*Fotoğraf: Aras Yayıncılık web sitesi.
Arlene Voski Avakian'ın geçtiğimiz Mart ayında Aras Yayıncılık tarafından Meral Camcı'nın olağanüstü çevirisi ve Ayşe Gül Altınay'ın önsözüyle yayımlanan Aslan Kadının Mirası /Amerikalı Bir Ermeni’nin Feminist Olma Yolculuğu adlı anı kitabını bir solukta okudum.
Kastamonulu Elmas Hanım'ın torunu Arlene'e devrettiği, onun da bizlere aktardığı mirası aldım, 'başım, gözüm üstüne' diyerek kabul ettim.
Arlene'in sadece feminist olma yolculuğunu değil, öncelikle Türkiye ve İran kökenli Ermeni ailesinin geleneksel yapısına karşı çıkarak Amerikalılaşma çabasını, sonra ırkçılığa, ayrımcılığa ve eşitsizliklere karşı çıkışlarını, evliliğini, çocuklarıyla ilişkisini, Ermeni kimliğini, bir kadına aşık olup onunla yeni bir hayat kurmasını; öfkesini, yaşadığı acıları, körelttiği duyguları; korkularını, kaygılarını ve hepsiyle yiğitçe mücadelesini, yüreğimde duyarak okudum.
Benim açımdan hikayenin en can alıcı noktalarından birini, Arlene'in İstanbul'da bir panelde konuşmacı olması için aldığı davet ve sonrasında yaşananlar oluşturdu.
"Anlamam yıllarımı alacak"
2009'da Sabancı Üniversitesi, Hrant Dink Vakfı ve Anadolu Kültür işbirliğiyle, Hrant Dink anısına Atölye Çalışmaları kapsamında düzenlenen 'Anadolu ve Komşu Bölgelerde Toplumsal Cinsiyet, Etnisite ve Ulus-Devlet' paneline katılması için Ayşe Gül Altınay'ın gönderdiği davet e-postası onu ayak basmayı dahi tahayyül etmediği 'öte yaka'ya çağırıyor.
Bu e-postaya önce tepki gösterse de Hrant'ın adı, davet eden kadının antropolog ve kadın çalışmaları dalında araştırmacı olması ve 1992'de yayımlanmış olan 'Aslan Kadının Mirası'nı okumuş olması Arlene'i 70 yaşında Türkiye'ye gelmeye ikna ediyor.
Konuşmasına şöyle başlıyor: ''Şu anda burada olmanın hayatımın en önemli dönüm noktalarından biri olduğunu biliyorum ama bunun tam olarak ne demek olduğunu anlamam yıllarımı alacak.''
2015'de Türkiye'ye sekizinci gelişinde anneannesi Elmas ve dedesi Hampartzum Tutuyan'ın memleketi Kastamonu'yu da ziyaret ediyor ve böylece 100 yıl sonra bir halka tamamlanıyor.
"Ancak birbirimizle şifa bulabiliriz"
Hayatını, düşüncelerini değiştirmekten korkmayan, hayatı daha iyiye, güzele dönüştürmeye çalışan Avakian'ın kayıplarına karşın dimdik duruşunu, Ayşe Gül Altınay'ın çabasıyla kurulan köprülerden geçip bize ulaşan hikayesini ibret için, paylaşmak ve şifa bulmak için okumalıyız.
Amerika'da yayımlandığında Ermeni çevrelerinde bile çok fazla ses getirmeyen, dahası diasporada sessizlikle karşılanan Aslan Kadının Mirası, Türkçe okura da ancak 28 yıl sonra ulaşıyor.
Ancak bu anılarda anlatılan miras, ortak mirasımız, dolayısıyla Türkiye'de çok daha fazla ses getirmesi gerekir diye düşünüyorum. Ayşe Gül Altınay'ın önsözünde Hrant ve Rakel Dink'in sık sık tekrarladıkları bir cümleye takılıyorum: 'Ancak birbirimizle şifa bulabiliriz.'
Arlene 14 yaşında iken anneannesi Elmas hanım, 'işte benim hikayem yavrus' diyerek 1915 soykırımından çocuklarını ve kendini kurtarmasını, askere alınmış ve dönmemiş olan kocasını, İstanbul'a ve yoksulluk içinde geçen yılların ardından Amerika'ya göçlerini aktarıyor ona ve 'Bu hikayeyi bütün dünyaya anlatmanı istiyorum' diyor.
Arlene bu hikayeye inanmak istemiyor, kimselere de anlatmıyor o yıllarda. ''Zaten kendimi Amerikan toplumunda derkenarda kalmış hissediyordum.
Bu hikayeyi başkalarına anlatmak, onu ailemin geçmişinin bir parçası olarak kabul etmek, beni daha da dışarı iter gibi geliyordu'' diye aktarıyor duygularını. Anneannenin hikayesi uzun yıllar üstü örtülü kalıyor.
Kalıpları kırmaya çabalamak
Aslan Kadının Mirası Amerikalı Bir Ermeni’nin Feminist Olma YolculuğuYayınevi: Aras Yayıncılık. Kategori: Anı Çevirmen: Meral Camcı Kapak tasarımı: Melisa Arsenyan Baskı bilgileri: 1. Baskı, Mart 2020 Sayfa ve boyut: 400 sayfa, 15x21 cm. |
Arlene Voski, 1940'larda ve 50'lerde New York'ta geçen çocukluğunu ve New Jersey'de geçen genç kızlığını oldukça ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. İran'dan gelen baba tarafı Avakianlarla, Türkiyeli ('öte yaka'lı) anne tarafı Tutuyanların hiyerarşik, geleneksel kalıplara bağlı, kadınların ev kadınlığı ve analık dışında meslek sahibi olmadıkları, zorunlu olmadıkça çalışmadıkları bir düzene kısılıp kalmalarını gözlemliyor ve bu kalıpları kırmaya çabalıyor.
Hangi liseye gideceğine de hangi üniversiteyi seçeceğine de kendi karar vermeye çalışıyor, annesiyle sürekli sürtüşme yaşıyor.
Kiliseyle, cemaatle, geniş aileyle ve Ermenice konuşmayan, Türk kahvesi içmeyen 'ötekilerle' ilişkileri, evde anneannenin yemekleri, etliekmek'ten midye dolmasına, erkek arkadaşlarından siyahlar konusundaki önyargılarına, sevdiklerini, öfkelendiklerini, yetersizliklerini, hayal kırıklıklarını açıkça dillendiren, çok akıcı bir dille aktarıyor.
Avakian, Alfred Üniversitesi'nde sanat tarihi okumayı seçiyor, ancak aradığını bulamayıp iki yıl sonra daha iyi bir eğitim almak için Columbia Üniversitesi'nin tarih bölümüne başvuruyor.
Columbia Üniversitesi'ne kabul ediliyor ve bu süreçte İrlanda kökenli Tom O'Brien ile tanışıp evleniyor. 1961'de oğulları Neal ve 1964'de kızı Hannah/Leah doğuyor. Bu yıllar Amerika'da Martin Luther King'in başını çektiği Sivil Haklar hareketi, Kennedy suikastı, Vietnam Savaşı gibi çok önemli politik olaylar yaşıyor.
Yürüyüşleri ve öğrenci hareketlerini izleyen Arlene, Amerika'da basın özgürlüğü ve demokrasinin niteliği konusunda şüphe duymaya başlıyor.
Oğlunun gelişimindeki yavaşlık, geç konuşması, sosyalleşmekte zorlanması da onu Amerikan eğitim sisteminin 'normal'lik kavramlarını sorgulamaya yöneltiyor.
Evlilikte yaşadığı hayal kırıklıkları, akademik yaşamda aradığını bulamaması, Ermeni toplumuyla yaşadığı uyuşmazlıklar onu sürekli arayışlara itiyor.
Eşinin işi nedeniyle taşındıkları Ithaca Koleji'nde yarı zamanlı çalışmaya başlıyor ve bir yandan okutmanlık yaparken Cornell'de Kadın Çalışmaları bölümünün kuruluşuna katılıyor. 1972'de evliliğini bitirip taşındığı Amherst'deki Massacusetts Üniversitesi'nde yine Kadın Çalışmaları bölümünün kuruluşunda yer alıyor.
Kadın hareketiyle ilgisi özellikle bir kadın tarihi yazma konusuna yöneliyor ve yüksek lisans programına kaydoluyor.
Türkiye'de bulduğu yeni ev
Arlena Voski Avakian (d.1939), otobiyografisini feminist bir yöntem denemesi olarak 1985'de tez olarak yazıyor, dolayısıyla 1982'ye kadar olan anıları okuyoruz.
1992'de kitap olarak yayımı sırasında kısmen kısaltmakla birlikte yeni ekler yapmıyor. Türkçe basım için ek olarak yazılan bölümde Arlene Voski, kitabın 1992'deki basımından sonra yaşadıklarını, Türkiye'ye ziyaretlerinin yaşamını nasıl değiştirdiğini de aktarıyor.
2009'da Türkiye'ye gelmeden önce yaşadığı acıyı, 2008'de ardarda iki çocuğunu birden yitirdiğini okumak acı vericiydi. 2010'da tekrar Türkiye'ye geliyor ve küçük bir dost grubuyla dört günlük bir Anadolu seyahati yapıyorlar. Seyahatler her yıl tekrarlanıyor ve 2014'de ve 2015'de İstanbul'da soykırım anmasına ve Cumartesi Annelerinin eylemlerine katılıyor ve Kürtlerin, Ermenilerin ve Türklerin yaslarının ortaklaşmasının şifa verici deneyimini yaşıyor.
2016'da 40 yıllık hayat arkadaşı Martha'yı kaybediyor. Ancak bu acılara karşın Türkiye'de bulduğu yeni evi onu yaşama bağlıyor.
Sonsözde Ayşe Gül Altınay ve Fethiye Çetin ile gelişen dostluklarını ve Anneannem (2) kitabıyla, Ermeni geçmişiyle yüzleşen ve binlerce kişinin yüzleşmesini sağlayan sevgili Fethiye Çetin ile 2014'den beri süren sohbetlerinin de kaydedildiğini ve yayına hazırlandığını sevinerek öğreniyorum.
Paylaştıkları ortak bir dil olmasa da ortak politik duruşun, hikayelerin, ev yemeklerinin, bütün renkleri ve tatlarıyla yaşamın paylaşıldığı bu sohbetleri okumayı özlemle bekliyorum.
Aras Yayınevine bu biyografiyi Türkçeye kazandırdığı için, Meral Camcı'ya akıcı çevrisi için ve sevgili Ayşe Gül Altınay'a iletilmesine aracı olduğu bu ortak miras için tekrar teşekkür ediyorum.
(FE/PT)
(1) Lion Woman's Legacy: An Armenian American Memoir, New York: Feminist Press at the City University of New York, 1992.
(2) Anneannem, Metis Yayıncılık, İstanbul, 2016 (12. baskı) https://www.metiskitap.com/catalog/book/4894