“2006’dan bu yana her fırsatta Alzheimer(ALZ) hastalığı başta olmak üzere (aile) büyüklerinin beynine zarar veren çeşitli hastalıklarla mücadele eden” Mersinlilere “artık yalnız değilsiniz” diyen, Prof. Dr. Aynur Özge başkanlığındaki Türkiye ALZ. Derneği Mersin Şubesi; hastaları rahatlatıcı, hasta yakınları bilinçlendirici ve hayatlarını –bir nebze kolaylaştırmak için- rahatlatıcı, toplumda farkındalık yaratma amaçlı pek çok etkinlik düzenliyor.
Amentü: Anla(şıl)mak
Mersin’de, dernek çatısı altında her geçen yıl daha da –ne acıdır ki- genişleyerek büyüyen ALZ. ailesinin amentüsü: anla(şıl)mak, çünkü.Dernek gönüllülerinin hizmet verdikleri kesimi –çok iyi- tanıyor ve anlıyor olması, onların anlaşılmasını da kolaylaştırıyor gibi geliyor bana, bu nedenle.
Hastalara ve -ama daha çok- onlara bakım verenler ile yakınlarına ‘yalnız’ olmadıklarını can-ı gönülden hissettirerek hayata geçiren ALZ. Derneği Mersin Şubesi; 24-26 Ekim 2014 tarihleri arasında beşinci -rakamla 5- kez “ALZ. Eğitim Kampı” düzenledi.
Yüksek oranda “özel ‘an’lar toplamı”na gebe olma potansiyeli taşıyan; hastaları, hasta yakınlarını, hekimleri, eğitmen-danışmanları, gönüllüleri ve (öğrenci) gençleri bir araya getiren; -özellikle- hastalara bakım verenlere ve yakınlarına ‘yalnız’ değil, aslında kalabalık olduklarını yüksek sesle vurgulayan -ve bunu da başaran- ALZ. eğitim kamplarından biri hariç dördüne katıldım. Kamp düzenleyicilerinin kafama taktığı şapka ‘eğitmen-danışman’ olsa da, kamplarda bana daha çok yakıştığını düşündüğüm ‘öğrenci’ şapkamı takıyorum, genellikle.
Hep düşünceli -yeniden- çocuklar
Kamp süresince asi ve munis, sevimli ve kırılgan, itaatkâr ve alıngan, ağzı suskun ve bedeni konuşkan, hüzünlü ve -bazen şaşırtacak kadar- neşeli, düşünceli ama hep düşünceli olan –yeniden çocuk olan- ALZ. hastaları bir taraftaydı. ALZ. hastası yakını olanlar ya da onlara bakım verenler diğer taraftaydı. ALZ. hastalarına 1. basamak sağlık hizmeti sunan aile hekimleri bir başka tarafta. Gönüllüler özveriyle, aşkla, iyi niyetle her üç tarafa yetişirken. ‘Psikoloji’ ve ‘Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik’ okuyan –o güzelim- öğrenciler de hastaların tarafındaydı çoğu kez.
Sayısal anlamda katılım çok yüksek, önceki kamp programlarına göre çeşitlilik de içeren program dolu doluydu. ALZ. hasta yakınları ile bakım verenlere; çoğunluğu hekim olan eğitmen/danışmanların aktardığı teorik bilgiler ve “sizi anlıyoru(m-z)” mesajları kadar programdaki rahatlatıcı etkinliklerin de çok iyi geldiği kesin.
Ancak hasta yakınları ile bakım verenlerin akranlarına ve eğitmen-danışmanlara aktardığı bilgiler ise biricikti, değerliydi, anlamlıydı, acıtıcıydı, yorucuydu, zorlayıcıydı, yüreğe yol bulan gözyaşları nedeniyle ılık ve ıslaktı, hüzünlüydü ve dahası çok öğreticiydi.
ALZ. hastalığı tüketir
‘Yeniden çocuk’ olan ALZ. hastasına yaşadığı evde; ilgili meslek elemanlarından oluşan bir ekip tarafından süre(k)li ve organize şekilde psiko-sosyal, fizyolojik, tıbbi destek ile sosyal hizmet gibi koruyucu/önleyici/tedavi edici hizmetler sunulması; tele-yardım merkezleri acil durumlarda yardım hizmeti verilmesi; sıcak yemek servisi; küçük onarım / genel bakım işleri desteği verilmesinin onun bakım kalitesine olumlu katkı sağlayacağını yıllardır her fırsatta söyleyen ve ardından da “ALZ. hastasının yakınlarının tükenmişliğini önlemek için ev içi/dışı çok yönlü hizmetlerle desteklenmeli; profesyonellerce eğitilmeli; kamusal ve sivil düzeyde her kişi ve kurum da üzerine düşenleri yapmalı” diye ekleyen -seslerini pek duyuramayan- bir grup insan var. Söylem eyleme dönüşmeyince anlamı yok.
21 Eylül: Dünya ALZ. Günü” sonrasına denk getirilen ALZ. Eğitim Kampı; derneğin kendi iç dinamiğiyle, durumu ve vahameti çok önceden görüp vazife çıkararak eyleme dönüştürdüğü çok önemli bir etkinlik. “
ALZ. İkramiyesi
Hayatın içinde sinsice başlayıp ilerleyen önce hastayı sonra da hasta yakınlarının yaşam kalitesini dibe vurduran bu ‘bir çeşit ikramiye’ hastalığın çemberine aldığı insanlar için düzenlenen ve benim de katıldığım kampların tümünde ‘artı’ ilgi, sevgi ve şefkatin nelere kadir olduğunu, akran eğitimi ve dayanışmasının etkililiğine, insanın gözlerinin –gerçekten- kalbinin aynası olduğuna ve gözlerin sözlerden daha etkili olduğuna tanık oldum. ‘Yeniden çocuk’ olanlardan öğrendiğim şeyler, hüznüme yandan çarklı eşlik eden keyif de veriyor bana. Kendime bile –nedense- aykırı gelen kahkahalar atarken yakalıyorum kendimi sıkça, mesela.
-En az- iki kişilik hastalık
Türkiye ALZ. Derneği Mersin Şubesi Başkanı Prof. Dr. Aynur Özge “ALZ. -en az- iki kişilik hastalık” der sırası geldikçe hep. İkinci kişilere; yani annesi, babası, eşi ALZ. hastası olanlara özetle "Kendimi, annesi hayatta bir öksüz/ babası hayatta bir yetim/ eşi hayatta bir dul gibi hissediyorum" dedirten hastalıktan, bu ‘şer’den 'hayır' çıkarmak mümkün mü? Yanıtım kısaca evet; uzun yanıt için bir ALZ. hasta yakınına zaman ayırmanız ve onu dinlemeniz gerek.
“Akıl gidik kafa gidik”
Kampa katılan birinci kişilerden “A” Teyze ‘yere bakan yürek yakar’, “B” Teyze ‘göğe bakan kendini dev aynasında görür’ , “C” Teyze ‘herkesin kendine göre bir güzelliği var’ diyerek lafı gediğine oturttuğunda; “A” Amca “76 sene önce Atatürk’ün elini öptüm, büyük şerefti” ve “J” Teyze “Havaya baksana suratsız kaynanalara benziyor” dediğinde; “D” Teyze, Bulgurlu’ya gelin gidecekmişçesine habire elindeki tığla lif örüp öğrencilere hediye ettiğinde; “Biraz dik durursanız fotoğrafınız daha iyi çıkar” diyen hasta yakınına “E” Teyze “Ne demek şekerim? Sen fotoğrafımı çek ben ayağa bile kalkarım” dediğinde; evde prova yaptığı şarkıları her fırsatta ve durmaksızın hemcinslerine söyleyen “F” Teyze yanımıza karşı cinsten biri geldiğinde susup “Erkek var burada. Şarkı söylersem, oğlum kızar bana” dediğinde karanfilli gülümsedik.
“Bir zamanlar biz de var idik”
Birinci kişilerden “G” Teyze kendisinden fotoğrafını çekmesini isteyen öğrenciye “Allah çektirmesin”, “H” Teyze ise “Arayanım olmaz oğlum hariç” dediğinde; “B” Amca “Neden bu kadar çok ağaç var burada?” ve “C” Amca “Işıklar niye yanıyor?” diye sorduğunda; “I’ Teyze “Diline sadık olacaksın” ve “Yemin etme başın ağrır” diye uyardığında; “İ” Teyze “Bir zamanlar biz de var idik” dediğinde; birbirlerine “Unutmak yok” diye hatırlattıklarında; “Bana Mersin’in tapusunu verseler sigara içmem” diyen “A” Teyzenin elinde sigara gördüğü herkese “b.k iç” diye bağırdığında ve sigara içen öğrenciye “Paranı yakıyorsun, dumanını izliyorsun” dediğinde; “K” Teyze “Ben aldığım zaman değil verdiğim zaman mutlu olurum dediğinde de karanfilli gülümsedik.
Yine birinci kişilerden “B” Teyze “Hadi niye kimse şarkı söylemiyor? Şimdi burada beş tepsi baklava olsa löp löp yersiniz. Sıra şarkı söylemeye gelince yok” dediğinde; “C” Teyze “Akıl gidik kafa gidik” dediğinde; oynanacak oyunu “1-2-3 tıp dediğimde herkes susacak” diye anlatan görevliye “D” Amca “O oyunu önce senin oynaman lazım” dediğinde; ”Z” Teyze çevresinde kızını göremeyince “Nerde benim aşkım” diye bağırıp da bir erkek öğrenciden “Burdayım aşkım” yanıtı alınca “Yok ulan!” dediğinde karanfilli gülümsedik yine.
Kocaman ailenin üyesi olmak
İkinci kişiler sözcük ve beden dili kullanarak, yetersiz kaldığında gözleriyle o kadar çok şey anlattılar ki… Derneğin sosyal medya hesabından aldığım aşağıdaki satırlar ikinci kişilerin duygularını özetliyor:
"ALZ. Derneği Mersin Şubesine teşekkürler! Kendimi çok yalnız, kapana kısılmış ve kısıtlanmış hissediyordum. Yaşananlar sadece benim başımda, başkalarının böyle dertleri yok sanıyordum. ‘Neden benim annem böyle oldu’ sorusunu o kadar çok sormuş ve kendi kendime, o kadar uzun süre bunun cevabını aramıştım ki! Duygularımın yanlışlığını ve ‘asla yalnız olmadığımı’ sizler sayesinde öğrendim. ‘Kocaman aile’ sahibi olmaktan, anaç tavuk misali herkesi etrafıma toplamaktan hep mutluluk duydum; ailemin daha da büyümüş olmasına çok seviniyorum.(…) Ellerinize, yüreğinize, insanlığınıza sağlık.”
Vedalaşırken 2015’deki “6. ALZ. Eğitim Kampı”nın olağanüstü çaba, büyük özveri ve kocaman aşkla inşaatı sürdürülen Mersin ALZ. Derneği Yaşlı Yaşam Merkezinde yapılması dileğini paylaştık hepimiz. (ŞD/HK)
*Şadiye Dönümcü. sosyal hizmet uzmanı.