Barış arayışlarının ve çözüm umudunun belki de en yüksek olduğu günlerde yaşıyoruz. Bu kadar büyük acılar yaşamış, kırılmış dökülmüş, travmalarla örselenmiş Türkiye halklarının en çok ihtiyaç duyduğu şey barış.
Barışmak adı üstünde barışan tarafların hatalarıyla, eksikleriyle yüzleşerek iradi bir şekilde yeni bir başlangıç yapmayı seçmesi. Bir başka ifadeyle silahsız, kavgasız, ölümsüz bir birliktelik için tarafların hem kendiyle hem de mücadele ettiğiyle yeniden tanışması, sorgulaması/sorgulanması, tartması/tartılması.
Bunu yaparken de mümkün olduğu kadar adil, samimi ve tutarlı bir tutum takınabilmesi. Barış için müzakere yöntemi ve Newroz’un iklimi bu sürecin başlangıcı için umut verici.
Ancak daha beraberce yapacak çok işimiz var elbette. Öncelikle barış için süreç başlatmayı kibirli bir üslupla iktidar göstergesine dönüştürmemek elzem.
Barış, bir tarafın diğerine bahşettiği bir nimet olamaz. Zorla ya da ihsan edilerek kurulacak olan kalıcı barış değil ancak geçici bir eylemsizliktir.
‘Negatif Barış’
30 yıllık iç savaşı andıran zorlu bir sürecin sonunda Türkiye toplumunda barış öyle gökten zembille inecek bir “hediye paketi” ya da tek başına, atanmış/görevlendirilmiş birkaç aktörle masa başında halledebilecek bir “mesele” değil.
Barışı hem tek tek bireyler hem de halklar olarak ve yine barış için sabırla beraberce inşa etmemiz gerekiyor.
Tam da bu inşa sürecinde barış çalışmaları uzmanı Johan Galtung’a atıfla ‘negatif barış’ ve ‘pozitif barış’ kavramsallaştırmasının fonksiyonel ve açıklayıcı olabileceğini düşünüyorum.
‘Negatif barış’, şiddetsizlik durumu; silahların ve operasyonların bitirilmesini kapsayan eylemsizlik halinin adı. Belki bir aşama daha ileri giderek belli şartlar altında silaha başvurmama vaadini içeren genel bir çerçeve. Tam burada şiddeti nasıl tanımladığınız belirleyicilik kazanıyor.
Eğer şiddeti sadece PKK’nin silahlı eylemleri olarak görüyorsanız en hafif deyimle eksik bir noktadan hareket ediyorsunuz. Zira 30 yıllık savaş atmosferinde devlet’in evrensel hukuku by-pass ederek başvurduğu şiddet (ki çoğu zaman ‘taşeron’ güçler de seferber edildi) çok sayıda cana ve büyük bir psikolojik kopuşa neden oldu.
Dolayısıyla devlet’in şiddet geçmişini aklama üzerinden barış düşünülmez. Ayrıca şiddet sadece doğrudan şiddete de indirgenemez; korkutma/yıldırma politikaları da bu kümenin içinde değerlendirilmelidir.
‘Negatif barış’ın tesisi için kısa ve orta vadede yapılması gereken ‘mekanik’ bir dizi iş söz konusu. Mekaniğe dair önümüzdeki ilk mesele PKK’nin sınırdışına çekilmesi ve bu sürecin kurumsal olarak güvencelendirilmesi.
1999 tecrübesi böyle bir kurumsal güvence olmaksızın çekilmenin bir intihar olabileceğini gösterdi.
Bu nedenle çekilme ancak partiler üstü ama siyaseten sorumlu bir koordinasyonun başkanlığındaki bir denetim çatısı ve belli ilkeler etrafında mümkün olabilir.
Meclis ise garantör işlevi görebilir. Sınır dışına çıkma ve sonrasında gündeme gelecek olan silah bırakma safhalarında benzer tecrübeler üzerine uzmanlaşmış isimlerden profesyonel destek alınması şart.
‘Kendi içimizde halledelim’, ‘kol kırılır yen içinde kalır’ tavrı ile böylesine yaşamsal bir başlıkta tatminkâr ilerleme kaydetmek olasılık dışı.
Kürt sorununun çözümüne emek vermiş, kafa yormuş, gerektiğinde risk almış ülke içinden ve dışından saygın isimlerin katıldığı organlar oluşturma fikri yabana atılamaz.
Ancak buradaki kıstas Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) sempati ile yaklaşma olursa, müstakbel organların işlevsellik ve inandırıcılık açısından şansı kalmaz.
‘Pozitif Barış’
Şiddetsizlik, ateşkes, silahı rafa kaldırma anlamındaki bir ‘barış hali’ oldukça kırılgandır. Zira her an beklenmedik bir gelişme ile sarsılabilir. Bilhassa bu kadar uzun süren silahlı çatışmanın mevcut olduğu durumlarda riskler çok daha fazladır.
Bu nedenle ‘negatif barış’, hızlı bir şekilde ‘pozitif barış’ inşa etme iradesiyle tamamlanmalıdır. Sadece şiddetin durması değil taraflar arasındaki ilişkilerin restore edilmesi, ihtiyaçları karşılayacak yasal değişikliklerin yapılması, gerekiyorsa yeni kurumsal dayanakların tesisi bu çerçevede ‘pozitif barış’ın unsurlarıdır.
Silahların susmasından çok daha çetrefilli ve uzun soluklu bir çaba olan ‘pozitif barış’ inşa etme süreci çok katmanlı müzakerelerle yürütülmeli.
Sadece siyasi kimliği olan aktörler değil konuyla ilgili farklı talepleri dile getirecek tüm özneler müzakerelerin aşamalarına katılabilmeli. Ancak bundan sonra toplumsal rehabilitasyon şartlarını tesis etme iradesiyle ikinci aşamaya tam manasıyla geçilebilir.
Karşılıklı acıların, travmaların konuşulabileceği, acıyı sömürmeden ama “karşı taraf”ın yaşadığını öğrenerek ‘bunlar bir daha olmasın’ diyebilmek için platformların oluşturulabileceği bir iklim yaratmak şart.
Gündelik hayatta barışı inşa etmek için özellikle Kürt kadın hareketinden öğrenilecek çok şey var. Barış için barışacağı tarafa açık olmanın önemi büyük ve bu bağlamda Türklere Kürtlerden daha çok iş düşüyor.
Yıllarca gözünü kapadığı, bilmeyi, öğrenmeyi istemediği gerçeklerle yüzleşmek için daha fazla çaba ve tefekkür şart.
Bilhassa toplumsal çatışma potansiyelinin ve provokasyon ihtimalinin yüksek olduğu yerlerde ise ayrıca mesai harcamak gerek. Zira PKK’nin meşrulaştığı savından hareketle ve sürecin bir ucunda da iktidar partisinin yer alması nedeniyle milliyeti/ulusalcı tepkilerin büyüme olasılığı yüksek.
En ufak bir krizde bu tepkilerin faşizan saldırılara dönüşme ihtimali var ne yazık ki. Bu nedenle de aynı anda pozitif barış için elzem yasal düzenlemeleri hızlı bir şekilde hayata geçirmek için çalışılmalı.
Örneğin 30 yıllık savaş atmosferinde devlet şiddetinin enstrümanı olan sistemler (koruculuk-özel harekât timleri gibi) lağvedilmeli. Yerel yönetimler özerklik şartına konan çekince yeniden masaya yatırılmalı; anadilde eğitim meselesi özgürce tartışılmalı.
Unutmayalım çok savaştık, yıllardır militarist propagandaların elinde esir olduk, şimdi kibri, öfkeyi bir kenara koyup barış için beraber çabalamanın vakti. (GGÖ/BA)