Yetişkinlerin bile baş etmekte zorlandığı yas ile çocuklar nasıl baş edebilir? Ölüm kavramı çocuğa nasıl anlatılabilir? Yas, yüreğimizde kara bir nokta ise "Günlerden Bir Gün", sevgi ile bir yumak oluşturuyor o yasın etrafında ve öyle anlatıyor çocuk okurlara bu kavramları. Aile, arkadaşlık ve bembeyaz bir turna ile…
Günümüzün modern (!) ve yoğun şehir hayatında unutulmaya yüz tutan bir tanım var; geniş aile. Bugünün yetişkinleri olarak biz belki çocukluğumuzdan bir nebze hatırlıyoruz ama şimdiki şehir çocuklarının birçoğu sadece okullarda denk geliyor bu tanıma. Babaannesi, anneannesi ya da dedeleriyle aynı evde yaşayan, büyüyen çocuk sayısı ne kadardır bilmiyorum. Bırakın birlikte yaşamayı, bayramdan bayrama ziyaret etme şansını bulsak ne âlâ der olduk, öyle değil mi?
Ben, aile büyüklerimizle aynı evde büyümedim ama daima çok yakındık. Tatilleri beklememize gerek yoktu anneannemi, babaannemi, dedelerimi görebilmek için. Yakındık diyorum, çünkü artık hiçbiri bu dünyada değil. Bu yüzden belki de Günlerden Bir Gün beni çok etkileyen bir kitap oldu.
Hatice Demir’in yazdığı ve Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan "Günlerden Bir Gün", ilkokul çocuklarına yönelik olmakla birlikte çizimlerle de zenginleştirilmiş bir kitap. Ama hep söylerim; bir çocuk kitabı, çoğu zaman sadece çocuk kitabı değildir. Bazen içine döndürür insanı bazen de geçmişe. "Günlerden Bir Gün," kendi içinde de geçmiş ve bugün arasında yolculuk yapıyor. Bugünden geçmişe bakan ana kahramanımız Güneş, “yitirilenlere rağmen hayata devam edebilme umudunu” hatırlatıyor okura.
Anneannesi ve dedesinin de yaşadığı köy evinde doğan Güneş, bir süre sonra ailesiyle o evden ayrılıyor ama o sımsıkı bağlar hiç kopmuyor. Bunu, yazarın yetişkinlikten çocukluğa bakan penceresinden anlıyoruz. Bir pencere gibi aralara serpiştirilmiş bölümler, çocuk Güneş’i daha yakından tanıtıyor okura.
Dedesiyle bağı bambaşka Güneş’in. Köylüler tarafından da çok sevilen Kâmil Dede’yi okurların sevmemesi mümkün değil. Gözünün önünde yara alan bir turnayı iyileştirmeye çalışıyor dede.
Bu bembeyaz kuş, Güneş’in de en yakın arkadaşı oluyor zamanla. “Sana seslendiklerinde seninle anılır adım,” diyerek isminin Gün olmasını istiyor. Gün, sabah danslarıyla ağaçlara, kuşlara, güneşe selam vermeyi öğretiyor adeta. Herkes gibi o da çok seviyor Güneş’in dedesini, hem nasıl sevmesin ki? Yazar, çocuklara yası, ölümü nasıl anlatmak gerek sorusunun cevabını da bembeyaz bir turnanın uçuşu ile gösteriyor bizlere.
Köy deyince, çocukluk deyince elbette arkadaşlıklardan da bahsetmeli. Güneş’in de köyde dört yakın arkadaşı var. Hepsinin gülümseten özellikleri var ama birinin hikâyesi yürek burkuyor: Umut. O, annesini henüz dört yaşındayken kaybetmiş bir çocuk. Sonrası ise en az bu kadar acı. Güneş’le ortak hüzünleri de buradan geliyor. Bu noktada yazar ölüm ve yasla birlikte affetmenin de zorluğunu ve nihayetinde güzelliğini anlatıyor çocuklara.
Aile sevgisi, bağlılık, köy yaşamı, dostluklar, kuşlar, ağaçlar ve turnalarla örülü bu hikâye şiirsel diliyle eminim çocukların kalbinde tatlı bir his bırakacak.
Ölüm ve yas kavramının, umudun ve umutsuzluğun tıpkı hayatlarımızın tam ortasında olması gibi kitapta da yeri büyük. Bu nahif ve şiirsel dil, hayatta her şeyin var olduğunu ve yaşamı tüm bunlarla kucaklamamız gerektiğini anlatıyor. Yazar, aynı zamanda çocuklara anlatmaktan kaçınılan yas ve ölüm gibi derin konuların nasıl anlatılmasının gerekliliğini de bembeyaz bir turnanın uçuşu vesilesiyle gösteriyor bizlere.
Kitabın ilk bölümündeki şu cümlelere ise derler ya “kalbimi bıraktım” tam da öyle oluyor:
Göç etmiş bir kuştur dedem kalbimde; özlemle beklediğim, henüz dönüş mevsimi gelmeyen.
Boynu bükük bir kuştur anneannem; dedeme son uçuşunda katılamadığı için göçen tüm kuşlara özlemle bakan.
(PT/EMK)