Diyarbakır’ın Kadın Semt Pazarcılarının hikâyesini duymuş olmalısınız! 2013 yılında Diyarbakır Bağlar Belediye Başkanı Yüksel Baran, bir ilki gerçekleştirerek Bağlar’ın Bağcılar bölgesinde ülkede de ilk örnek olan Bağlar Kadın Semt Pazarı’nı kurdu.
Hatırlıyorum anılan tarihlerde Bağcılar bölgesi henüz yeni yerleşime açılmıştı. Ve yeni yeni gelişmeye yapılaşmaya başlayan bir beldeydi. Bu yüzden Semt pazarının sakini kadınlar dişleriyle tırnaklarıyla kazıyarak didinip direnerek ayakta durmaya çalışmışlardı.
Hem zaten başka seçenekleri de yoktu. Hayat zordu. Kadınlara erkekler tarafından tespit edilen alan eve mahkûm olmaktı! Bir kadın belediye başkanının yarattığı fırsat şanstı kadınlar için, şanslarını zorlayacaklardı karar vermişlerdi.
Kararları kesindi ve yola çıkmışlardı. İşte gerisi zaten epey habere konu da oldu zaten. Kimisi mahallelerinde kurulan pazar diye gidip alışverişlerini oradan yaptılar. Kimisi kadınlara destek olmak için gitti. Şöyle ya da böyle Pazar’ın kadın sahipleri yedi yıl boyunca direndiler. Öyle direndiler ki erkek pazarcıların o biricik kadın pazarına göz dikip ellerinden almak istemelerine karşı da bedenlerini geceden sabaha siper ederek direndiler.
İşte adı Jîyan Kürtçede hayat demek olan, Jîyan Kadın Semt Pazarı böyle varlık buldu.
Jîyan Kadın Semt pazarının öyküsünü geçtiğimiz günlerde 26 dakikalık bir belgesel olarak Cosmos medyadan İsmail Çeçen ve Ramazan Akkuş Terazi ismiyle Diyarbakır galasında seyircisiyle buluşturdu.
Hikâyeyi gayet iyi kurgulayarak yapmış genç belgeselciler. Yoğun bir ilgi vardı gala gecesine. Hikâyenin asli kahramanları pazarcı kadınlar da ordaydılar. Görünürlük artsın diye onur konukları da davet edilmişti. Kentin kadın örgütlerinden DİKAD da ev sahipliği yapmıştı. Çok da ilgi gördüler, hak ediyorlardı yaptıkları işle.
Belgesel, yönetmenlerinin ifadesiyle Haziran’da İstanbul galasını yapacak. Hazır arada bir aydan uzun bir süre varken belgesele bir iki müdahaleye gerek olduğunu düşünüyorum. Bu hikâyesi sağlam ve başarılı belgeselin daha mükemmel olması için tabi.
Diyarbakır’ı bilenler bilir; kadın semt pazarcılığının hikâyesi Hewsel bahçelerindeki aşêfçi kadınlarla başlar. Yani ilk evvel bahçede kadın işçilikle başlar. Hewsel’in emekçi kadınları akşam üzeri bahçeden ayrılırken bahçe sahipleri gündeliklerinin yanında hangi ürünün ekili olduğu bahçede çalışılıyorsa evlerine götürüp tüketmeleri için birazcık sebze meyve de verir(di). İşte o eve götürmelik ürünlerle başladı o kadın emekçilerin ilk pazarcılığı.
Aşêf, aslında bostan bahçede yabani otları ayıklama temizleme işidir. Aşêfçi de o işi yapandır. İşte Aşêfçi kadınların Mardinkapısından çıkıp kentin Suriçi Melik Ahmet Caddesindeki Malikê Ejder sokağına yönelip orayı mesken tutup sonra da o sokağın şehirde Aşêfçiler Sokağı olarak anılması işin sonraki hikâyesidir.
Sanırım belgeseli bir dronla hewsel bahçeleri üzerinde kadınlar o bahçelerde çalışırken başlatmak hoş olur(du). Belki Aşefçiler Çarşısının girişinden bir kaç görüntüyü de ekleyerek. Malum şimdi kenger, hêlûk, pirpar zamanı...
Bir diğer ek ihtiyacı belgesele; hep pazarcı kadınlar konuşmuş. Kadınların alışveriş yaptığı hal esnafından biri ikisi konuşsa(ydı)! Semt pazarından alışveriş yapanlardan birkaçı bir iki kelam etseydi ne güzel olur, zenginleşirdi belgesel. Yine bir dron çekimi ile pazar ve çevresinin görsel zenginliği eklenebilir(di).
Hayatın sanatla buluşmasına çok harika bir örnek var Terazi’de. Pazarcı bir genç kadın “mümkün olsaydı dansçı olmak isterdim” diyor. Ve o genç kadın çok güzel dans ediyor bir sahnede. Keşke belgesel o dans sahnesiyle bitirilse(ydi).
İki ödüllü genç yönetmen belgeselleri Terazi’yle çok umutlular. Ben de öyle. Diyarbakır sonrası İstanbul’da gösterimi olacak. Ve sonrasında uluslararası belgesel gösterimleri ve yarışmalar. Henüz vakit var ve bu müdahalelerle daha iyisi neden olmasın... (ŞD/AS)