Uzun zamandır izlemek istediğim 2008 yapımı biyografik bir filmdi "The Duchess" ve Tivibu’nun içler acısı özetinde yer alan “filmde Georgiana’nın hatalı kararlarının yol açtığı sonuçlar anlatılıyor” şeklindeki sığ ve hatalı yoruma rağmen -hatta inadına- açıp izledim.
Acaba öyle miydi; o hatalı kararlar gerçekten Georgiana’ya mı aitti? Yani doğru düzgün tanımadığı ve sırf sınıfsal konumu yüzünden kendisine adeta peşkeş çekildiği Devonshire Düküyle evlenmeye mahkum edilmek onun kararı mıydı? Yoksa yıllar sonra gerçek aşka teslim olması mı hatalı bir karardı?
Belki de kadınlar arasındaki dayanışmaya çok güzel bir örnek olarak yanına aldırdığı Bess’le kurduğu insanca dostluğun, onun için evlilik kurumundan bile daha değerli olması en büyük hatasıydı. Elbette bütün bunlar birer hata gibi görünmüyor bana… Aksine filmin ataerkil düzenin uzun ömürlü sınıflı toplum modellerinden biri olan aristokrasinin bilhassa kadınları, çocukları, yoksulları ve statüsü düşük insanları nasıl hiçe saydığını, ayrıca bireysel hayata ilişkin sevgi, aşk, seçme seçilme hakkı, güvenlik gibi temel hak ve özgürlükleri nasıl sınırladığını anlatan bir eleştiri niteliği taşıdığını düşünüyorum. Haliyle Tivibu editörleri aksini söylese de filme göre asıl hatalı olan Georgiana değil, ataerkil düzendi.
Güzel, eğitimli, yetenekli ve duygusal bir kadın olan Georgiana Cavendish annesi tarafından Devonshire Düküne adeta satılır. Elbette dükün karizmatik kişiliği ve toplumsal konumu Georgiana’yı da düşeslik statüsüne yükselteceğinden, annesinin zaten kendisine sormadan gerçekleştirdiği evlilik sözleşmesine o da razı olur. Sonuçta zengin ve güçlü bir erkekle hayatını birleştiremeyen hiçbir kadının geleceğini güvenceye alamadığı bir toplum düzeninden bahsediyoruz ki burada elde edilen statü ve ekonomik güvence de erkeğin kararıyla bir anda geri alınabilmektedir. Filmde bir erkek çocuk doğuramayan kadınların sanki erkek ya da kız çocuk doğurmak veya çocuk doğurup doğuramamak bütünüyle kendi ellerinde olan bir durummuş gibi hor görüldüğü ve erkek doğuran kadınların el üstünde tutulduğu aristokrat sınıfın kültürel eleştirisini de görüyoruz. Georgiana’nın eşi Devonshire Dükü bile bir bakıma kendini bu düzen içinde sıkışmış hissetmektedir. Erkek çocuk sahibi olma zorunluluğunun yarattığı baskı hem dükü hem de Georgiana’yı ezerken, evliliklerini de git gide bir zindana dönüştürür. Bu sırada daha dükle evlenmeden önce hoşlandığı bir genç olan Lord Grey’le yıllar sonra yeniden karşılaşan Georgiana, Grey’in geçen zaman içinde kendini yetiştirip başarılı bir politikacı olmasından da etkilenir. Tıpkı Georgiana gibi Grey de son derece cesur ve becerikli bir hitabet sanatı ustasıdır.
Georgiana politikacılarla kurduğu yakın dostlukların yanı sıra bir moda öncüsü oluşuyla da ilgi çeken, eğlenceli kişiliği ve etkileyici konuşmalarıyla gönüllere taht kuran, halk tarafından da sevilen, yüksek sosyete üyesi bir dönem kadınına dönüşür. Öte yandan içki ve kumara olan zaafı zaman zaman onu küçük düşürücü durumlara da sokar, ancak bütün bunların ardında yatan esas neden kendi ifadesiyle “kendi evinde hapsedilmiş” gibi hissediyor olmasıdır.
Filmde yer alan olaylar dizisinden anlarız ki kendi evine hapsedilen tek kadın o değildir. Kendi eşlerinin ya da evlerinde çalıştıkları adamların tecavüzüne uğrayıp zorla hamile bırakılan onca kadınla ve istemedikleri adamlarla evlendirilip dayak yedikleri halde yasalar karşısında suçlu gösterilen diğer kadınlarla da kader ortaklığı vardır Georgiana’nın.
Bess de Georgiana’nın bir sosyete kutlamasında tanıştığı zeki, güzel ve açık sözlü bir kadındır. Aslında karşılaşmalarını dükün Bess’e kur yapmasına borçludurlar. Kısa süre içinde aralarında yakın bir dostluk gelişen bu iki kadının kaderleri de bir anda ortaklaşır. Bess’in eşi kendisini dövdüğü gibi çocuklarını görmesine de izin vermemektedir. Georgiana sayesinde onunla ve dükle birlikte yaşamaya başlayan Bess, Georgiana’nın seyahatte olduğu bir sırada Dükle ilişkiye girer. Dük Bess’in üç oğlu olmasından ve ona Georgiana’da yokmuş gibi görünen 'erkek çocuk doğurma becerisi'nden etkilenmiştir. Bess’in tek isteğiyse Georgiana’nın dostluğunu kaybetme pahasına da olsa dayak yemekten kurtulmak ve dükün gücünü kullanarak oğullarına kavuşmaktır. Georgiana başlarda sinirlense de dük ile Bess’in ilişkisini zamanla onaylar ve Bess’in annelik içgüdüsüyle hareket ederek işlediği bu suçu kendi annelik içgüdüsü sayesinde (onunla empati kurarak) affeder. Bess ve Georgiana yeniden en yakın dostlar halini alırlar ve ilişkileri kadın dayanışmasına güzel bir örnek teşkil eder. Dük evde yokken Georgiana’nın aşığı Lord Grey’i saraya davet eden de Bess’tir, Grey’in çocuğunu doğurup çocuğu daha sonra terketmek üzere Dük tarafından sürgüne yollandığında düke karşı gelerek Georgiana’yla birlikte sürgüne giden de.
İşte bireysel arzularla annelik sevgisinin, aşkla statü evliliklerinin ve dostlukla anneliğin sürekli çatışkısı içinde gerçek sevgi, fedakârlık ve kadın dayanışmasının hep ön plana çıktığı seçimler yapan bir dönem kadını olan Georgiana’nın hayatına tanık oluruz filmde. Öyle ki dük tarafından çocuklarını bir daha görememekle tehdit edilen Georgiana aşkından vazgeçerken hem çocuklarını büyütebilmeyi garantilemiş olur hem de sevdiği adam olan Lord Grey’in gelecekte bir gün başbakan Early Grey olmakla son bulacak parlak kariyerini dükün kıskançlığından korumuş ve kurtarmış olur. Yaptığı bunca fedakârlığa ve sevgi dolu karakterine karşın ataerkil aristokrat düzen tarafından hiç istemediği bir hayata mahkûm edilen Georgiana’nın dönemin şaşaalı hayatı içinde esir hayatı yaşayan ve zulüm gören onca kadından sadece biri olduğunu anlarız. Filmin bu yönüyle de bir düzen eleştirisi yaptığı gün gibi ortadadır.
Uzun sözün kısası "The Duchess" Georgiana’nın hatalı kararlarını değil, erkeklerin dünyasında zulüm gören kadınların dayanışmasını ve özgürlük mücadelesini Georgiana üzerinden anlatırken, Aristokrasiye de özgürlükler ve kadın hakları bağlamında güzel bir eleştiri getirmektedir. Bizim açımızdan kaygı verici olansa günümüzde bu filmi izleyip 'bir kadının hatalı kararlarının anlatısı' olarak okuyan erkek zihniyetinin kadınlara daha ne kadar zulmedeceğini öngöremiyor oluşumuzdur. (OA/ÇT)