Uludere'de işlenen katliamın devlet nezdinde çözümü için Ankara kollarını sıvadı. Katliamdan yaklaşık 20 saat sonra tepki vermeye başlayan Ankara, önceki gün Uludere mesaisini yarım güne çıkardı. Başbakan'ın grup toplantısında da konuyu Ankara gözlükleriyle, "kasıt yok" pozisyonunu alarak Hükümeti ve devleti savunmaya aldı.
Tıpkı 26 Mart 1994'te yine Şırnak'ta aynı anda Türk savaş uçaklarıyla bombalanan üç köyde hayatını kaybeden 40 köylünün katledilmesinde olduğu gibi.
O dönem bölge avukatlarının katliamı yargıya taşıma girişimlerinin tümü sonuçsuz kalmıştı. Nihayetinde bağımsız yargı; savcıların isteği üzerine TSK'nın verdiği, "Söz konusu tarihte adı geçen yerleşim birimlerinde bir hava hareketliliğimiz olmamıştır" beyanını doğru varsayarak suç duyurularına sırasıyla, Şırnak C. Savcılığı, Diyarbakır Askeri Mahkemesi ve en son Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı görevsizlik-takipsizlik kararı vermişti. Yargıya göre ölen köylülerin ölüm nedeni aradan geçen 18 yıla rağmen henüz anlaşılamamış.
26 Mart 1994 Şırnak'ta köyleri bombalama davası AİHM'e taşındı.
2 Ocak akşam saatlerinde Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, devletin her köşeye sıkıştığında yetkilisinin başvurduğu "geniş çaplı inceleme", "çok yönlü araştırma" gibi klişe cümlelerle açıklamasını sürdürür bulurken, 1994'ün koşullarından bir adım ileride olduğumuzu düşünerek pek umutlandım.
1994'te TSK ve Hükümet bombalamayı da katliamı da inkâr etmişti. Bugün TSK ve Hükümet bombalamayı da katliamı da kabul ediyor, ancak kasıt yok diyor. 18 yılda Türkiye'nin bunca yaşadığı acıdan sonra geldiği nokta bu eşik: Katliam var, kasıt yok!
Bunu fazlasıyla önemsemek gerek. "Ben devlet demokrasisinin ağır ama kendinden emin işleyenini severim" der devrimci kara mizahçılarımız. Katılmamak elde değil.
Kasıt yok mu?
Önceki gün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel görüşmesinde, ardından Bakanlar Kurulu toplantısında Uludere katliamı devletli erkan nezdinde masaya yatırıldı.
Aynı gün Geceyarısına doğru kameraların karşısına geçen Bülent Arınç bize Ankara'daki Uludere mesaisini özetledi: Köylüler top atışı ve aydınlatma fişeğine rağmen durmamışlar.
Hal böyle olunca da bir uçak - dikkatinizi çekerim Bülent Arınç sadece bir uçak dedi, oysa Genelkurmay ve Başbakan'ın açıklamalarında eyleme katılan uçak sayısı için çoğul kavramı kullanılmıştı- bombalamayı gerçekleştirmiş, köylüler vefat etmiş. Evet, yanlış duymadınız, Arınç'a göre eceli gelen her canlı gibi o saatte köylüler oracıkta vefat etmiş.
Arınç'ın sözleri şöyleydi:
"Öncelikle işaret fişekleri atılmış, daha sonra top atışı yapılmıştır. Grup hareketlerine devam etmesi üzerine bombalama yapılmıştır. Buradaki bütün bulgular, bir operasyon yapılmasını gerektirecek bulgular gibi görünüyor."
Arınç'ın rahatsız eden tazminat, özür, kaymakama linç girişimini katliamın önüne alma niyeti ve konuyla ilgili diğer sözlerine girmeden, aynı gün katliamdan yara almadan kurtulan Servet Encü'nün Zaman gazetesine anlattığı tanıklığına kulak verelim:
"Biz o akşam kendi akrabamızla ve köylümüzle yola çıktık. Oraya vardığımızda eşyalarımızı aldık, dönmeye başladık. Sınırın sıfır noktasına vardığımızda köylüler bizi telefonla aradılar, yolların askerler tarafından tutulduğunu belirttiler. Askerler araçlarla üst bölgeye gelmişler, gelmeyin dediler. Biz de dedik, bizde silah falan yok iki bidon mazot var. Köylülerin sözünü dinlemedik ve yolumuza devam etik. Askerler yolumuzu kestiler. Geri dönmeye başladık. Bu esnada F16 jetleri geldi bizi bombaladı."
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (Mazlum Der) ve İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) katliamdan hemen sonra hazırladığı önizleme raporunda tanık Haci Encü'nün beyanları da Servet Encü'nün ifadelerine benzer yönde.
Ortasu köyünde bulunan Jandarma Karakolu'nun 10 gün önce boşaltıldığı ve Gülyazı Alayı'na taşındığını aktaran İHD-MazlumDer'in önraporunda, köylülerden katliamdan sağ kurtulan Haci Encü şu beyanlarda bulunmuştu:
"28.12.2011 günü Saat 16.00'da 40-50 kişilik bir grupla birlikte mazot ve gıda maddesi getirmek üzere yine bu sayıda katırla beraber sınırın Irak tarafına geçtik. Karakola özellikle bir bilgilendirme yapmadık ancak gidip geldiğimizi zaten biliyorlardı. Amacımız şeker ve mazot getirmekti. Hatta giderken İnsansız Hava Aracı'nın sesini dahi duyduk ancak sürekli gidip geldiğimiz için yolumuza devam ettik. Akşam 19.00'da katırları yükleyerek yola çıktık. Saat 21.00 gibi sınıra yaklaştık. Bizim köyün yaylasına vardık, yayla tam sınırdadır. Orada önce aydınlatma fişeği ve akabinde de top-obüs atışı yapıldı. Biz yükümüzü sınırın diğer tarafında bıraktık. Hemen ardından uçaklar geldi ve bombardıman başladı."
Anlaşıldığı gibi, sayın Arınç'ın ihtar niteliği gibi kamuoyuna aktardığı top ve aydınlatma fişeği teslim olun amacıyla bölgeye atılmadı. Bilakis top atışıyla köylüler etkisiz kılmak, fişekle de katliam bölgesinin aydınlatılması amaçlandı ve her iki tanık beyanında da görüldüğü gibi hemen ardından F16'larla (tek bir uçak değil, uçaklarla) seri bombalama eylemi gerçekleştirildi. Bombalama TSK'nın açıklamasına göre aralıksız 47 dakika sürdü.
Burada kastı aşan bir durum var mı yok mu?
Diyelim ki burada yok. Avcı gördüğünü vurur mantığıyla hareket edelim ve varsayalım böylesi doğru.
Bombalama anına varan sürece kadar sınır ticareti yapan köylülere önce izin verildiği, dönüşte askerlerce durduruldukları, heronların aldığı GSM sinyali ile köylülerin silahsız oldukları biliniyor. Üstelik yıllardan beri orada bu ticarete izin veriliyor. Bitmedi PKK'lilerin GSM araçlarını kullanmadığı da biliniyor, militanların dağda silahsız dolaşmayacakları da... O sırada arazide olanların hepsinin canlı, sağ-salim yakalanma imkanı da var... Bütün bu verilere rağmen hava bombardımanının yapılmasında kasıt var mı, yok mu?
Hatırlayın Genelkurmay'ın açıklamasında, ''Çeşitli kaynaklardan alınan istihbarat ve yapılan teknik analizler sonucunda, içlerinde örgüt elebaşılarının da bulunduğu terörist grupların bölgede bir araya geldikleri ve sınır hattındaki karakol ve üs bölgelerimize yönelik saldırı hazırlığı içinde oldukları anlaşılmış ve ilgili birlikler ikaz edilmiştir'' denilmişti.
GSM sinyalleri, köylülerin silahsız oluşları, bölgedeki askeri birliğin sınır geçişindeki bilgisi, yine köylülerin askerlerin pusu kurmaları karşısında mallarını sınırın ötesinde bırakmaları ve kaçmamaları ve geriden gelen grupların da kalabalığa katılmalarının sözümona yapılan teknik analizini nasıl açıklayacağız?
Kasıt var mı yok mu?
Şayet "yok" diyorsanız gün itibariyle TSK-PKK çatışma bölgesinde geceleri evinin önünde, sokakta, caddelerde dolaşan herkes, gece ya da gündüz hayvan otlatan her çoban, yerleşim merkezinden uzaklaşıp arabasında bira içen her genç, doğa yürüyüşüne çıkan her sportmen, doğal yaşamındaki her canlı türü terörist bir hedeftir. Öldürülebilir. Katli vacip görülebilir. Nokta. (FA/HK)