Anket sonucuna göre Amerikalıların yüzde 56'sı Üçüncü Körfez Savaşı'nın başlamasından önce Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğuna hâlâ inanırken, her 10 kişiden 6'sı da Irak'ın El-Kaide terörist örgütüne doğrudan destek sağladığına inanıyor; ki tüm bu yargıların gerçek olmadığı, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Senatosu İstihbarat Komitesi'nden Bush'un özel seçilmiş silah müfettişlerine kadar herkes tarafından kabul edilmişti.
Amerikalılar bu yalanlara aptal olukları için değil, iyi birer medya tüketicisi oldukları için inanıyorlar.
Medyamız iktidardakiler için bir "akis odası" görevi görmeye başladı. Bush yönetiminin asılsız ve hile dolu iddialarına karşı mücadele etmek bir yana, hükümetin yalanlarını tekrar etmeyi amaç edinmiş bir medyaya sahibiz.
Pentagon'un çok iyi bildiği gibi, Amerikan medyasını konuşlandırmak, yeryüzündeki herhangi bir bombaya sahip olmaktan daha güçlü bir silahtır. "Patlama"nın tesiri, birkaç savaş taraftarı ve hükümet yanlısı medya şahsiyetinin, birden fazla haber organı üzerinde hâkimiyet kurması ile artar. Neticede, medya tekelleşmesi ve militarizm birbirini besler.
Söz konusu savaş ve barış olduğunda, itaatkâr bir medyaya sahip olmanın neticesi askerlerimiz için olduğu kadar demokrasimiz açısından da öldürücü niteliktedir.
Büyük şirketlerin kontrolündeki medya neden savaşa alkış tutar? Cevap şirketlerin bizzat kendi içlerinde saklıdır- ki bunlar büyük haber organlarına sahip olan şirketlerdir.
Körfez Savaşı esnasında, CBS Westinghoouse'un, NBC ise General Electric'indi. Yani, belli başlı iki büyük nükleer silah imalatçısı iki büyük haber organına da sahipti.
Westinghouse ve GE üretilen silahların büyük bölümünü I. Körfez Savaşı'nda imal etti. Hal böyle olunca, haberlerde olayların ele alınışının askeri bir gövde gösterisine dönüşmesi şaşırtıcı olmamalıdır.
Savaş uçaklarının kokpitinde, pilotlarla, zafer için uçmanın nasıl bir his oluğu hakkında röportajlar yapan muhabirler gördük. Oysa bir sonraki dakikanın dahi ne getireceğinden bihaber olan, evine sığınmış insanın hislerini röportaj konusu yapan bir muhabir neredeyse hiç göremedik.
Medya, savaşın gerçek yüzünü göstermekle yükümlüdür. Savaş kanlıdır. Vahşidir. Savaşlarda gerçek insanlar ölür. Kadınlar ve çocuklar öldürülür. Aileler parçalanır, köyler yerle bir edilir. Eğer ki medya sadece bir haftalığına savaşa dair gerçekliği dünyanın geri kalanının algıladığı gibi tüm çıplaklığı ile ortaya koysa idi, Amerika'daki insanlar da eminim ki, "Hayır bu savaş 21. yy'da cereyan eden bir ihtilafın cevabı olamaz" diyebilirlerdi.
Ancak bizler savaşa dair gerçek tasvirleri görmedik. Hükümetin sansürüne ihtiyacımız yok, çünkü zaten haberleri çarpıtarak bize ulaştıran şirketler mevcut. Amerikan Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin geçen ay yayınladığı bir çalışma, medya organlarının Irak işgaline ilişkin haberleri, olası bir kamuoyu tepkisinden çekindikleri için, görsel ve içerik olarak sansürlediklerini kabul ettikleri gerçeğini ortaya koydu.
Halkın savaş nosyonunu ehlileştirmekle yükümlü medya örgütleri sayıca azaldıkça, kurumsal olarak devleşti- ve doğal olarak haberler daha homojen ve tek sesli oldu. Bugün, A.B.D. medyası altı büyük şirketin kontrolü altında; Rupert Murdoch'ın Haber Şirketi (FOX, HarperCollins, New York Post, Weekly Standard, TV Guide, DirecTV ve 35 TV kanalı ); General Electric (NBC, CNBC, MSNBC, Telemundo, Bravo, Universal Pictures ve 28 televizyon kanalı); Time Warner (AOL, CNN, Warner Bros., Time ve 130-magazin dergisi); Disney (ABC, Disney kanalı, ESPN, 10 TV and 72 radyo kanalı); Viacom (CBS, MTV, Nickelodeon, Paramount Pictures, Simon & Schuster ve 183 ABD radyo kanalı); ve Bertelsmann (Random House ve dünya çapına yayılmış 120 baskısı, ve Gruner+Jahr ve 10 ülkede yayınlanan 110 dergisi).
MSNBC'nin en yüksek izlenme oranına sahip bir eğlence programının, savaş karşıtı söylemlerde bulunması nedeni ile, Şubat 2003'te kanaldan kovulan yapımcısı Phil Donau "Democracy Now" (Şimdi Demokrasi) adlı programında bakın neler söylüyor: "...Bugün çok daha fazla televizyon kanalımız var; ama bunların çoğu sadece Bowflex makinesi satıyor. Geri kalanı da din propagandası ve para peşinde (Ya da bu cümle şunu da ifade ediyor olabilir: "Geri kalanı abesle iştigal ediyor; yaptıkları hiçbir şey yok"). Medyada gerçekten bir çeşitlilik yok artık. Hele çok seslilik, muhalefet? Mümkünatı yok."
Medyadaki tekelleşme haberlerde olması gereken çok seslilik ve çeşitliliğin neden bu kadar azaldığını gayet iyi açıklıyor. G.W. Bush ilk iktidara geldiğinde, belli başlı medya gözlem şirketlerinden olan FAIR (Raporlamada Adalet ve Doğruluk) o gün ABC, NBC ve CBS televizyon kanallarının akşam haberlerinde ne tür vatandaş profilinin ağırlıklı olarak göründüğünü araştırdı. Buna göre, röportaj yapılan vatandaşların yüzde 92'si beyaz, yüzde 85'i erkek, ve parti kimliğinin saptanabildiği hallerde, röportaj verenlerin yüzde 75'i ise Cumhuriyetçi idi.
FAIR'in araştırma bulgularına göre, Colin Powell'ın Birleşmiş Milletler huzurunda şahsi savaş duruşuna ilişkin verdiği demecin öncesi ve sonrasını karşılayan iki hafta boyunca, başvurulan 393 kaynağın sadece üçünün "savaş karşıtı eylem" ile bağlantısı olduğu ortay çıktı.
Yaklaşık 400 röportajın 3'ü. Ve yalnızca bu üç röportaj CBS, NBC, ABC ve PBS'in saygıdeğer akşam haberlerinde yer buldu.
Bu medya, fikirlerin ve inanışların şekillenmesinde hayati önem teşkil eden çoksesliliğin var olduğu, demokratik bir topluma hizmet eden bir medya değil. Bilakis, bu medya hükümetin söylemlerini yeniden ambalajlayan ve bunu habercilik adı altında pazarlayan fazla alkol almış bir propaganda makinesi...
Medyanın mühim şahsiyetlerine göre mevcut siyasi çeşitlilik parodisi dahi yeterince fazla. Örneğin, General Colin Powell'ın Irak'taki savaşı komuta ettiği sırada, Powell'ın oğlu Michael Powell da- Federal İletişim Komisyonu (FCC) Başkanı- anavatanda çokseslilik karşıtı savaşı yürütüyordu.
2003 Bahar'ında, Michael Powell, tek bir şirketin birden fazla medya organını satın alması önündeki engelleri kaldırmak sureti ile iletişim araçları ve gazeteleri daha az sayıda sermayedara devretmeye çalışıyordu. Bu hareketi ile Powell, herhangi bir yayın/tv organının nüfusun yüzde 35'inden fazlasına ulaşmasına ve "çapraz mülkiyete" - gazetelerin aynı şehirde televizyon ve radyo istasyonları almaları- engel teşkil eden otuz yıllık kuralları yıkmaya çalıştı. Yeni kurallar, bir yayın organının ulusal nüfusun yüzde 45'ine ulaşacak sayıda istasyon satın almasına izin verecekti.
Mevcut medya mülkiyeti kurallarına karşı muhalefet belirli çevrelerden geldi. Hem CBS'in maliki Viacom, hem de Rupert Murdoch'ın muhafazakâr Fox Haber Kanalı zaten kuralları ihlal etmiş durumdaydı ve yüzde 35'lik limite sadık kalmak adına istasyonlarını satmak zorunda bırakılacaklardı. Medya mülkiyeti kurallarının değişmesi, Murdoch'ın tüm kentlerdeki iletişim araçlarını kontrol etmesini kolaylaştıracaktı. Bu durum Bush ve Powell için sorun teşkil etmeyecekti; çünkü Murdoch zaten onların en büyük yandaşlarındandı.
Murdoch, Şubat 2003'te verdiği bir demeçte, G. Bush'un tarihin sayfalarına ya çok büyük bir cumhurbaşkanı olarak geçeğini, ya da dibe vurup yanacağını söylüyordu. Ve "...birinci olasılığın gerçekleşeceğine 2'ye 1 oranla daha ümitliyim" diyerek bitiriyordu. Murdoch, hiçbir şeyi şansa bırakmadı. Sahibi olduğu FOX Haber Kanalı ise bu hususta desteğini esirgememek için her şeyi yapıyordu.
Beyaz Saray'ın ve Cumhuriyetçiler ağırlıklı Kongre'nin desteği ile Powell'ın bu tarihi kural değişikliklerinde hiçbir sorun yaşamayacağı düşünülüyordu.
Bu süreçte, medya endüstrisi hiçbir şeyi şansa bırakmıyordu: 1998-2004 arasında yayıncılar, federal adaylar ve yasa koyuculara 27 milyon dolar dahil olmak üzere, federal hükümetin lobi faaliyetleri için toplam 249 milyon dolar harcadı.
Buna normal şartlarda rüşvet denirdi. Federal İletişim Komisyon'u (FCC) söz konusu olunca, bu sadece işin bir parçasıdır.
FCC'nin ön ayak olduğu "Medya Mülkiyet Kuralları Serbestisi"nin -ki milyonlarca Amerikalının hayatını etkileyecek bir durumdur- ulusal medyada büyük gündem yaratması beklenirdi. Ancak, ulusal yayın organları şunu çok iyi biliyordu, eğer sade vatandaş, bir medya patronunun halkın izlediği, duyduğu ve okuduğu hemen her şeye nasıl tümüyle sahip olduğunu anlar ise, bu bir ayaklanma ile neticelenirdi.
Onlar için çözüm çok basitti: Mevzuya bir yıl boyunca hiç değinmediler. Yayın organlarının yaptığı tek şey, güç birliği yapıp - ki özünde rakip olduklarını düşünürsünüz?- FCC arşivinde de yer bulan bir mektup yolu ile "medya mülkiyet serbestîsi" için çağrı yapmak oldu.
Ve akabinde, olağanüstü bir şey oldu. Medya aktivistleri - liberal ve muhafazakârlardan oluşan beklenmedik bir koalisyon -yayın organlarının tasfiye satışını engellemek adına Powell'a karşı ulusal bir kampanya başlattılar.
Bu süreçte FCC'ye, birçoğu tasfiye satış karşıtı olan yaklaşık 2 milyon mektup ve elektronik posta ulaştı. Halk tabanlı bir medya eylem grubu olan "Prometheus Radyo Projesi" iletişim araçlarının satışını durdurmak için dava açtı ve geçen Haziran itibari ile federal mahkemede davayı kazandı. Bu gibi gelişmeler, medya patronları tarafından kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıkların sonunun gelmesine yönelik olumlu işaretlerdir.
Powell, Ocak ayında FCC yönetim kurulu başkanlığından istifasını açıkladı. Muhtemelen tarihindeki en kötü FCC başkanı olan Powell, kamuya ait iletişim aygıtlarını, en yüksek fiyat veren teklif sahibine satma hırsı ve çabası ile hareket etti. Bunu yaparken de hepimize bir iyilik yaptı: Kısa bir süre için dahi olsa, tüm bu çürümüşlüğü ortaya çıkarmak için medyanın üstündeki koruyucu örtüyü çekip almış oldu.
FCC içinden bir kaynağa göre, Bush'un Komisyon yönetim kurulu başkanlığına yeni atadığı isim olan Kevin Martin'in Powell'dan daha bile kötü olacağı söyleniyor.
Başlıca muhafazakâr ve din eğilimli sağ kanat gruplar, Martin'in FCC başkanlığı için Beyaz Saray'da sessiz sedasız lobi faaliyetleri yürütüyordu. Martin, kendi kendini tayin etmiş bir ahlaksızlık örneği olmakla birlikte, Powell'ın yanında medya tekelleşmesi lehine temel düzenlemelere de oy kullanmıştı.
Martin ve medya patronları bir kerede halledemediklerini parça parça elde edebilmek için sevimli tasfiye satışı planları yaparken, mevcut ahlaksızlık furyası da ilgili düzenlemenin içeriğine ilişkin baskı uygulayıp elverişli anlarda konu ile ilgili manşet atıyordu. Bu, bugün medyanın başına bela olan asıl ahlaksızlıktır.
Başı çeken medya holdingleri kâinatın en güçlüleri arasındadır. Amerika'daki işyerleri ve hanelerdeki iletişim kaynaklarına kitlesel erişim ve dijitale yönelim akımı, çalışma, ve iletişim yöntemlerimizi kökten değiştirecektir. FTTP teknolojisi, VoIP haberleşmesi, kablo şirketlerinin sunduğu paket hizmetler, uydu ve kablosuz iletişimde kapasite artımı da iletişim kurma platformumuzu dönüştürecektir.
İletişim platformlarına kimin sahip olduğu, bu vasıta ile ne tür mesajlar iletildiği ve temelde, bu platformların kimin çıkarı için çalıştığı gibi kritik mevzular şimdi cevap beklemekte.
Medya şirketlerinin varlıkları ve siyasi süreçlere etki amaçlı yaptıkları bağışlar düşünüldüğünde, kamu yararı için çalışanların ciddi bir kaynak sorunu ile yüz yüze oldukları görülür.
Medya tekelleşmesine karşı atılmış bir tokat - şimdi ya da gelecekte- yaşamsal bilgilerin , ilgili, sağduyulu, aktif kamuoyuna doğrudan ulaşması ile geniş kapsamlı yankı bulacaktır.
Bundan böyle medya, sahte TV gerçekliğinden ziyade, toplumumuzda ve dünyada kargaşanın, savaşların hakim olduğu bölgelerde, zafer ya da başarısızlıklarla her geçen gün sürekli bir mücadele halinde olan halkın gerçeklerini yansıtmaya başlayabilir.
İnsanlar bilgilendirildikçe güç kazanırlar. Onlara, iletişim aygıtlarının bundan daha fazlasına açık olduğunu garanti etmeliyiz. "Democracy Now" daki ("Şimdi Demokrasi") şiarımız ses bariyerlerini kırmaktır. Kendimizi iktidarın istisnası olarak adlandırıyoruz. Ve inanıyoruz ki bütün medya böyle olmalıdır.
* Açık Radyo sitesinden aldığımız yazıyı Deniz Değer Türkçeleştirdi.
** Amy Goodman, Democracy Now (Şimdi Demokrasi) adlı ödüllü TV haber programının sunucusu, kardeşi David Goodman ise , "The Exception to the Rulers: Exposing Oily Politicians, War Profiteers, and the Media That Love Them," ("Yöneticiler İçin İstisna:Yağlı Politikacıların, Savaş Zenginlerinin ve Onlara Aşık Medyanın Teşhiri") adlı kitabın yazarlarından..
*** Fotoğraf: Informatıon Clearing House