Fotoğraf: AA
Pandemi gibi dinamik bir süreçte doğru önlemleri doğru zamanda almak kolay değildir. Genel sokağa çıkma yasağı gibi sert araçlara çok erken başvurursanız, ülkedeki ekonomik ve sosyal hayatı gereksiz yere felç edebilirsiniz. Çok tereddüt edip zamanında önlem almazsanız, bu sefer sağlık sisteminin çöküşü gündeme gelebilir.
Ekonomik teşvik paketleri olarak adlandırılan paketler yapısal olmayan, sadece belli değişkenler hesaplanarak alınan, konjonktürel önlemlerdir. Vaziyeti kurtarmaya dair bu kozmetik önlemlerin çok fazla işe yarayacağını sanmıyorum.
Salgının beşiği çözümün de beşiği
Avrupa salgının merkez üssü olarak görülüyor. Eurovision Şarkı Yarışması iptal edildi. İtalya'daki "Lockdown" (eve kapanma) ve turist kalabalığının olmaması, olumlu bir yan etkiyi açığa çıkardı. Venedik'in ünlü kanallarında aniden temiz su akmaya başladı ve yakın limanlarda artık yunuslar yüzüyor.
Petrol fiyatları en düşük noktada seyrediyor. Daha önce düşük petrol fiyatları memnuniyetle karşılanırken, şimdilerde küresel bir ekonomik çöküşün kanıtı olarak görülüyorlar.
Ekonomiye yönelik umut, Çin'den gelen talebin toparlanmasında yatıyor. Anlaşılan salgının beşiği çözümün de beşiği oluyor.
"Kalbin soğuğu" sosyal barışı tehdit ediyor
Fakat asıl çözüm herkes için hümanizm ve sosyal dayanışmadan geçiyor. Köktenci çözüm kamucu bir ekonomik paradigmaya dayanıyor. Çünkü kapitalizm ile birlikte artan "kalbin soğuğu" sosyal barışı tehdit eder hale geldi. Sanrısal sosyal görünümlere yakın durmak adına kalplerini başkalarının acılarına sertleştirenler, insanlıklarını yitiridiklerinin farkında değiller. Empati her tür toplumsal tasavvurun çimentosudur. Sadece kriz anlarında değil her yerde ve her zaman "militan empati."
Bazı merkez bankası başkanlarının Lenin'in bu cümlesini bir uyarı olarak akıllarında tutmuş olmalarını ümit ederdim: "Burjuva toplumunu yok etmek için onun para sistemini tahrip etmek yeterlidir."
Korona krizi uluslararası değer ve tedarik zincirleri sisteminin de ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi. Salgın gelecekte iki olası senaryoyu ön plana çıkarabilir: "Ya herkes herkese karşı toplumu" ya da "Küresel-Biz toplumu." İnsanlık acaba ne kadar da yaşamsal bir ikilemle karşı karşıya olduğunun bilincinde mi?
Makarna ve tuvalet kağıdı toplumun çimentosu oldu
Koronavirüsünün kamusal yaşamda yol açtığı köktenci değişiklikler, "normallik" denen şeyin ne kadar kırılgan ve göreceli olabileceğini gösterdi. Küresel 'lockdown' nedeniyle Netflix neredeyse temel gereksinimler kategorisine alındı. Şimdiye kadar, ekmek ve maçların toplumun çimentosu olduğunu düşünüyorsanız, artık bunların yerini makarna ve tuvalet kağıdının aldığını öğrenmelisiniz. Futbolu anladık da ucuz karbonhidratlar ve üç katmanlı selüloz da ne oluyor?
Hanau'daki katilin karmaşık psikografisi hakkında çok az şey biliniyordu. Fakat Hanau, sadece köktenci aşırılık yanlılarına karşı değil, olayın arkasındaki şüpheli "entelektüel kundakçılar" ile köktenci sağın düşünsel babalarına karşı da teyakkuzda olunması gerektiği gerçeğini öne çıkardı.
Aynı teyakkuz krizler ve krizden fırsat çıkarmaya çalışanlar için de geçerli. Krizler, 'Seneca Efekti'ne göre, birikmelerinden daha hızlı bir şekilde boşalırlar. Cephe gerisine yığınak yapmaları uzun yıllar alabilir ancak patlamaları anlıktır. Bu özellikleri nedeniyle geniş sosyal tahribatlara yol açarlar. Çünkü toplumsal teyakkuzu nötralize eden, "benden sonra Nuh tufanı" gibi fırsatçı ve benmerkezci anlayış, kapitalizmin kalbinde, tüketim kasırgasının tam gözünde yaşayan bir tutumdur.
Korona krizinin rezilce sömürüsü ile tutumlarımızın onayı için acımasızca araçsallaştırılması değişik boyutlarda bütün hızıyla sürüyor.
Örneğin küreselleşmeye karşı olanlar sınırların kapatılmasını memnuniyetle karşıladı. Salgından "jeopolitik bir sermaye" çıkarmaya çalışanlar hastalığa "Wuhan virüsü" adını koyarken, hayatlarını ırkçılıkla mücadeleye adamış olanlar, her seyahat uyarısında ve her vücut ısısı kontrolünde yabancı düşmanlığı alametleri buluyorlar. Uzun zamandır cinsel tacizi önemsizleştirmekten şikayet eden herkes yeni 'mesafe' kurallarını memnuniyetle karşılayarak, feminist savları için virüste şaşırtıcı bir müttefik buldular.
Gerçekliğin olumlu ya da olumsuz hedefler için araçsallaştırılması bu bakımdan ahlâkî bir sorun teşkil etmektedir. Immanuel Kant'tan bu yana, ilkesel olarak gerçekliğin an sich olarak ne olduğunu anlayamadığımız ortaya çıkıyor.
Kısacası, gerçekliğin bana göre olmayan, benim algıladığım haliyle degil de kendinde, nasılsa öyleki haliyle algılanması, onu araçsallaştıranlar için olanaksız bir şeydir. Bu araçsallaştırma, olsa olsa gerçekliğin, seçici bir körlükle, für uns (kendimiz için, kendi çıkarlarımızca) algılanmasını olanaklı kılacaktır.
Yoğun bakım önceliği kime ait?
Virüs dünyayı gerilim altında tutarken, hem bireysel hem kolektif varoluşsal bir güvensizlik krizine neden oldu. Futurologlar bu tür beklenmedik felaketlere "kara kuğu" adını veriyorlar.
Korona salgınının tüm sağlık sistemine meydan okuduğu bu günlerde solunum cihazına bağlanma önceliği genç bir suçlunun mu olmalıdır yoksa seksen yaşında yaşlı bir kadının mı? Yoğun bakım önceliğinin kime ait olduğuna, hangi ölçütlerle kim karar veriyor?
Balkondan sokaklara bakarken bu tür sorulara kafa yoruyorum. Sokaklar bomboş, sessizliği yırtan ambulans sirenleri insan denen türün gezegendeki derin yalnızlığına işaret ediyor.
Dışarı çıkma yasağı nedeniyle insanlar, hayatlarının son günlerinde sevdiklerine eşlik edemeyecekleri için çok acı çekiyorlar. Mesela ben ölüm döşeğindeyken babama onu sevdiğimi söylemek isterdim.
Komşu ülke İsveç'te kayak sezonu neredeyse hiç kısıtlama olmadan tüm hızıyla devam ediyor. İsveç başkalarının acı deneyimlerinden sanırım öğrenmek istemiyor. Ya da yurdumda olduğu gibi İsveç'te de "kurtarma" sadece "boğulmaya" dair bir şeydir. (JHK/AÖ)