Molotof kokteyli ve sapanlı 60-70 eylemci, baştan ayağa silahlı, panzerli, TOMA'lı ve helikopter destekli sayısız polis, aradığını bulmaya niyetli 30 fotomuhabiri ve tüm bunlardan bıkmış yorgun mahalleli. İstinasız her hafta birkaç kere tekrarlanan “olağanüstü” bir gün daha başlamak üzere. Bu seferki harketliliğin nedeni 1 Mayıs İşçi Bayramı.
“Okmeydanı’nda bir Mayıs Daha Kutlanamadı” başlığını atmışım 2007’de Bianet için yaptığım habere ve aradan geçen 8 yıl sonra tekrar 1 Mayıs, yer Okmeydanı.
Atmosfer eskiye göre daha gergin ama ama asıl dikkat çekici nokta “fotomuhabiri” sayısındaki artış oluyor. Gaz maskeleri, kasklar, çelik yelekler ve daha nice koruyucu ile oradalar. Ülke gündemine sadece çatışma ve ölüm haberiyle sokulan semtin, polis-medya-eylemci algısında ortaklaşan anlarının fotoğrafını bir kere daha çekmeden ayrılmayacak oradan.
Bir diğer dikkatimi çeken nokta ise yoksul işçi evlerinin duvarlarına eklenen yeni isimler.
“Berkin Elvan Ölümsüzdür”
Çok fazla isim var, sadece onu hatırlıyorum şimdi. Berkin’in yaşıtları yine sokaktalar, top oynamayı sürdürmeye çalışanı da, erken başlayan çatışmanın onları evlere hapsetmesine mızmızlananı da.
Ve sayıca kalabalık bir eylemci grubu aşağıdaki grubun hareketlenmesini seziyor. Sıralarını kaptırmaya niyetleri yok, derhal kortej oluşturarak Şark Kahvesi olarak bilinen polis ve eylemcileri ayıran hatta yürüyüşe geçiyorlar. Durumu farkeden fotoğrafçılar taşıdıkları onlarca kiloluk ağırlık nedeniyle ördekleri andıran koşuşlarıyla konuşlanıyor sokaklara.
TOMA ve akreplerden oluşan hattın arkasında yaşları eylemcilerden çok da büyük olmayan yüzlerce polis kask tak emrine uyuyor. Sloganlarla yürüyen gruptan polise yaklaşan 7-8 kişi havai fişekleri ateşler ateşlemez gaz bombası fişekleri mermi gibi üzerlerine yağıyor. 10-15 saniye sürüyor tüm bunlar, eylemciler süratle mahallenin içlerine kaçışıyor, peşlerinde TOMA ve akrepler. Toma’nın gri megafonundan “delikanlısanız kaçmayın lan” anonsu duyuluyor.
Sırasını savan grup, eylemcilerin Sibel Yalçın, devletin Fatma Girik, mahallelinin ise sadece park ismini verdiği, Okmeydanı’nın yegane yeşil alanına doğru çekiliyor. Sibel Yalçın Türk devrimci literatüründe bilinen bir isim, 1995’de 18 yaşındayken Şişli DYP Binası önünde nöbet tutan 23 yaşındaki polisi silahlı saldırı sonucu öldürüp şu an ismiyle anılan parkta girdiği ikinci çatışmada vuruldu.
İkinci gurubun yürüyüşü başlıyor. Atılan sloganların son kısmında yer alan ve örgütlerin baş harfleri dışında değişen tek şey geri kaçış sırasında Özel Tim akrebinin de peşlerine düşmesi oluyor. Polisin mahalle içlerine bu kadar girmesinin normal olmadığını biliyorum.
Sibel Yalçın Parkı’na kadar inen akrep beklenmedik bir şey daha yapıyor ve bir anda kapılarını açıyor. Uzun namlulu silahlarıyla polisler bir süre yayan olarak eylemcileri kovalıyor. Geri dönmeleri çok sürmüyor, kimseyi yakalayamadılar.
Akrebin oradan ayrılmasıyla bir sonraki taaruz için eylemciler tekrar sokak aralarından çıkıyor.
Küfürlerle yaklaşan bir tanesinin etrafına toplanıyor fotoğrafçılar, göremiyorum neyi çekmeye çalıştığımızı. Ardından muzaffer bir fotomuhabiri eylemcinin elindeki mermileri çekmenin haklı gururuyla fotoğrafları arkadaşına gösteriyor. Beriki altta kalmıyor, havai fişek tam atılırken çektiği fotoğrafı gösteriyor, şakalaşmaları bir sure daha devam ediyor.
Olaylar öğle arasına girdiğinde mahallede çok az sayıdaki açık dükkandan birine giriyorum. İçeriye çok sayıda mahalleli sığınmış, günlük kıyafetleriyle kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar var. Kimi fırına nasıl varacağını tartışıyor, kimi ağlayarak kaybettiği çocuğunu soruyor, teskin ediyor öbürleri,
“Kimseye bişe olmadı aşşağı mahallede top oynamaya dalmıştır, buluruz.”
Savcı suikastının ardından mahallede polis şiddetinin çok arttığını söylüyor biri. Sonra gazlar yavaş yavaş çekiliyor. Birkaç dakika sürecek bu durumdan en iyi şekilde yararlanmaları gerektiğini biliyor mahalleli. Herbiri bir tarafa dağılıyor, bir kaç dakika geçmeden yine başlıyor önce sloganlar, havai fişeklere eşlik eden molotof kokteyleri ve hepsini bastıran gaz bombaları.
Dükkanda ikisi çalışan beş kişi kalıyoruz, biraz oyalanmak istiyorum burada, su alıp herşey normalmiş gibi konuşmaya dinliyorum.
“Ne o Hasan Abi hanım evden mi attı, ne arıyorsun burada?” diyor bakkal.
Diğeri cevap veriyor.
"Evde hapsolduk, dükkanı da açamadık. Biraz durulunca bir çıkayım bakayım dedim…"
Sessizlik oluyor. Konuşkan bakkal yarıya kadar indirilmiş kepenklerin arkadasından sokağa dalan mahalleliye tekrar sesleniyor.
"Çocuk nasıl sağlığı yerinde mi?"
“Çocuk büyüyor maşallah bir de şu gaz bombaları olmasa.” diyor. Ardından konuşma yine hararetleniyor, birbirlerine evlerin içine giren gaz kapsüllerini anlatıyorlar. Herşey normal gibi, suyun parasını ödüyorum ve kaldığım yerden devam ediyorum.
Bir sonraki kovalama seansı başlamak üzere, istediğini çekemeyen fotoğrafçılar biraz daha yaklaşıyor eylemcilere. Makinalar birbirine çarpıyor artık.
Eylemcilerin peşine takılan çocukların yanında buluyorum kendimi. Akrep çekildi bağrışını duyunca biraz daha yaklaşarak konuşmalarını duyacak mesafeye geliyorum. Derslerinin başarısından söz açıyor 11-12 yaşında olan bir çocuk.. Arkadaşı alttan almıyor “hadi lan hepsinde kopya çekiyorsun sen” diyor ve el şakaları yaparak ölü çocukların isimleriyle süslü sokaklarda gözden kayboluyorlar. (UT/HK)
* Fotoğraflar: Ulaş Tosun