ya da Vonnegut gibi askere alınmamıştı. İspanya'ya yazmaya değil savaşmaya gitmişti. Kitabın giriş bölümünde küçük bir hata var: Orwell'in İspanya'ya gazetecilik yapmak için gittiği öne sürülüyor. Halbuki Orwell'in tutumu gayet açıktır. İspanya'ya gidebilmek için gazetecilik referansını kullanmıştır. Ancak İspanya'ya tek bir amaç, naif bir amaç için gitmiştir: "Milise katıldığımda kendi kendime bir faşist öldüreceğime söz vermiştim -ne de olsa, hepimiz bir tane haklasak kısa sürede tükenirlerdi" (Katalonya'ya Selam, 5. Bölüm).
Orwell yaşadığı hayal kırıklığı hakkında da dürüst davranır. Faşizme karşı mücadelede benimsediği Anglo-Saksonlara özgü pratik tutum, savaşın ve siyasetin gerçeklikleri karşısında boşa çıkar.
Orwell, faşistini öldürüp öldüremediğini asla öğrenemeyecektir. Faşistlere karşı savaş siyasetle ilgili olduğu kadar silahlarla da ilgilidir. Cephelerin arasında bir kilometre olduğunda, attığınız kurşunla birisini vurup vuramadığınızı asla bilemezsiniz. Fakat hoparlörlerden yapılan propaganda, faşist taraftaki askerleri geceleyin Cumhuriyetçilerin tarafına kaçmaya ikna edebilir. Orwell kitapta, bu "Britanya tarzı-olmayan" savaş karşısında nasıl dehşete kapıldığını betimler.
Orwell, tarafları açıkça tanımlanmış olan bir savaşa katıldığını düşünmüştü. Fakat İspanya'da kimlerin gerçekten faşistleri yenmeye kararlı olduğunun pek o kadar açık olmadığını gördü. Franco'ya karşı savaşırken boynundan neredeyse ölümcül bir kurşun yarası alan Orwell sonunda hayatını kurtarmak için kendini İspanya'dan kaçarken buldu. Ancak Orwell'in peşindekiler Faşistler değil, İspanyol Komünist Partisi'nin Stalinistleriydi.
İspanya İç Savaşı'nın gerçekliğiyle karşılaşan Orwell, naif Anlo-Sakson deneyciliğinin yetersiz kaldığını fark etmişti. Katalonya'ya Selam'ın iki bölümü, İspanya İç Savaşı'nın siyaset sahnesinin analizini yapmaya ayrılmıştır. Orwell, tam da Kıta Avrupa'sına has bu siyaset düşkünlüğü karşısında biraz sıkılgan davranır ve sıkılan okurlara bu iki bölümü atlayabileceklerini tavsiye eder. Bereket versin ki Katalonya'ya Selam'ın Türkçe baskısında bu bölümler, yaşamının son döneminde Orwell'in önerdiği gibi kitabın sonunda bir ek olarak değil ana metin içinde olması gereken yerde bulunuyor.
Bu iki bölümde Orwell, İspanyol Devrimi'nin Stalinizm tarafından nasıl ihanete uğratıldığını analiz eder...
Orwell'in argümanının sarih ve basit dili bize, Victor Serge ya da B. Traven'in eserlerini hatırlatır. Serge ve Traven'in her ikisi de pratik içinde olan devrimcilerdi ve Orwell'le birlikte -Serge'in romanlarından birisinin ismi olan- aynı "Yüzyılda Geceyarısı"nı [Midnight in the Century] yaşamışlardı. Onlar da düşüncelerini mücadelenin sıcaklığı içinde gözden geçirip geliştirdiler. Serge önceleri bir anarşistti, daha sonra ilk dönem Bolşevik hükümetleri için çalışmaya başladı. Fakat özgürlükçü ideallerine hiçbir zaman ihanet etmedi ve Stalin tarafından önce hapsedildi, sonra da sürgüne gönderildi. Ölümden ancak, Avrupalı edebiyatçıların düzenledikleri bir kampanya sayesinde kurtulabildi.
Gerek Serge ve Traven gerekse Orwell 1930'larda, yalanın dünyaya egemen olduğu bir dönemde yaşadılar. Bir yanda Göebbels'in başında bulunduğu Nazi yalan makinesi, diğer yanda da Stalinist devletin devasa yalan makinesi vardı. Stalin'in bu korkunç yalan makinesi, Sovyetler Birliği'ndeki Stalinist yönetici sınıfın çıkarlarına karşı emekçilerin çıkarlarını savunanları "sosyal-faşistler", hatta dosdoğru "faşistler" diye suçluyordu. Yalan makinelerine yönelik eleştiriler marjinalleştirilmişti. Orwell'in solcu yayıncısı, İspanya'da Stalin'in desteklediği politikaları eleştirdiği için Katalonya'ya Selam kitabını yayımlamayı reddetmişti. Kitabın ilk baskısı sadece birkaç yüz adet sattı.
1933-1941 yılları arasında Hitler-Stalin anlaşmasıyla yalan makineleri güçlerini birleştirdiler. Anlaşma ancak, Hitler'in anlaşmayı tek taraflı olarak ihlal etmesiyle bozuldu.
İspanya'da Orwell, Stalin'in sağladığı silahların faşistlere değil, Anarşistlere, bağımsız Marksistlere ve onları destekleyen çok geniş bir işçi kitlesine doğrultulduğunu gördü. Bu ihanet politikalarını haklı göstermek üzere ortaya atılan teori, bütün radikal mücadelelerin burjuvaziyle ittifak politikasına bağımlı kılınmasını talep eden "Halk Cephesi" teorisiydi.
Bu teori, sadece İspanya'da değil, Yunanistan direniş savaşında, ardından gelen İç Savaş'ta ve başka yerlerde ihanetin üstünü örtmeye yarayan siyasi bir kılıf işlevi gördü. "Halk Cephesi" teorisi, modern Türkiye solunun neredeyse tamamını vücuda getiren gençlik hareketlerinin TİP'ten kopması sırasında, bu kopuşun teorik köşe taşı niteliğindeki "Milli Demokratik Devrim" teorisinin de atasıdır. Orwell'in gayet isabetli şekilde eleştirdiği "Halk Cephesi" teorisinin başlıca savunucusu, Temmuz-Ağustos 1935'teki Komintern 7. Kongresi'nde Georgi Dimitrov'du. 1970'lerde Dimikrov'un kitapları, Türkiye solunda yaygın şekilde okunmuştur.
Dolayısıyla Orwell'in başyapıtı, çok uzaklarda ve uzun zaman önce meydana gelmiş olan bir savaşın dürüstçe anlatımından daha fazla önem taşıyor. Türkiye solunun siyasi geleneklerine de eleştirel bir ışık tutuyor. Bize öğretebileceği dersler için tekrar tekrar okunmayı hak ediyor.
Çeviren: Taylan Tosun
* George Orwell, Katalonya'ya Selam, Çeviren: Jülide Ergüder, BGST Yayınları, 2011.