Başbakan'ın infial yaratan açıklaması ve 4 haftadan sonraki gebelikte kürtajı yasaklamasını gündeme getiren kanunun çalışmalarının başladığını duyurması, epeyce tepki topladı. Kürtaj tartışması şüphesiz geçen haftanın en çok tartışılan konusuydu ve bu hafta da devam edecek gibi görünüyor.
Bu tartışmayla başbakanın unutturduğunu sandığı Roboski katliamı aklımızda. Unutmaya da niyetimiz yok, istediği kadar gündemi değiştirmeye çalışsın...
Kürtaj tartışmasında kadınların "tartıştırmıyoruz" tavrı Türkiye'de kadın kurtuluş mücadelesinin geldiği devrimci aşamayı işaret etmesi açısından çok önemli bir eşik. Bu, toplumsal muhalefetin tüm veçheleri açısından gurur duyulması gereken bir durum.
Kürtaj tartışmasına karşı Bianet'in başlattığı kampanya da tahminlerden fazla bir etki yarattı. 1968 Paris sokaklarından kalma "Eylem bir yaratıcılık olmalı, sadece tepki değil" cümlesine en önemli örneklerden biri olarak anılacak. Tepkiyi, bir politik hattı da içeren yaratıcı bir eylem.
Birçok ilde yapılan eylemler ve eylemlere kimi yerde polisin sert müdahalesi, Melih Gökçek'in tavaya çevrilmesi, Kadıköy mitingi ve sürekli yapılan eylemler çok önemli.
Kürtaj meselesinin muhatapları olan kadınların verdikleri mücadele çok değerli ancak buna bütün toplumun kadın erkek demeden tepki vermesi şart gibi.
Kürtajın yasaklanması neredeyse her gün beş kadının öldürüldüğü sistematik devlet/erkek şiddetinin mislice arttırılmasından başka bir şey değil! Ayrıca kürtaj meselesini sadece "endişeli modernler" hattına oturan bir yerden tartışmakta sakıncalı. Nedenlerinden kısaca bahsedeyim.
"Üç çocuk yapın" çağrısına daha başbakan ortalarda yokken uyan, "Üç de yetmez beş tane, beş de yetmez sekiz tane ver. Ver Allah'ım ver" diyen bir ailenin çocuğuyum. Tam sekiz kardeşiz. Bu sekiz çocuğa rağmen annem iki de kürtaj olmuş.
Sekizinci çocuğu, en küçük kardeşimizi doğurduğunda annem 40 yaşını aşmıştı. "Doktorların yaşınız ilerledi, ağlıklı bir doğum olmayabilir, alalım isterseniz" uyarısına, çevrenin ve aile büyüklerinin de baskısıyla dikkate alamadı. Aynı cümleler geldi: "Allah rızkını da verir" ya da "Günahtır".
Doğum doktorların dediği gibi sonuçlandı! Kardeşimiz özürlü doğdu. Annem yatalak evladına 18 yıl büyük bir özveriyle baktı. 18'ine geldiğinde ise ellerimizle toprağa gömdük! Buyurun size yaşam hakkı! Artık sekiz değil yedi kardeşiz...
Kürtaj hakkı, sekiz çocuk doğuran kadının da hakkı. Başbakanın üç çocuk yapın talimatına uyup, dördüncüyü yapmak istemeyen kadının da hakkı, Çocuk yapmaya karar verip sonra vazgeçen kadının da hakkı, sağlıksız doğum yapmaktansa doğurmamayı tercih eden kadının da hakkı ya da cinselliği korunmadan yaşamak isteyenlerin de... Bunun yaşam hakkıyla bir ilgisi yok.
Cinsellikle yeni tanışan genç kadınlar ve erkekler yaptıkları bilmedikleri, yeni yeni keşfettikleri bir şey yüzünden neden genç yaşta anne veya baba olmak zorunda kalsınlar? Ya da birisinin ne zaman çocuk sahibi olacağına devlet hangi hakla karar veriyor. Buna çocuğun babası olacak insanın bile karar verme hakkı yokken, devlet bu cüreti nereden buluyor?
Başbakan, kürtajı yasaklayacağını iddia ediyor, etsin. Kürtaj yasakken yapılmıyor muydu? Kürtaj toplumsal bir gerçekliktir. Yasaklamaya güç yetmez! Kürtajın yasak olduğu yıllarda çekilen Kemal Sunal'ın "Kapıcılar Kralı" filmindeki repliği hatırlamayan mı var: "Memurdan sil, doktora yaz, zaten kürtajdan parayı kırıyor."
Kürtaj yasasının çıktığı dönemde bakanlık yapan İmren Aykut, Radikal gazetesine verdiği röportajda şöyle diyor: "Kadınlar merdiven altlarında yapılan kürtajlarla feci yöntemler kullanarak gebeliği sonlandırmaya çalışıyorlardı. Buna göz göre göre nasıl razı olurduk? O çocuğu bu kadın doğurmak istemiyor, ötesi yoktu. O kadar yürek parçalayıcı örnekler vardı ki. Kuşun tüyünü sokup mikrop kapan, sakat kalanlar. Bazen çocuk içeride kalıyor, sakat doğuyordu. Buna insan nasıl dayansın?"
12 Eylül cuntacılarından bile daha geri bir uygulama ancak onun devamcılarından gelebilirdi zaten. Her şeyin merdiven altı, sümenaltı versiyonuna alışan Başbakan, kadın sağlığını da merdiven altına itiyor.
Bir de bu tartışmada dibe vuran AKP ve Başbakan dışında bir kurum daha var: Diyanet. Artık namaz vakitlerini haber vermekten, imamlara maaş ödemekten, takvim basmaktan başka bir işlevi olmayan Diyanet İşleri, kürtaj açıklaması ile toplum nezdinde kalan son itibar kırıntılarını da tüketti.
Taşrada serbestken bile kadınlar için zor olan bu kürtaj meselesi yasaklanınca nasıl bir hal alacak? İnsanlar kürtaj olmak için yaşadıkları yerlerden başka yerlere gitmek zorunda kalırken, yasaklanınca ne yapacaklar? Hatırlarım, Bandırma'da yaşarken bazı arkadaşlarımız kürtaj olmaya Bursa'ya veya İstanbul'a giderdi.
Tabi bu mesele de her mesele gibi sınıfsal. Zengin kadının umurunda mı? Kürtaj olmak isterse atlar uçağa yurt dışında olur gelir. Yoksul kadında hem sağlıksız koşullarda hem de karaborsa da iki katı paraya kürtaj olur. Canı pahasına!
Bizler de annelerimizin, kardeşlerimizin, sevgililerimizin, arkadaşlarımızın sağlıksız koşullarda canları hiçe sayılarak kürtaj olmalarına karşıyız. "Kürtaj haktır, tartıştırmıyoruz" diyorlar. Sonuna kadar yanlarındayız.
Fakat burada yanlarında olmaktan ziyade erkeklerin en önemli görevi; kürtaja mahal vermeyecek cinsel korunma yöntemlerinin benimsenmesi. Çünkü kadınların kürtaj yaptırmak zorunda kalmasının yegâne sebebi biziz!
* Çağrıcılığını Rahatsız Erkekler'in yaptığı eylemde "Kürtaj yasağına karşı erkekler" 10 Haziran Pazar günü saat 14.00'te Tünel Meydanı'nda buluşuyor.