*Cumartesi Anneleri/İnsanları'nın 2018'deki Galatasaray Meydanı'ndaki eylemlerinden. Fotoğraf: Evrim Kepenek
Karanfilin kokusunu engellemek ağır bir insan hakları ihlalidir.
Cumartesi Annelerinin/İnsanları'nın hafıza mekânı olan Galatasaray Meydanı'nda buluşup zorla kaybedilen yakınlarının akıbetini sorup, hakikat talep etmesini engellemek hak ihlalidir.
25 Ağustos 2018'deki 700. Hafta buluşmasına yönelik kolluk görevlilerinin müdahalesi ile ilgili Anayasa Mahkemesine başvurular yapıldı. Mahkeme, Maside Ocak'ın başvurusunda 23 Şubat ve Gülseren Yoleri'nin başvurusunda 29 Mart'ta açıkladığı kararlarında Anayasa'nın 34. Maddesi güvencesinde olan toplantı ve gösteri hakkının ihlal edildiğine hükmetti.
Cumartesi Annelerinin/İnsanları 8 Nisan'dan itibaren tekrardan Galatasaray Meydanı'na çıkma kararı kaldı. Ancak, herkes için bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen hâlâ toplantı ve gösteri hakkının kullanılmasına izin verilmiyor. Kolluk görevlileri müdahalesinde Cumartesi Anneleri ve alanda bulunan diğer insan hakları savunucuları darp edilerek ve ters kelepçe uygulamasıyla gözaltına alınıyor.
İnsan hakları bütündür
Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen 8 Nisan'dan bu yana Cumartesi Annelerinin/İnsanları'nın ve insan hakları savunucularının hafıza mekânı Galatasaray Meydanı'na gitmesine izin verilmemesi çoklu ihlallere yol açan bir uygulamadır.
İnsan hakları bir bütündür. Dolayısıyla, herhangi bir hakkın ihlali bir dizi başka ihlale yol açma riski içeriyor. Cumartesi Annelerinin/İnsanları'nın ve diğer insan hakları savunucularının Galatasaray Meydanı'nda buluşmasının engellenmesi yurttaşların hukuk güvencesinin keyfi bir biçimde ortadan kaldırılabileceğini gösteriyor. Bu keyfiyet diğer alanlardaki hakların engellendiği durumlarda da hukukun hakkı, ihlal edilenler ve de bu haklara ilişkin mücadele yürüten biz insan hakları savunucularının güvenceden yoksun olduğuna işaret ediyor. Bu göz ardı edilmemesi gereken ciddi bir risktir.
Mevcut engellemenin yol açtığı bir diğer ihlal ise keyfiliğin kurumsallaşmasıdır. Anayasa Mahkemesi kararları herkes için bağlayıcıdır. Hukukun üstünlüğünün, sağlam temellere dayanan ve iyi işleyen bir demokrasinin olduğu ülkelerde kamu otoriteleri yurttaşları yasalara uygun davranmaya çağırırken hukuk güvencesi olmadığında tersi bir durum söz konusudur. Cumartesi Anneleri Galatasaray Meydanı'na çıkmak için bir araya geldiğinde kamu otoritelerine mahkeme kararlarına ve anayasaya, yasalara uygun davranmaları gerektiğini hatırlatıyor.
On yılları bulan ihlal süreci
Cumartesi Annelerinin/İnsanları'nın buluşmasının engellenmesi 1990'lı yıllarda yakıcı bir hale gelen zorla kaybedilmenin devam ettiğini de gösteriyor. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlar arasında olan zorla kaybedilme ağır bir insan hakkı ihlalidir. BM Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme zorla kaybedilmeyi mutlak bir biçimde yasaklıyor. Bu yasaklama sadece olağan dönemleri değil, zorla kaybedilme riskinin arttığı fiili savaş, savaş tehdidi, siyasi istikrarsızlık vb. tüm dönemleri içeriyor. İdam cezası, yargısız infaz, zorla kaybedilme vb. ihlallerin yaşanma riski kamu otoritesinin hukuk denetiminden uzaklaşarak keyfi davrandığı dönemlerde daha fazla artıyor.
İnsan hakları ihlalleri sadece hedef alınan kişiyi etkilemez. Esasen, insan haklarını ihlal edenlerin amacı da başta aile üyeleri olmak üzere diğer aktivistleri ve toplumun geneline mesaj vermek, onları susturmaktır. Zorla kaybedilme fiili, ailelere ve toplumun geneline bu mesajı açık bir biçimde verecek niteliktedir. Aynı evde yaşayan aile üyelerimizden ya da işyerinde veya bir sivil toplum örgütünde, insan hakları örgütünde, sendikada, gazetede günlük mesai tükettiğimiz arkadaşlarımızdan, dostlarımızdan bir anda haber alamamak hepimizi olumsuz etkiler. Bu fiilin yıkıcılığının farkında olarak Birleşmiş Milletler Zorla ya da İrade Dışı Kaybetmeler Hakkında Çalışma Grubu, "Zorla kaybedilmenin: hukuk korumasının dışına çıkarılan, çoğunlukla işkenceye maruz kalma veya yaşamı hakkında sürekli korku içerisinde yaşayan mağdur ile kimi zaman yılları bulan hatta hiçbir zaman gelmeyen haber nedeniyle umut ve çaresizlik, merak ve bekleyiş içerisinde olan aileler üzerinde iki boyutlu etkisi bulunur" demektedir.
Yakınlarının akıbetini sormak isteyen annelerin engellenmesi insanlığa karşı suç kategorisinde olan bu ihlallerin son bulmasını da engelliyor. On yılları bulan bir ihlal sürecinin yarattığı yıkımı aşmanın tek yolu bir arada bu ihlallere "hayır" demektir. Annelerin engellenmesi ihlallerin ve yol açtığı yıkımın sürmesi riskini içerir.
Sorumluluk
Cumartesi Annelerinin/İnsanları zorla kaybedilmenin bu yıkıcı etkisinin üstesinden gelmek için cesur bir adım attı. Cumartesi Anneleri'nin 27 Mayıs 1995'te Galatasaray Meydanı'nda haftalık eylemini başlatması Türkiye'deki insan hakları hareketi tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisidir. Gözaltında işkenceyle katledilen Hasan Ocak, Rıdvan Karakoç, Kenan Bilgin, Hasan Gülünay ve Hüseyin Toroman'ın ailelerinin Galatasaray Meydanı'ndaki oturma eylemiyle başlayan bu uzun yolculuk hâlâ devam ediyor. Galatasaray Meydanı'na doğru attığı adımlar zorla kaybedilmelere karşı mücadelede izlenmesi gereken yola da işaret ediyor. Bu yol hakikat ve adalet talebini güçlü bir biçimde haykırmak, toplumun tüm kesimlerinin ve kamu otoritelerinin duymasını sağlıyor.
Karanfilin kokusunu engelleyen sadece kolluk görevlilerinin müdahalesi değil, işkence ve kötü muamele yasağını ihlal eden ters kelepçe ve darp ederek gözaltına almaya, herkes için bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymamaya neden olan devlet mantalitesidir. Cumartesi Annelerinin/İnsanları'nın karanfillerin kokusunu zorla kaybedilen yakınlarıyla buluşturma mücadelesinde hepimize sorumluluklar düşüyor.
Vakit sorumluluğumuzu yerine getirme vaktidir.
(Oİ/AÖ)