"Batı insanı, kalabalık olmayan nüfusuna rağmen, daha hızlı göründüğü için üstün ve baskın olarak kabul edildi. Umutsuz halklar ise, teknik taşıtlarının aşağı konumuyla hareketi engellenenler, sonlu bir dünyada oturan ve geçinip gidenlerdir" diyor Paul Virilio, "Hız ve Politika" çalışmasında.
Ressam, vitraycı ve kent tasarımcısı olarak ortaya koyduğu eserleriyle ünlü Paul Virilio, hızın kendine özgü bir düşünürü olarak kaleme aldığı kitabı Hız ve Politika'da, hızın geçirdiği evrelerden; yönetenler, halklar ve coğrafyalar için anlamlarından ve dünyayı şekillendirme süreçlerinden bahseder.
Virilio'ya göre, sanayi devrimi yoktur, dromokratik devrim vardır. Demokrasi değil dromokrasi vardır; strateji değil dromoloji vardır. Dromo; gezinmek, hareket kabiliyeti kazanmak ve anlamlı bir şekilde hızla yer değiştirmek olarak kategorilendirilebilecek tanımlama süreçlerinden geçmiştir.
8 Ekim akşamı izlediğimiz Türkiye Almanya futbol takımları arasındaki maç da bu hız ve yer değiştirme süreçlerinin her bir ülke açısından olgunlaşmış halinden başka bir şey değildi.
Dromokratik bir takım olarak Almanya sistemli olmanın yarattığı hızla oyunun ritmini tanımlayan bir yapı olarak var iken; dromonun henüz birinci kategorisinde kalmış dromoman oyuncular topluluğu olan Türkiye takımı kendisini gezintinin yarattığı rastlantısal durumların çekiciliğine bırakmıştı. Bu nedenle de kargaşanın hızı olarak tarif edilecek bir hıza sahipti.
Kirlilik, oyun gibi vuruşun da rastgele olmasından kaynaklanıyordu
Beklenti şuydu; iki yetenekli dromoman Türkiye oyuncusu karşılaşacak ve o an devşirdikleri akılla bir şeyler organize ederek golü yapacaklardı.
Güzel oyunu anlamsızlaştıran ve milli piyangodan çekilen bilet gibi gol beklememize neden olan ve bizleri sonsuzca heyecanlandıran da iki ya da üç Türkiyeli dromoman oyuncunun sahada öyle ya da böyle aynı anda bir araya gelmeleri. Bu bir araya gelişlerde topla yürütecekleri anlık aklın yaratacağı sonucun skor tabelasını değiştirmesi beklentimizdi.
Bunu garip bir şekilde yüksek tesadüflerle Selçuk - Hamit, Arda - Selçuk, Selçuk - Burak gibi ikili dromoman oyuncu akıllarıyla yaşama imkânı da bulduk ancak son vuruşlardaki kirlilik sonucu getirmedi.
Bu kirlilik, oyun gibi vuruşun da rastgele olmasından kaynaklanıyordu. Oyun kurulumunu rastgele başlatırsanız, oyunu da rastgele sonuçlandırırsınız. Pekâlâ, Burak'ın bir gol yapıcı olarak önünde seken topa yükselirken değil düşerken vurması gerektiğini bildiği halde tam tersini yapması örnek olarak verilebilir.
Oyun topolojisi ve organize goller
Buna karşın oyun topolojisini her koşulda koruyarak sistemli ivmelenmelerle sonuç arayan Almanya takımı, oyuncularının topa en fazla iki defa dokunarak topu arkadaşına aktarmalarıyla, anlamlı uzayıp kısalmalarla, boş alan arayışlarıyla, senkronize olarak organize ettikleri ataklarıyla dromokratik bir takım olmanın temel gereklerini yerine getirdi.
Diğer bir deyişle; tanımlanmış, amacı ve zamanı belirli yer değiştirmeler ile aktif alanı bir geçişgenlik aracı olarak kullandılar. Bu, üç golde de topa son vuruşlarındaki düzgünlükten anlaşılabilir.
Kaleciler açısından ele alırsak; yetenek olarak Neuer'den belki de daha iyi olan Volkan'ın topu ellerine geçirdiğinde heyecanla top atmak için aradığı halde hiçbir arkadaşını bulamıyorken Neuer'in tabiri caizse iki gol organize etmesi Almanya takımının var ettiği sistemli hızla Türkiye takımında var olan kargaşa hızının sonucundan başka bir şey değildi.
İlgilenilen şeye dair yetkinlik düzeyi düştükçe mistik güçlerle geleceğine inanılan mucizevi mutluluk istencinin yoğunluğu artar. Türkiye takımının içerden gözlemcisi olarak bizler de umudumuzu bir nebze bu bağımlılıklara teslim etmek zorunda kaldık.
O nedenle atılan her golün anlamı bizler için çok daha büyük olacaktı, oluyor. Çünkü temelde biz toprakdaşlar ülke takımının genelde Batı Avrupa özelde de "panzerler" karşısındaki yetersizliğinin farkında olarak maçı seyreyledik.
Bu durum, yazının başında Virilio'dan alıntıladığım gibi bir "umutsuz halk" kültürü olarak durmaktadır. Bu kültürden kurtulmanın, bunu aşmanın yollarını aramak saha içersinde oynanan oyunun da aralığını genişletecektir. Güzel oyunu hakkıyla oynamak ve onun getirilerinin yarattığı heyecanın anlam düzeyi birbirine sarmalanmış yapılardır.
Proaktif Alman futbolu
Dromokratik bir takım olarak yeşil sahada boy gösteren Almanya takımı, protagonist Löw'ün teknik, taktik olarak tanımladığı stratejinin dışında bir hareketleniş geliştirememektedir. Bu durum özellikle savunmada anası babası Germen olan Alman savunma oyuncularının Löw tarafından tanımsız bırakılmış alandaki akıl yürütümlerinin yokluğundan kaynaklanmaktadır.
Bunu Türkiye'nin dromoman ataklarındaki adam ve alan paylaşımlarından da görmek mümkün. Zaten bunu bir biçimde hissederek projekte etmiş ve proaktif davranmış olan Alman futbolunun akil adamları militarist bir akılla inşa edilmiş kan bağına dayalı Alman tanımını görmezden gelerek orta sahadan başlayıp hücum hattına uzanan yapılarında kendi yetiştirdikleri Khedira, Özil, Cacau, Podolski, Klose ve Gomez gibi devşirme oyunculara yer vermişlerdir.
Bu, onların yaratıcılıklarına ve farklı bakış açılarıyla geliştirecekleri oyun örüntülerine duydukları ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Kısacası koca 'panzere' manevra kabiliyeti kazandırmaktadırlar. Ancak halen savunma hattında ihtiyaç duydukları organize akıl yürütümü sorunu çözülmesi gereken bir problem olarak önlerinde durmakta.
Ayrıca, Löw'ün Özil'i kadroya almamasında birazcık da olsa utancımız olması gerektiğini düşünmekteyim. Zira her birimiz biliyoruz ki bunun nedeni yarattığımız futbol kültürü ile ilişkiliydi, oyuncunun sağlık durumu ya da Löw'ün taktik düşüncesi ile değil. Bunu biraz düşünmeli.
Yazının konusu dışında kaldığı için bahis konusu olamadı ancak sormadan da geçmemek gerekiyor. İspanya'yı Almanya'dan üstün kılan şey nedir? Paul Virilio'nun bu konuya şüphesiz 'cuk oturan' sözüyle özetleyelim: "Hız, en mutlak anlamıyla kazanılmış zamandır !" (SK/HK/IC)