Dağların yamacından rüzgârlar çıkar doruklara... Havada sert, dalda uğultu, yaprakta sarı rüzgârlar... İşte kasım geldi mi bırakarak sarıları, çıkar doruklara bu rüzgârlar.
Ahdini tutmaya pek vefakârdır çünkü bu rüzgârlar. Dağlarladır hesapları bu rüzgârların; çünkü zamanı gelince Zap'a akacaktır dört bir koldan, doruklardan...
Kiminin yüzünde tokattır bu rüzgârlar, kiminin tutuşan yüreğine serinlik ve kiminin direnişidir en sarp yerlerde. Burası Hakkari, Cilo'nun rüzgârlarından içer. Burası Hakkari, Zagrosların rüzgârında kendini dinler...
Çünkü dinlenen rüzgârın uğultusu demlenir doruklarda, bu mevsimde. Beyaz, beyaz, hep beyaz ve yine beyaz; dorukları Hakkari dağlarının, ovalarının, yamaçlarının...
Elbet "Dövüşenler de var bu havalarda / El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem." Fakat gel gör ki "Ümit, öfkeli ve mahzun / Ümit, sapına kadar namuslu"dur bu ellerde, dağların doruklarında parlayan kar beyazında.
Hele bir de berrak havanın teninde gerdanlık gibi bir ay asılıyken geceleri, o zaman bakmalısın sen Hakkâri'nin mavileşen kar beyazına. İşte bu yüzden ümit, "dağlara çekilmiş / kar altındadır."
Burası Hakkâri; dağlarında rüzgârların taşıdığı karların beyaz türküsü dinlenir her uğultuda.
Burası "Deniz görmeyen şehirde nasıl yaşanır?" diye soran şaire "Penceresi dağların doruklarını görmeyen evde yaşanmaz" diye cevap verenlerin kenti.
Çünkü Zagros'un "Doruklarında buzulların salkımı"ndan yapılır kan kırmızı şaraplar...
Kar beyazı, doruklardan oluklara dökülürken "Firari güvercinler su başlarında"dır...
"Ve karaca sürüsü"dür beyaz örtüyü havalandıran, "Keklik takımı"dır beyazın halısında nakış nakış...
Okuyan bilir buraları, bilmeyen duyar; ama muhakkak kulağına çarpmıştır Hakkari'den bir kaçak haberi, düşen çığ, ölen insanlar...
Çünkü Zagrosların doruklarında yaşanmıştır ve yaşanmaktadır bilinen bilinmeyen çatışmalar, düşen bedenler... Bu yüzden şahitliği pek çoktur Zagrosların kana, direnişe, ölüme, sefalete... Annelerin çocuklarının peşlerinden koşan çığlıkların yankısına, kaybedilen umutların yasına...
Yine de yol olmuş Zagroslar, kıvırmış belini patika olmuş. Umutları kırılan, geleceği belirsizliğe çizilen Roboskili çocuklara... Savaş olmuş, birlikte bombalar yemiş o Roboskili çocuklarla.
Yalnız ve de sahipsiz kalmış Zagroslar; yıllarca bombalarla ağacı, köprüsü, börtü böceği paramparça edilen Zagros'un parçalarını toplayan çıkmadığı için. Oysa o halk, Roboskili çocuklarının parçalarını yedirmemişti kurda kuşa...
Sırtında kefensiz ve de paramparça ölüler taşıyan Zagros, dirayetin artık bunları kanıksamandan mıdır bilemem ama sen bir halkın direncisin tarihten bugüne dek.
Bunu Büyük İskender'den soran bilir, Ksenefon'un Anabasis'ini okuyanlar... Bilir bir halkı bağrında saklayan Zagros'un gazabından kaçan On Binleri(n) (Dönüşünü).
Duymazlar mı haykıran Zagros'tur; "Korkunç atlılarıyla parçalamışlar / Nazlı, seher-sabah uykularımı / Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar / Haraç salmışlar üstüme. / Ne İskender takmışım / Ne şah, ne sultan / Göçüp gitmişler, gölgesiz!"
Karbeyazdır barış gücü
İşte biz Hakkarililer, dağlarımızın doruklarında bembeyaz karları gördüğümüzde bin umut ve bir dilekle "Barış gücü" geldi deriz. Beyazın "Barış gücü" oluşu, sohbetlerde belki de bir temenni niyetine fısıldanır kulaktan kulağa.
Çünkü baharın yeşil, yazın sıcak günlerinde ölü bedenler taşınmıştır merkezlere operasyonlardan... Mayın patlamalarından... "Beyaz"ın gelişiyle azalmıştır çatışmalar, operasyonlar, patlamalar... Kendi kanununu dayatmıştır insanlara doğa ana, kendi operasyonunu başlatmıştır doğa ana: "Beyaz."
Ve insanları evlerine sürükler "Beyaz." Çocukları yataklarına, anneleri de onların başına masal anlatalar diye... Pencereye beyazı hınçla çarpan rüzgârın melodisinin uzun kış gecelerine karıştığı günlerde...
Üşüyen bedenler, dost meclislerinde uzun sohbetlerin sözcükleriyle ısınır... Kenar mahalle çocukları ise beyazın kendilerine dayattığı savaşa düşlerinde verirler en sert karşılığı.
Beyaz dedik hem de kar beyazı... Beyaz ki umutla özdeştir burada, barışın simgesidir yüreklerde; beyaz güvercindir bakışlarda, gelinin giydiği gelinliktir beyaz, ölürken ebedi yolculukta ölünün giysisidir.
Doğanın iniltisidir kendini yeniden doğurmak için çırpınırken. Dağların çetin rüzgârlara daveti, toprağın kana kana kardan içmesi... Dalların sırtlarına beyazlıklar geçirmesi...
Zagros'un Hakkari'ye attığı sert bakışlar, kara kışta... Her şey daha canlı bir baharı yaratmak içindir. Newroz'a hazırlıktır bütün bunca kış kıyamet, dağlardaki telaş, rüzgârdaki seyrüseferlik...
Yaşanan çatışmaların son bulması ve barış için...
Sen ey karbeyazı, "hoşgeldin!" Savaşı ancak sen durduruyorsun yurdumuzda... Çünkü sen "Barış gücü"müzsün! Zagrosların hırpalanan bedeni ancak senin örtünle ısınacak, dökülen kan seninle temizlenecek...
Bir gün, elbet bir gün barış gelir dağlara da, Zagrosların doruklarında salkım salkım çocuk gülüşleri toplanır yarınlar için. Bir gün barış gelir elbet; helikopterler komandoları ve bombaları değil, turistleri taşır oralara.
Uçaklar bombaları bırakmazlar toprağın bedenine, bırakılan ancak umut olur belki de, kardeşlik olur! (NÇ/YY)
NOT: Hakkari Merkez'de, 9 Ocak 2012'de yaşanan Zeki Yeşil'in yaşamını yitirmesi ile 27 kişinin yaralanmasına neden olan patlamayı yapan kişi veya kişileri kınıyorum. Hakkari gibi birlik ve beraberliği örnek olan bir ilin dokusunu bozma girişimleri başarılı olamayacaktır. Vefat eden kardeşimize Allah'tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı, yaralı kardeşlerimize geçmiş olsun dileklerimi sunarım.