Yayın kurumları gerek mülkiyet yapıları gerekse söylem yönelimleri açısından ticari, ticari olmayan ve kamu hizmeti yayıncılığı şeklinde üç gruba ayrılır. Genellikle bir enstitü, siyasal parti, sendika, birlik ve benzeri toplumsal organizasyonlarca kurulan ticari olmayan yayın kurumları, gerçekliği de kurucu organın görüş, kanı ve değerleri uyarınca gösterir, yorumlar. Belirli bir toplumsal grubun çıkarına hizmet etmeyi, belirli bir dünya görüşünün, ideolojinin yahut dinin propagandasını yapmayı, toplumun iktidar kurumlarına ve de kamuoyuna etki etmeyi para kazanmanın üzerinde tutar yine bu ticari olmayan yayın kurumları.
Kurucu örgütün adeta resmi organı denilebilecek bu medyaların görevi kâr elde etmek değil, bir dünya görüşünü tek, adil, haklı gerçekmiş gibi sunmaktır. Bu gruba politik ve ekonomik bağımsızlığını korumaya ihtimam gösteren Le Monde, Frankfurter Algemeine Zeitung, Discovery Channel’i de eklemek mümkün, zira söz konusu kurumlar kâr etmeleri durumunda dahi mevcut kârlarını tekrardan yayın kurumunun kendisine aktarmaktadırlar.
Ticari yayın kurumları ise -adından da belli olduğu üzere- maksimum kârı yegâne amaç olarak benimsemekte, işleyiş mekanizmasını da bu doğrultuda şekillendirmektedir. Serbest piyasa koşulları gereği pastadan en büyük dilimi kapma dürtüsü izler kitleye başrolü vermekte, söz konusu yayın kurumunun politikasını, program portföyünü ise yine bu başrol oyuncusunun kimliği, bilişsel perspektifi gibi unsurlar belirlemektedir.
Subjektifliğin kifayetsiz kaldığı nokta
Sözü edilen her iki tür yayın kurumunun yine sözü edilen sebeplerden ötürü yayınlamakta olduğu dizilerden tartışma programlarına, keza bültenlerde haberlerin inşasında gözettiği subjektifliği anlamak çok da güç değil. Lakin zurnanın zırt dediği yer, toplumun tüm kesimlerine hitap etme misyonuyla kurulmuş, bu kapsamda yasayla yetkilendirilmiş ve de kamu kaynaklarıyla sübvanse edilmekte olan kamu yayın kurumunun subjektif kelimesini bile kifayetsiz kılacak biçimde yayın yapması noktasındadır.
Yoksa nasıl açıklanabilir TRT’nin üç cumhurbaşkanı adayından Başbakan Erdoğan’a yüzlerce dakika, Ekmeleddin İhsanoğlu’na birkaç dakika, Selahattin Demirtaş’a birkaç saniye ayırması. Gerçi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT’nin 2 saat 50 dakikalık AKP aday tanıtım toplantısını canlı vermesini, Erdoğan’ın yine aynı toplantıda yoğun ülke gündemine ilişkin yaptığı açıklamaları halka aktarmak amacıyla gerçekleştirildiği şeklinde açıklamıştı CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesine verdiği yanıtta, yersen!
Ben ezelden beri hür yaşamadım!
Çoğulcu yönetim yapısı, toplumdaki tüm düşünsel eğilimlere eşit mesafede durması, mevcut farklılıkları nesnel biçimde yansıtması kamu hizmeti yayıncılığı kavramının içini dolduran unsurlar iken ne yazık ki günümüz TRT’si için aynı şeyi söylemek pek de mümkün görünmemektedir. Her ne kadar kamu yayın kurumları, yürütme organı başta olmak üzere muhtemel siyasi baskılar karşısında bağımsızlıkları yasayla garanti altına alınmış olsa da, daha fazla sayıda izleyici değil, daha kaliteli yayıncılık amacıyla pazar koşullarına terk edilmeyip, abonelik, bandrol ücreti, bütçeden pay gibi gelirlere sahip olsa da TRT için siyasal iktidardan bağımsız olduğunu söylemek hiçbir zaman mümkün olmamıştır.
Zira her siyasal iktidar değişiminde TRT yönetimi de şu ya da bu ölçüde değişikliğe uğramış, kimi programlar yayından kaldırılmış, kimi personel işten çıkarılmış, yeni siyasal iktidarın görüşleri doğrultusunda kadrolaşma da imkanlar ölçüsünde devam etmiştir. İmkanlar ölçüsünde demek daha doğru, çünkü 12 yıllık AKP iktidarı döneminde artık imkan da ölçü de kalmamış, kadrolaşmanın, subjektif/yandaş yayının dik alası yaşanmıştır, yaşanmaktadır da.
Nitekim Hürriyet gazetesi yazarı Tufan Türenç 25 Ekim 2010 tarihli yazısında söz konusu kadrolaşmaya şu satırlarla değinmiştir: “...Bunun en somut örneği de TRT’deki kadrolaşmadır. Bunun dışında iktidara yakın kişilerin TRT’de göreve getirilmeleri, yandaş köşe yazarlarına program yaptırılmasıdır. Bu köşe yazarlarına çok yüksek ücretler ödendiği ileri sürülmektedir. Bir önemli iddia da Genel Müdür İbrahim Şahin’in akraba ve yakınlarının TRT’de göreve getirilmeleridir...”[2] TRT’nin nasıl iktidarın yayın organı haline geldiğini ise yine Türenç’in aynı yazısında okumak mümkün. Nitekim 2010 yılındaki anayasa referandumu sürecinde aynı kamu yayın kurumu taraflı yayın yaptığı gerekçesiyle Yüksek Seçim Kurulu tarafından uyarılmış[3], akabininde ise Ankara Basın Savcılığı, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve beş yönetici hakkında referandumla ilgili taraflı yayın yaptıkları iddiasıyla soruşturma başlatmıştır.[4]
Aynı suda ikinci kere yıkanmanın mümkün olduğu yer
Aradan dört yıl geçmiş, Türkiye yeniden bir seçim atmosferine girmiş, ancak TRT’nin AKP’ye olan desteği konusunda anlaşılan köprünün altından hiç ama hiç su akmamıştır.
YSK, TRT’ye taraflı yayınlarından ötürü bir uyarı daha verirken[5], Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ise TRT ekranlarında cumhurbaşkanı adaylarına tanınan süredeki adaletsizlik karşısında suç duyurusunda bulunarak kurumdan manevi tazminat ve yetkililer hakkında da kamu davası açılmasını talep etmiştir.[6]
Biraz da mastar eki çalışMALI
Taraflı yayın ve kadrolaşmaya ilişkin tartışmaları bir yana bırakıp, bir kamu hizmeti yayın kurumunun gözetmesi gereken diğer ilkelere bakıldığında da durum pek iç açıcı görünmemektedir. Kamu yayın kurumu toplumun tüm kesimlerinin ilgi, zevk ve ihtiyaçlarını karşılayan programlara yer vermeli, engelliler, göçmenler, yaşlılar, fakirler, işsizler başta olmak toplumun dezavantajlı kesimlerine ise özel ihtimam göstermeli, onların hayata ilişkin zorlukları aşmalarına yardım edecek programlar hazırlamalı, -meli, -malı... Türkiye’de yaşayan etnik, dini, mezhepsel azınlıkların TRT ekranlarına ne ölçüde yansıdıklarına ise hiç girmeMELİ!
Eğitici program içerikleriyle vatandaşın bilgisini arttıracak, demokrasi, çağdaş yaşam ve evrensel değerlerin toplum nezdinde pekişmesini sağlayacak yayınlara yer vermesi gereken kamu yayın kurumunun / TRT’nin, Türkiye toplumuna islamiyet hususunda -sohbet programları, diziler, ramazan ayıyla beraber iftar/sahur özel programlarıyla- bilinç sıçraması yaşattığını belirterek de hakkını teslim etMELİ!
Ve yine taraflı yayın konusuna dönerek bitirMELİ. Nitekim Çankaya yokuşunda girilen son dönemeçte nerede kaldıkları epey merak edilen ‘dış mihraklar’ da son anda olaya dahil oldular çok şükür! RTÜK, TRT hak ihlali yaptı mı yapmadı mı diye papatya falı bakarken[7], Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi atı alarak Üsküdar’ı geçti bile. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ön inceleme yapmak üzere Türkiye’de bulunan ‘dış mihraklar’, TRT’nin Başbakan Erdoğan lehine yanlı yayın yaptığı şikayetlerinin ardından gerçekleştirdiği bir dizi görüşme neticesinde kuruma ‘tarafsız ol’ çağrısında bulundu.[8] Şimdi ise gözler ‘faiz lobisi’ ile ‘paralel yapıya’ çevrilmiş durumda. (EO/EKN)
[1] http://www.bianet.org/bianet/medya/157270-ysk-nin-trt-karari-rtuk-ten-daha-saglikli-olmali
[2] http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16125083.asp
[3] http://www2.bianet.org/bianet/siyaset/123728-yuksek-secim-kurulu-trt-yi-uyardi-tarafli-yayin-yapma
[4] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15594668.asp?gid=373
[5] http://www.radikal.com.tr/politika/yskdan_trtye_uyari_cezasi_yayinlarda_esit_ol-1202796
[6] http://www.gazetevatan.com/demirtas-tan-o-kanala-suc-duyurusu-658327-gundem/
[7] http://www.bianet.org/bianet/medya/157270-ysk-nin-trt-karari-rtuk-ten-daha-saglikli-olmali
[8] http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/157388-avrupa-konseyi-heyeti-nden-trt-ye-tarafsiz-ol