Karaburun yarımadası, Ege bölgesinin müstesna doğal yaşam alanlarını barındıran önemli bir alanı. Ancak son yıllarda bir takım tehditlerle karşı karşıya. Bu tehditlere karşı Karaburun Kent Konseyi adı altında toplanan yöre halkı, kamuoyuna sesini duyurmak ve bu çalışmaların durdurulmasını sağlamak için canla başla çalışıyor.
Öncelikle tehditlerin neler olduğuna bakalım. “Balık Çiftlikleri”: 19 Temmuz 2007 tarihinde çizilen Çevre Düzeni Planı ve 10 Mart 2008 tarihli “su ürünleri yetiştiriciliği için potansiyel alanlar” protokolü ileKaraburun yarımadası Ildırı’dan Balıklıova’ya kadar tüm cephelerinden balık çiftliklerinin kuşatmasına açıldı.
Bu planla ilgili olarak 14 Ağustos 2009 tarihinde yürütmeyi durdurma kararı alınmış olmasına rağmen, halen su ürünleri yetiştiriciliği tesisleri için izin ve ÇED başvuru dosyaları bu plan bölgeleri tanımlanarak hazırlanıyor ve tesisler hızla kurulmaya devam ediyor. Bugüne kadar, yaklaşık 44 bin ton/yıl kapasiteli tesise izin verildi. Oysa bu tesisler arkeolojik/doğal sit alanlarını, Akdeniz fokunun üreme ve yaşam alanlarını, deniz çayırlarını işgal ediyor hatta yarattıkları denizsel ve karasal kirlilikle ekosistemi tahrip ediyor ve yerel halkın geçim kaynaklarını tehdit ediyor.
Ardından “Mermer/Taş/Mıcır Ocakları”: Yarımada’nın sahip olduğu zengin doğal bitki örtüsü, bölge halkının başlıca tarımsal gelir kaynakları (zeytin, nergis, sümbül, enginar, mandalina...) ve dağlık habitat üstünde yıkıcı, bozucu etkiler yaratıyor. Kösedere köyünde köye 1200 metre, köye içme suyu sağlayan depoya 300 metre mesafede ve çalışma sahasının içinde binlerce zeytin ağacı bulunan 170 dönümlük bir alanı kapsayan mermer işletmesine Enerji Bakanlığı tarafından izin verilirken, 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı Hakkındaki Kanunun “… Zeytinlik sahalarına en az 3 km mesafede toz ve duman çıkaran tesis kurulamayacağı”na ilişkin maddesi yok sayılmış. Konu yargıya taşındı.
Ve son yıkıcı başlık da Rüzgâr Enerjisi Santralleri (RES): Yenilenebilir ve temiz enerji üreten RES’ler de sosyokültürel doku, yerelin ekonomik ihtiyaçları, yaşamsal gereksinimleri, doğa, yaşamı paylaşılan bitki ve hayvan toplulukları göz ardı edilerek kuruluyor. Karaburun İlçesi sınırları içinde Mordoğan’dan başlayarak, Yayla Köy, Bozköy, Tepeboz, Haseki, Sarpıncık, Salman’a kadar uzanan bölgede ‘ÇED gerekli değildir’ raporu ile 6 firmaya üretim lisansı verilmiş. Bölgede bu yoğunlukta ve yaygın RES inşası, türbinlerin kapladığı alanların yanı sıra, enterkonekte sisteme bağlantıları, yan yollar, türbinlerin trafo merkezine bağlanması için kurulan yer altı şebeke tesisleri, türbinler arası açılacak yollar, geçici inşaat alanları gibi unsurlar da eklendiğinde doğal yaşamın yok olma riskini önemli ölçüde taşıyor.
Karaburunlular ne diyor?
Karaburun Kent Konseyi bölgede yaşanan gelişmelere dair şunları söylüyor: “Yarımada halkı, bölgedeki varlığını sürdürebilmesinin yolunun doğa-insan uyumunun korunmasından ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına dayalı, ekosistemle örtüşen bir kalkınmadan geçtiğinin bilincinde; bu nedenle kendi varlığı ile doğal yaşamı tehdit eden faaliyetlere ve yatırımlara karşı ortak bir kararlılık sergiliyor.”
“Bu çerçevede, Yarımada’daki yıkımı geri döndürülemez bir noktaya gelmeden durdurmak ve doğanın korunmasını bölgenin sürdürülebilir kalkınması ile birlikte sağlamak amacıyla, çalışmalarımızıekosistem ile biyolojik çeşitliliğin korunmasını, ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin devamlılığıyla birlikte ele alan temel bir yaklaşım olan Biyosfer Rezerv Alanı modeli üstünde yoğunlaştırdık. Kısa vadede maksimum kazanç sağlama anlayışıyla, doğal ve sosyal dokuyu yok etmekte olan yıkıcı girişimlere karşı mücadele verirken, ortak mirasımız olan yarımadanın, insanı ve doğal zenginlikleriyle birlikte korunması ve sürdürülebilir kalkınmasının sağlanmasının hepimizin görevi ve sorumluluğu olduğuna inanıyoruz.”
Bölgenin ekolojik değeri
Anadolu Egesinin en batı ucunda yer alan, doğal yapısı ve ona hayat veren rüzgarlarıyla çok zengin bir ekosisteme sahip olan yarımada, “Sıfır Yok Oluş Bölgesi” içinde ve “Başka Yerde Olmayanlar” sınıflandırmasında dünyada önemli bölgeler içinde yer alıyor.
Yarımada gerek karada gerekse denizlerde çok çeşitli ve ender hayvan türleri ile önemli bir kuş popülasyonunu barındırıyor. Nesli tükenmekte olan ve uluslararası düzeyde koruma altına alınan Akdeniz foklarının (Monachus monachus) üreme ve yaşam alanı olan Karaburun yarımadası nesli tehlike altındaki su samuru ve karakulak gibi türleri de barındırıyor.
Yarımada aynı zamanda yırtıcı kuşlar açısından da önemli bir alan. Bu türler içinde Yılan Kartalı, Küçük Kerkenez, Ada Doğanı uluslararası ölçekte nadir/azalan kategorisindeki türler arasında sayılıyor.
Karaburun yarımadası coğrafi yapısı nedeniyle Türkiye’nin de imzacısı olduğu Bern Sözleşmesi uyarınca yasal olarak koruma altına alınmış olan yarasa türleri ve sayısı açısından da zengin. Mevcut çalışmalar, yarımada florasının 15 endemik tür, 4 nadir tür, CITES Sözleşmesi kapsamında 5 türü de olmak üzere 250 civarında bitki taksonu olduğunu gösteriyor. Yarımadada doğal olarak yetişen defne ve sakız ağaçlarını da kapsayan 217 adet ekonomik önemi olan bitki taksonu tesbit edilmiş. Kıyı ve deniz altı yapısı, yine koruma altında olan denizlerin akciğeri deniz çayırları (posidonia oceanica) Karaburun denizlerinde çok çeşitli türün varlığını sürdürmesine olanak sağlıyor.
Anadolu’nun en eski yerleşim yerlerinden biri olan Karaburun, kendisi ile özdeşleşen, Homeros’un ünlü eseri Odysseia”nın Rüzgârlı Miması “Mimas Dağı” ve adını Narsisus’tan alan “Nergis” çiçeğiyle mitolojideki yerini bugüne taşımış. (UB/AS)