Tüketici Hakları Derneği'nin açtığı toplu taşıma ücretlerinin artış işlemi iptali davasının Danıştay'dan geçtiğini öğrendiğim gün bu haber gözlerimin önünde birkaç dakikada onlarca kişiye yayıldı. O ağızlardan diğer kulaklara derken hasretini çektiğimiz bir saadet zinciri oluşuverdi.
Düşüncesi bile güzeldi. Biz tam tadını çıkarıp boş bir anımızda "şuradan şuraya bile gitsem ulaşıma şu kadar harcamış olacağım" hayalleri kurarken, açıklamalar ardı ardına geldi. Melih Gökçek böyle bir şeyin mümkün olamayacağını söylerken, yine kendisinin kullandığı "karar kaos ortamına neden olur" söylemi Tüm Özel Halk Otobüsleri Birliği Derneği (TÖHOB) Yönetim Kurulu adına açıklamada bulunan Genel Sekreter Onur Orhon'ca da benimsendi.
Belli ki etkili olduğunu düşündükleri bu "kaos" ifadesinin herkesi mutlu eden bir kararla gerçekleşecek olması düşündürücü. İnsanın gözünün önüne masrafları azaldığı için sevinçten deliren insanları getiriyor.
Danıştay'ın indirim kararıyla 8 Mart günü Belediye otobüsleri, Halk otobüsleri ve dolmuşlar bir eylem yaptılar. Seferleri azalttılar ya da tamamen durdurdular. Her karara itaat etmektense, hak mücadelesi vermek elbette kabullenilebilir olmalıydı eğer...
Eğer karara karşı çıkılacak idiyse halkı mağdur etmek yerine öncelikle hukuki yollar denenseydi.
Eğer olay bir inatlaşmaya ve güç gösterisine dönüşmeseydi.
Eğer bu eylemi örgütleyen Büyükşehir Belediyesi yıllardır yerel yönetimlerin amacının kar etmek değil gelirlerinden harcamalar yaparak halka hizmet vermek olduğunu bir kere bizlere ispatlasaydı.*
Eğer geçmişte Gökçek şehirlerarası otobüs terminalindeki servisleri kaldırıp, insanları ağır bavullarıyla otobüse ve metroya muhtaç etmese ve bu konuda ülkesindeki tek örnek olmasaydı.
Eğer gece gündüz - ki bu lafın gelişidir çünkü Ankara'da gece toplu taşıma namına bir hizmet yoktur - görev için her yere zaten polis teşkilatının araçlarıyla giden polislerden ve onların akrabalarından ücret almamak yerine örneğin öğrencilerden paso ücreti almamayı tercih etseydi.
Eğer elimizde İstanbul gibi çok daha uzun mesafelerde daha az ücrete toplu ulaşım hizmeti veren bir örnek olmasaydı.
Eğer Belediye otobüsleri gibi sübvanse edilmediklerini ve bu nedenle giderleri karşılamalarının mümkün olmadığını açıklayan TÖHOB'un sunduğu tek rasyonel veri Avrupa şehirlerinin ulaşım ücretleri olmasaydı.
Ve eğer Ankara "geleneksel yeniyıl zamları"na bu kadar alıştırılmış olmasaydı.
Şimdi bir inatlaşmadır gidiyor. Gökçek kararın ardından yapılan her transferi bir binişlik ücretlendirmekle Ankara gibi tek merkezli ve çoğunluğun iki araç kullandığı bir şehirde daha çok kazanmayı hedefliyor.
Tüketici Hakları Derneği ise transfer ücretinin bir binişlik ücrete çıkarılması ile sefer sayısının azaltılmasına ilişkin bölümünün iptali için yürütmeyi durdurma talepli kısmi iptal davası açmaya hazırlanıyor.
Şunu da belirtelim ki burada kaos falan yok. Ulaşım biraz zorlaştı ama indirimden dolayı değil. İnsanlar duraklarda daha çok bekliyorlar ama öncesinde de olması gerekenden fazla beklemeye alışkın Ankara sakinleri şu an ki durumun inatlaşmadan kaynaklandığının bilincindeler.
Bir diğer yenilik de bütün otobüslere asılmış bir gün süreceği iddia edilen seferleri azaltma kararının daha süreceğini anladığımız "halkımızı mağdur etmemek için pik saatlerde hizmetimize eskisi gibi devam edeceğiz" şeklindeki yazı. Sanki hayat sadece işe ve eve gitmekten ibaretmiş gibi.
___________________________________________
* Kar etmek demişken, sadece toplu taşıma ücretlerine bir yıl bir ayda yüzde 50 zam yapmış olan Ankara Büyükşehir Belediyesi ayrıca Türkiye'nin en yüksek borca sahip belediyesi olma unvanını taşıyor.(BÇ)