dünya hekimler birliği, türk tabipleri birliği'nin görev ve yetkilerine müdahalenin yalnız hekimleri değil, belki ondan daha da çok hastaları etkileyeceği kanısında
hükümetin sağlık alanının örgütlenmesine dair 663 sayılı kararnamesi içinde hekimlerin mesleki örgütlenmesinin görev ve yetkilerine dair düzenlemeler de bulunuyordu.
hekimlik mesleğini uygulayanların örgütlendiği ve hekimlik mesleğine dair düzenlemelerin yer aldığı 6023 sayılı yasanın 1. maddesinde geçen tabipliğin "kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak" ibaresi 663 sayılı kararname ile kaldırılmış, dolayısıyla tabipler birliği ve tabip odalarının "toplum sağlığı"na dair hak, sorumluluk, yetki ve görevleri yok sayılmıştır.
söz konusu kararname sağlık alanını ve hizmetleri şekillendirirken türk tabipleri birliği'nin(ttb) de haklı olarak belirttiği gibi; "ttb'ye ve diğer mesleki kuruluşlara yasa gereği verilen görev ve yetkileri fiilen ortadan kaldırmakta ve tüm yetkileri üyeleri sağlık bakanlığı tarafından belirlenecek bir kurula vererek mesleğin özerkliğini ve güvencelerini yok etmektedir."
buna neden gerek görüldüğünü doğru anlamak için biraz gerilere gitmek ve başka düzenlemelere göz atmak gerekli. bunların başında "dünya ticaret örgütü" (dtö) ve onun bazı düzenlemeleri geliyor.
bu örgüte üye ülkelerin, bu arada türkiye'nin de kabul ettiği konuyla doğrudan ilişkili birkaç anlaşma mevcut. kısa adı "gatt" (gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması) ve "gats" (hizmet ticareti genel anlaşması) diye bilinen anlaşmaların getirdiği temel kurallar arasında "rekabete dayalı ve piyasa içinde şekillenen" mal ve hizmet söktörlerinde, hiçbir ulusal örgüt ve yapının kapsam içinde olan hiçbir konuda, rekabeti önceleyecek ve piyasa kurallarının işlerliğini bozacak şekilde "belirleme" yetkisi olmaması gerektiği de var.
insan hakları ve akılcılık
her ülkede özellikle hizmet sektöründe görev yapan yapıların kendi alanlarını düzenleme hak, görev ve sorumlulukları vardır. hizmet sektöründe yer alan hiçbir kurum ve kesim bu alanların yalnızca hizmeti sunanların en çok kazanç elde etmelerini sağlayacak şekilde düzenlemez, düzenleyemez.
çünkü her hizmet alanı öncelikle o hizmet ve o hizmeti alıcıları için vardır ve bu hem temel insan hakları bakışı nedeniyle böyledi, hem de aslında alana yönelik akılcı bir yaklaşımın gereğidir.
dtö hiçbir konuda "insan hakları" boyutu hiç dikkate almadığı gibi, sıklıkla "akılcı" tutumu da reddederek, her türlü mal ve hizmetin sununumunda yalnızca "kazanç"ı, hem de en çok "kâr"ı önceleyecek düzenlemeleri talep ediyor ve gerçekleştiriyor.
işte ttb'nin temel yasasındaki düzenlemelerin ardındaki nedenlerden birisi de budur. dtö, dünya bankası, imf daima aynı tarafta ve aynı kurallara göre davranan, birbirleriyle ilişkili ve faaliyetlerini eş güdüm içinde sürdüren ve sermayenin küreselleştiği dünyada kapitalizmin yeni versinonu "neo-liberalizm"in en başta gelen savuncuları ve uygulayıcıları olan örgütler.
bir rapor
türkiye'deki "sağlıkta dönüşüm programı"nın aslında kimin düşüncesi, programı ve önerisi olduğunu geçen haftaki yazımda bir kez daha ortaya koymuştum.
hafta içinde tıbbi etik derneği'nden sevgili arkadaşım dr. murat civaner bir yazısıyla(1) bana hem destek verdi, hem de söylediklerime yeni kanıtlar getirmiş oldu. bu kanıt türkiye'de yürürlükte olan "sağlıkta dönüşüm programı"nın dünya bankası raporlarında nasıl ele alınıp değerlendirildiğine dair bir belgeydi (2).
sevgili murat bu rapora ulaşıp, onu türkçe'ye çevirerek çok önemli bir iş yaptı, sağolsun. böyle somut bilgi ve kanıtlar önümüzdeki dönemde çok daha gerekli ve önemli olacak. rapordaki bir bölüm şöyle:
"Projenin ikinci aşaması hastane özerkliğinin artırılması, aile hekimliğinin yaygınlaştırılması ve performansa dayalı ödeme sisteminin daha da geliştirilmesi gibi reformları desteklemektedir. İkinci aşama 29 Eylül 2009'da başlamıştır. Proje kapsamında Aralık 2011 itibariyle 24.43 milyon dolar (toplam kredi miktarının üçte biri) ödenmiş olup, hedefleri bağlamında tatmin edici ilerlemeler sağlanmış bulunmaktadır.
Geçen Kasım'da Kanun Hükmünde Kararname biçiminde yasalaşan anahtar düzenlemeler ile (sağlık bakanlığı'nı yeniden yapılandıran ve hastane birliklerini kuran düzenlemeler) anlamlı bir ilerleme kaydedilmiştir. sağlık bakanlığı'nı yeniden yapılandıran düzenleme ile; bakanlık'ın rolü hizmet sunucu konumundan uzaklaşmış, politika geliştirme, düzenleme, izleme ve değerlendirmeye odaklanan bir sektör görevlisi biçiminde yeniden tanımlanmıştır."
raporda görüleceği gibi kararların "tek elde toplanması", uygulamaların herhangi bir biçim ve yolla engellenmesinin önüne geçilmesi, yasal itiraz yollarının kapatılması bu bakımdan çok önemlidir.
işte yukarıda söz ettiğim ttb yasasının 1. maddesindeki düzenleme ile aslında bu haklardan birisi daha ortadan kaldırılmaktadır. böylelikle ttb'nin "sağlıkta dönüşüm programı"na yönelik temel ve hukuki itirazlarının yolu kapatılmış olmakta, bu alandaki "erk"i paylaşan bir kurum olmaktan çıkarılmaktadır.
özgürlükçü, demokratik, katılımcı ve hukukun üstünlüğünü kabul eden toplumlarda bu tür hizmetlerde yalnız devletin ve o hizmeti sunanların değil, aslında hizmetten yararlananların da alanla ilgili düzenlemelerin yapılmasında, karar süreçlerinde, uygulamaların izlenmesinde ve denetiminde rolü olması gerekirken, bunun tersine bir tutumun asıl hizmetten yararlanacak olan toplum kesimlerinin aleyhine ve zararına olacağı açıktır.
dünya hekimler birliği'nin kaygısı
ttb'nin "dünya hekimler birliği"ne (wma) bu gelişmeleri duyurması üzerine örgütün konuya ilişkin değerlendirme ve çağrısı geçtiğimiz hafta içinde ingiliz hekimler birliği'nin yayın organı "ingiliz tıp dergisi"nde (bmj) yer aldı. (3)
derginin başyazısında konudan ve durumdan söz edildikten sonra dünya hekimler birliği genel sekreteri otmar kloiber'in dergiye "mesleki olarak kendi kendini yönetme ve denetleme yetkileri tabip topluluklarına yasa gereği verilmişken bunlar şimdi bir hükümet kararnamesiyle geri alınmaktadır. bunun gerekçesinin nasıl anlatılabileceğini kestiremiyoruz" dediği belirtiliyor.
kloiber ayrıca kuruluşunun diğer ülkelerde de hükümetlerin hekim kuruluşlarının özerk yönetilmelerine yönelik "müdahalelerinden" kaygılı olduğunu belirterek ve bu düzenlemenin en son noktada sağlık hizmetlerinden yararlananlara nasıl etkileyeceğini şöyle ortaya koymuş:
"dünya tıp camiası bir kez daha açıkça belirtmek ister ki, mesleki özerklik, özyönetim ve bunlarla birlikte mahremiyet ilkelerine uyma, doktorların elit bir kesim olarak ayrıcalıkları değil, hasta haklarının türevidir. bu ilkeler, hasta-hekim ilişkisini korumak çoğu durumda amaçları kaynakların nasıl dağıtılacağına karar vermekten ibaret olan hükümetlerin veya sigorta kurumlarının yersiz etkilerinden muaf olarak hekimlerin hastaları için ellerinden geleni yapabilmelerini sağlamak için getirilmiştir."
burada da açıkça dile getirildiği görüldüğü gibi "sağlıkta dönüşüm programı" ve bunun uygulamasına yönelik düzenlemelerin çoğu hizmetten yararlanan olarak toplumun sağlık hakkı ve hastaların haklarının ihlâline yol açacak niteliktedir.
dolayısıyla, küresel kapitalizmin temel aktörleri tarafından dikte ettirilen bu düzenlemelere başta hasta dernekleri, hak temelli sağlık örgütlenmeleri ve toplumun her türlü örgütlenmesinin bunları ve ardındakki gerçekleri çok iyi anlaması, bu düzenlemelere itiraz etmesi ve uygulamalara da her türlü yolla tepkisini ortaya koyarak muhalefet etmesi, toplum ve halk sağlığı adına "kamusal" bir zorunluluktur.
(1) http://www.hekimedya.org/oku.php?yazi_id=2987
(2) db 16 Ocak 2012 tarihli ilerleme raporu, db proje "takım lideri" rekha menon (rapor no: ISR5686) (aslında bu raporun tümünün yayınlanması ve konuyla ilgili herkese ulaştırılmasında, gerçeklerin bir bütün olarak ve tam doğru şekilde görülüp anlaşılmasında büyük yarar vardır.)
(3) "türk tabipleri birliği rolünü savunmak için yardım çağrısında bulunuyor" ( BMJ 2012; 344 doi: 10.1136/bmj.e529 (Yayın tarihi: 20 Ocak 2012) ned stafford