Günümüz popülist politik tavırlarının çoğu, güçlerini toplumsal kaostan almakta ve bu kaos yoksa dahi, toplumu kaotik bir düzensizliğe sokma yolunda çaba harcamaktadırlar. Düzeni temsil eden kozmostan düzensizliğe, yani kaosa geçiş, popülizm ile hayat bulur.
Türkiye'de mevcut iktidar tarafından kullanılan ve siyaset yapma tarzı olan popülist yaklaşımın belleği ve tarz-ı siyaseti kaostan beslenmektedir.
Zira Türkiye'nin politik kültürü göz önüne alındığında toplumsal dönüşümlerin uzlaşmazlığı ve çatışmaların, popülizmin tercihine kapı açacağı öngörülebilir. Bu etmenlerin yol açtığı baskı altında yabancılaşan halkı kontrol altında tutma çabaları, popülizmin devşirmeci karakteri ile vuku bulmuştur.
Populist siyaset yapma tarzının hitap ettiği ve bir potada eritmeye çalıştığı çoklu aidiyetler göz önüne alındığında, kaostan başka bir hal-i ruhiye elbette ki düşünülememektedir.
Politika ile kaos
Politika ile kaos arasındaki ilişki gözetildiğinde, totaliter sistemlerin toplumsal kaosa duydukları ihtiyaç mevzusunun, kimi siyaset teorisyenleri tarafından ele alınmış olduğu görülmektedir. Lakin bu hususa, popülizm açısından bakılmamış ve kaos ile aralarında bulunan diyalektik ilişki irdelenmemiştir.
Kaotik düzensizlik, ilk etapta siyasalda popülizmin hükmetmesini gerekli kılar. Peki, nedir bu popülizm? Günümüzde çoğu ülkede yükselen popülizm dalgası, her ne kadar ''egemen olan halktır'' mottosu ile yola çıkıyor olsa da, aslında vitrinin gerisinde ''biz yönetenler'' ve ''siz yönetilenler'' ayrımının oluştuğu görülmektedir.
Hükümetlerin popülizm vasıtası ile kendi ideolojileri altında totaliter bir tavırla sindirmeye, silikleştirmeye ve hatta yok etmeye giriştikleri farklı kimlikteki bireyler, maddi ve manevi bir savaşın içerisine sürüklenirler.
Zira popülizm, yalın insanı savunur.
Walking Dead'in aylakları
Popülizmin olumladığı yalın insan, The Walking Dead dizindeki ''aylaklar''ı andırır. The Walkin Dead'de, esrarengiz bulaşıcı bir hastalık sonucu, modern medeniyetin sonunu getiren bir zombi salgını görülür.
Aylaklar adıyla anılan, etkisiz hale getirilmiş zombiler, yaşayan ölüler olarak betimlenir. Popülizm salgınının olumladığı yalın insan aynı zamanda, tek boyutlu insandır.
Popülizmde bireyler, belirli kimliklere sıkıştırılıp kategorize edilirler. Toplumda korku kültürü körüklenir ve krize kriz ile karşılık verilir. Korku, rasyonel düşünceye ve konsensüse kendini kapatır ve neyi savunduğunu bilmese dahi kendisine tehdit olarak gösterilen hedefe saldırı içgüdüsü geliştirir.
Hedef aldığı kriz sönümlense dahi bu enerjisini başka bir krize yöneltir; yani her zaman bir kriz durumuna ihtiyaç duyar.
Bu minvalde yararlanılan kapsayıcı kategoriler, araçsal şiddeti haklı çıkarmak adına kullanılır. Birbirimizi kodlar vasıtası ile tanımlar hale geldiğimizde, tanımlanmış kimliklerimizle panoptikonda yaşamaya mahkûm kılınmak olasıdır.
Bu gibi durumlarda, üretilen ''doğrular'', ahlaki tanımlamalar, yaşamın her sahasına yön verebilir hale gelir. Popülizmin post-truth devri olarak nitelendirebileceğimiz bu aşamada toplumsal dinamikler, söylem üretemeyen politik partilere gebe kalır. Karşı söylem üretecek muhalefet partiler dahi egemenin dilini konuşur; bunlar akılsallık dışı hareketler, analitik düşüne yer vermeyen tavırlardır.
"Düşmanlar", "teröristler"
Muhalefet, akılsal dışı olan toplumsalı pozitif yönde evirmekten ziyade, gündemin alacasına dair, unutulmaya mahkûm meşguliyetlere girer.
Bu esnada, psikolojik şiddet hareket sahası bulur ve ufak bir çaba ile hâlihazırda oluşturulan kategorize bilinçler, fiziksel şiddet kullanımına doğru evrilirler. ''Düşmanlarımız'', ''teröristler'', ''suçlu'', ''mağdur'' gibi konseptler, kimlikleri görme biçimimizi şekillendirirler. Bu şekle sokma mefhumu, ağırlıklı olarak merhamet duygularının suiistimal edilmesi ile mümkün olur.
Popülizmde tartışma zemini, neyin ahlaki, neyin etik olduğu üzerinden gelişir ve bu sorulara verilecek cevap, popülist iktidarın eylemlerinin her zaman ahlaki ve etik olacağı, herhangi bir tehlikede, bu iktidara merhamet gösterilmesi gerektiğidir.
Merhamet söylemleri
Merhamet etme söylemlerinde türetilen genelleştirilmiş diğeri bizi kendi kutbumuza iteler, yalnızlaştırır ve kendimizi düşmanımız üzerinden tanımlamamıza neden olur. Bu süreç, travmatik bir rasyonalizasyon sürecidir.
Yalnızlığımızı ve toplumdışılığımızı rasyonalize eden, toplumsal talepleri kendi çukurunda eriten popülist hükümetler, bizim yerimize eyleyen ayna kimliklerden oluşur. Eylemsel olan, biz istesek de istemesek de vücut kazanır ve bizi temsil eder.
Vücut bulan ayna kimlikler, biz orada olmasak da sözde bizim söylemlerimiz ve sözde tavırlarımız ile eylemeye devam edeceklerdir. Bir nevi kozmosumuzun muadili paralel evrenimiz haline gelen kaotik oluş, popülist hükümetlerimizdir. Kozmosumuza muadil olan kaosu tetikleyen şey, sosyal entropidir.
Zira bilinmektedir ki, kaosun bir ölçüsü hareketin entropisidir. İletişimsizlik kişiler bazında politik olanın anlamsızlığına evrilir; bu evirilme ile gelen toplumsal parçalanma ve siyasi tükenme, sosyal entropiye eşlik ederler.
Adalete olan inancımızın yitirildiği bu süreç, bizleri politik örgütlenmeden alıkoyar ve demokratikleşme sürecine darbe indirir. Fakat bahsi geçen sosyal entropi olsa da hayat, popülizmin paralel evreninde devam eder.
Toplumun, geçmişi ve beraberinde taşıdığı hikâyeleriyle bağlantısının kesildiği bu evrende görülen durum, kaosun toplumsal düzensizlikteki tavırsızlığıdır. Zaman evrimi kendi geçmişinden bağımsız olan topluluklar, kaotik sistemler üretmeye mahkûmdurlar.
(GY/PT)