İngiltere hastanelerinde kamunun en büyük ortaklarından Carillion şirketinin aniden iflas etmesiyle mızrak çuvala sığmamaya başladı. On yıllardır devleti kamuyu korumaya davet edenlerin haklılığını gönülsüz de olsa kabul etmek zorunda kaldılar. Kamu özel ortaklığının kamuya hiçbir yararı olmadığı belgelenince devlet kurumları soruşturma açmaya başladı.
Soruşturmanın şirketin kendisiyle sınırlı kalamayacağı da kabul edildi. Kamu özel ortaklığının en iyi yatırım modeli olduğunu söyleyenler de soruşturmaya dahil ediliyor. Bir yandan şirketin mali durumunun fevkalade olduğuna dair raporlar yazan büyük muhasebe şirketleri de ifadeye çağırılıyor.
Dünyanın en büyük öngörü veya fiyakalı söylersek analiz satan danışmanlık şirketi PwC de soruşturmaya dahil edilmiş.
“Dört büyükler” diye anılan KPMG, Deloitte, EY ve PwC şirketlerinin sattıkları öngörüler, verdikleri danışmanlık hizmetleri, düzenledikleri mali raporlar artık soruşturma konusu. Soruşturma komisyonundaki milletvekilleri dört büyükler için “ineği kuruyana kadar sağmışlar” demiş. Bu şirketlerin fiyakalı hizmetleri öyle pahalıymış ki zavallı şirket kamudan ne aldıysa akıl hocalarına vermiş.
Essex Üniversitesi Muhasebe Bölümünden emekli olan Profesör Prem Sikka dört büyüklerin günahlarını daha ayrıntılı olarak ele almış. İflaslardan bile gelir elde eden bu şirketlerin “leşten beslenmeye hazırlandıklarını” söylemiş.
Sular ısınmaya başlayınca Avrupa Sayıştayı’nın kamu özel ortaklığı raporu da yayımlandı. Heyet özellikle AB'nin çeşitli fonlarıyla da desteklenen, yol ve telekomünikasyon altyapı yatırımlarını incelemiş. Fransa, Yunanistan, İrlanda ve İspanya'da alana da gitmişler. Seçtikleri 12 projeye yakından bakmışlar. Kamu özel ortaklığının genel uygulamasına ilişkin maliyeti artırdığı, şeffaf olmadığı, pazarlıkta kamunun elini zayıflattığı, maliyet artışı karşısında beklenen faydayı sağlamadığı ve benzeri tespitler yapmışlar.
Örneğin Yunanistan’ın gurur vesilesi sayılan otoyollarından birinin ekonomik kriz öngörülmeden, iyi hazırlık yapılmadan ihale edildiğini, ekonomik kriz nedeniyle insanların araçlarını daha az kullandığını, bu nedenle geçiş garantisinin sağlanamaması nedeniyle ek yük oluştuğunu belirlemişler. Toz pembe tablolarla geniş ufuklara bakan Yunanistan hükümeti öyle akıldışı bir işe girişip öyle büyük riskle borçlanmış ki milletin arabaya mazot koyacak para bulamaması nedeniyle memleket yine borçlanmış!
Bunlar bize uzak senaryolar tabii. Ancak AB Sayıştayı “kamu özel ortaklığı uygulamalarının baştan ele alınıp kurala bağlanana kadar AB fonlarından desteklenmemesi gerektiğini” söylemiş.
Yani AB kendi üyelerine bu malın satışını yasaklamış, ama başka ülkelere ihraç tabii ki serbest. Başlığa dönelim. Yazıları okurken “Karkastan beslenen dört büyükler” cümlesini görünce çokça duyduğumuz “karkas etin” anlamını bilmediğimi fark ettim. İngilizce sözlüğe baktım; leş, enkaz, ölü, kalıntı, gövde, iskelet anlamlarına geliyormuş. Türk Dil Kurumu sözlüğüne baktım. Mimarlıkta kullanılan Fransızca demirli betonla yapılmış yapı demekmiş. Kasaplıkta ise kemikli sığır eti demenin kısa yoluymuş.
Yazılanları alt alta koyunca karkas eti kimin niye ithal ettiği anlaşılıyor. (ÖE/HK)