Fotoğraflar: Şeyhmus Diken
Mitolojide geçen “Karun” büyük zenginliklere sahipliği ifade eder. Ama Antakya’nın (Hatay) Karun’u (Kharonion) bir başka! Şehre Habib-i Neccar’dan bakan bir yükseltide blok bir kaya kütlesinin üzerine nakşedilmiş 2200 yıllık bir kalıntı.
Turistlerin kuyruklar oluşturarak üçerli beşerli gruplar halinde girip ziyaret ettiği St. Pierre kilisesinin birazcık yukarısında ancak zor bir patika yoldan ulaşılabilen ve Antiokheia’yanın kadim zamanlarının ruh koruyucusu Karun bu.
Şehir veba salgınına maruz kalmışken ölümlülerin ruhlarını öte dünyaya taşıyan Kayıkçı Kharon kültü.
Durup baktım uzun uzadıya. Sadece figürden değil, iki dilde (Türkçe, İngilizce) yazılmış tabelasından da hınçlarını alırcasına tahrip etmiş insan suretindeki mahlûkatlar.
Oradan şehre de baktım. Karun belki de modern zamanların kirlenmiş ruhlarını asıl taşımalı öte dünyaya demek istedim kendime. Ne çok kirlendi(K) bu dar-ı dünya(da).
Hâl bu ki, şehirler başka başka şeyler anlatmaya çalışıyor(du) sakinlerine…
Hatay Eğitim Sen’in konuğuyduk Dilek Gül ve Ecevit Kılıç arkadaşlarımla, önce Ahmed Arif belgeselini izletecek / izleyecek ardından da konuşacaktık usta şair üzerine. Öyle de yaptık. Çok da içten dopdolu bir söyleşi ve katılım oldu. Belgeselin adı, "Ahmed Arif'in Hasreti"
TIKLAYIN - Yıkılan Sur'dan geriye kalan: Ahmed Arif'in yıkık evi
Antakya’da Ahmed Arif’i konuşurken şehir denilen toplu yaşam mekânsal manzumesinin insana değen, dokunan hikâyesini bir daha düşünmüş oldum. Kimi şehirler vardır ki; oraya gönül bağıyla bağlanmanız için illa ki oralı olmanıza gerek yoktur.
İki şair
Şehir sizi bir yerlerinizden çeker ve kendine bağlar. Antakya’da bunu gördüm. Mesela kendisi de Diyarbakırlı olan Emin Hoca böyle bir bağla Antakyalı olmuş. Şehri o kadar güzel içsel ve deruni olarak yaşadığı gibi tarif ediyor ki!
Bu ilişkilenme biçimi nedense beni oradayken şehrime Diyarbakır’a kadar taşıdı.
“Düşünün” dedim bizi izleyen dinleyen arkadaşlara. “Biri 6, diğeri 13 yaşındayken şehrinden kopup göçmüş iki insandır Ahmed Arif ile Mıgırdiç Margosyan! Biri 64’ünde, diğeri 84’ünde göçer gider öte yakaya.
Küçük yaşlarda şehirlerinden ayrılmış olmalarına rağmen şehir, edebiyatlarına öylesine nüfuz eder ki sanki hiç ayrılmamışlardır hep orada yaşamışlardır Kavafis’in şiirindeki gibi” dedim.
İşte belki de şehir dediğimiz tam da budur. O sana gelmez, sen ona gidersin. Gider ve koynunda kıvrılır yatarsın. Bir ana kucağı gibi. Hem uzaklara düşmüş olsan bile! Düşünde dünyandadır çıkmamacasına…
Bunu hissettim Antakya’da; 2000 yıllık Musa ağacının yanı başında “abı hayat” çeşmesinden su içerken, Affan Kahvesi’nde süvariyle kahve içerken, Vakıflı köyünde Toros’un manzaralı mekânında boğma rakı içerken ve dahi muhabbet dediğin karşı karşıdır deyu Özgür hoca ve dostlarla sohbet ederken.
Ruhları, kayığı ile öte yakaya taşıyan ey Karun, benden sana tavsiye; Aman, aman ha aman porselen kırılganlığı naifliğindeki ruhları olur ya günü gelir de taşırsan öte yakaya, zarafetini koruyasın. Muktedirler eliyle hızla kirletildikleri için, pîr û pâk olanların sayıları o denli az kaldı ki!
Not: 11 Haziran 2022 cumartesi saat 15.00’de Diyarbakır Ahmed Arif Müzesi’nde Ahmet Çakmak’la usta şairi konuşacağız.
12 Haziran 2022 pazar saat 13.00’de Diyarbakır sanat sokağında Deng’de Diyarbekir Söyleşileri olacak.
(ŞD/EMK)