Yan yana dizilmiş serviler arasında, bodur kalmış bir ağaç misali Marta geldik. Günlerden Cumartesi. 20'sinde düştü ilk cemre. Bugün sıra ikincisinde; suda! Dışarıda somurtuk, iç karartan bir hava.
Nazım ustanın dizelerini hatırlatan cinsten yağmur çiseliyor. Betonun soğuk yüzünden olsa gerek; mapushanede her zaman yağmurun şarkısı güçlü oluyor. Onun bu hallerini "yağmasan da gürle" özdeyişine benzetiyorum...
Hafta sonu sessizliğinde
Buralarda hafta sonları garip bir sessizlik egemenliğini ilan ediyor. "Hapishanede de hafta sonu mu olurmuş?" diye itiraz edenleriniz olabilir. Fakat aşırıya kaçmamak kaydıyla ihtiyatı elden bırakmamalı derim.
Biliyorum, sabah 08:00 sayımı sonrası mazgal öğlene kadar sadece iki defa açılacak! İlkinde ekmek ikincisinde öğlen karavanası için.. En fazlasından erken gelmişse buna günlük gazete dağıtımı eklenecek!
İşte böyle bir hafta sonu sessizliğinde, kafamda değişik sorularla koğuşun alt katındaki yemek masasına oturup kalem ve kâğıda sarıldım.
Yeni bir pencere
Sevgili Nadire'nin bianet'te yayınlanmak üzere 'mektup'lar yaz önerisi, mahpusluğumun beşinci yılından günler biriktirdiğim bu süreçte heyecanlandırdı beni.
Zira bu öneri Kandıra 2 Nolu T Tipi Mahpushanesine açılan yeni bir pencere tadında oldu benim için. Yazacağım "mektup"ların bana çok şey katacağının farkındayım.
Fakat aynı zamanda bu 'mektup'ların bianet'e/ Bianet okurlarına da katkı sağlaması gerekiyor.
Önüme açılan bu pencereden "Görülmüştür" damgalı "mektup"larımla, "dışarıya neler taşımalıyım" sorusu kafamda dönüp duruyor.
Öyle sanıyorum ki "mektup"larım kendi kıvamını buluncaya kadar da iç sohbetlerim; sevgilimle kâh iç görüşte kâh iç posta yoluyla mektuplarda yaptığımız muhabbetlerle devam edecek.
Kim bilir? Belki sizlerden de bu sohbete katılmak isteyen olabilir. Çok sevineceğimi bilmelisiniz!
Biricik iletişim mektup
İletişimin hız bakımından ulaştığı düzeyi düşününce; mahpusluk koşullarındaki biricik iletişim aracımız mektupla, insan kendini bayağı geride kalmış hissediyor.
Üstelik yazılmış, pulları yapıştırılmış mektupların mahpushane Mektup Okuma Komisyonu'ndaki kontrolden geçmeyi postaneye götürülmeyi bekleyişini de eklersek; bizim iletişim hızımızın kağnıdan daha yavaş ilerlediğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Mahpusluk koşulları/halleri böyle olunca; gecikmeli, bazen "eskimiş" mektupların sizlere ulaşması kaçınılmaz olacak. Bu konuda özel bir titizlik göstermek bana düşse de siz dostlarımdan da anlayış bekleme hakkıma sığınacağımı bilmelisiniz.
Bir avuç gözyaşı
Garip bir mekân mahpushane... Yediye on adımlık havalandırmasında payımıza düşen bir avuç gökyüzüne bakınca; her şeyin insanın kendisini kuyunun dibindeki kurbağa gibi hissetmesi için inşa edildiğini düşünüyorum.
Ve bu kuyudan uzaklaşmanın, o uçsuz-bucaksız gökyüzünün maviliğinde erimenin tadına, ancak bu kuyuya açılan ya da açmayı başarabildiğiniz pencerelerle varabilirsiniz.
Bazen bu pencerelerden içeri sevgi, umut, direnç ve neşe doluşur; değişik ebat ve renklerdeki zarfların içerisinde.
İçeriden dışarıya
Bazen bir ses dalgasına yüklenir özlemler; dost selamları, sevgi sözcükleri bir türkünü, şarkının dizeleriyle ulaşır mahpus yüreklerine.
Bazen de içeriden dışarıya "Görülmüştür" damgalı mektuplarla özlem ve umut yüklü dirençli düşler ulaşır.
"Görülmüştür" damgalı bu ilk "merhaba" mektubumu bitirirken; gelecek güzel günlere olan inancımla hepinizi özlemle ve sevgiyle kucaklıyorum.. Görüşmek dileğiyle... (FE/Lİ/EÖ)
* Kandıra 2 nolu T Tipi Hapishanesi, 26 Şubat 2011