Fotoğraf: Canva, "Her beden güzeldir".
Batı’da 19. yüzyılın sonuna doğru, Püriten bir ahlakının yükselmesiyle kadın vücudunun algılanmasında da kökten bir değişiklik oldu. Şişmanlık uyuşuklukla ilişkilendirilip zayıf vücutlar başarıyı ve dirayeti temsil etmeye başladı.
Tüketim toplumunda herkesin hak ve sorumluluğu olarak kabul edilen evrensel güzellik, incelikten ayrılamaz, hatta güzelliğin kendisini özdeşleştirdiği fotomodel ve mankenlerin görünüşü sıska ve etsizdir (Baudrillard, Tüketim Toplumu, s.171).
İdeal beden güzellemesi
Batı tüketici kültüründe ve kapitalist sistemde beden, medya ve popüler kültürün etkisiyle her gün yeniden biçimlenirken, güzellik endüstrisinin yarattığı ideal beden ölçüsüne sahip ikonlar, kadınların ilgisini çekmek için etrafta dolaşıyorlar. Yapılan araştırmalar da kadının istediği bedenin her zaman mevcut olandan daha ince bir beden olduğunu ortaya çıkarıyor. İşte bu sistem, bugünkü yazının konusu olan ötekileri yani “obez kadınları” bizzat kendisi yaratıyor.
Kendilerini fazla kilolu hisseden kadınlar, şişmanlıklarının güçsüzlük ve oburluk ifade ettiği kanısını taşıyorlar çoğunlukla. Dolgun, yuvarlak, tok vb. terimler, şişmanlığın hüsnü tabirleri gibi görünürler, dolayısıyla olumsuz anlam taşırlar. Kimi hastaları ölüme kadar götüren çoğunlukla genç kadınların yakalandığı anorexia nervosa hastalığında, bedenin gerçekte olduğundan çok daha iriymiş gibi algılandığı ve hastanın önüne geçilemez bir zayıflama tutkusuyla, yemek yemeği reddettiği gözlenir. Hatta kişinin 30-40 kiloya düşmesine rağmen, aynaya baktığında kendisini şişman bir kadın gibi gördüğü ve bundan kaygı duyduğu tespit edilmiştir. (User, Dişillik, Güzellik ve Şiddet Sarmalında Kadın ve Bedeni, s.135.)
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), dünya çapında bir milyardan fazla yetişkinin aşırı kilolu olduğunu ve bunlardan 300 milyonunun obeziteden muzdarip olduğunu bildiriyor.
Damgalama
Olumsuz etiketleme anlamına gelen "damgalama" sözcüğü hedefteki kişi ya da grubun negatif sıfatlarla tanımlanması ya da olumsuz önyargılarla, kalıp yargılarla algılanması şeklinde kavramsallaştırılıyor.
Erving Goffman'a göre damgalama, damgalanan kişinin adının önüne getirilen etiket nedeniyle daha az değer verilebilir, daha az istenebilir hale gelmesi ve neredeyse artık insani dışılaştırılıp nesne haline dönüşmesidir. (Goffman, Erving. Stigma: Notes on the Management of Spoiled Identity, s.3.)
Koronavirüs pandemisi döneminde insanlar fiziksel aktivitelerini azalttılar, doymuş yağ, şeker ve tuz bakımından zengin gıdaların, abur cuburun daha fazla tüketimi de kaçınılmaz olarak arttı. Bu süreç, tıkınırcasına yemek yeme, benlik saygısını yok etme, anksiyete ve depresyon gibi sağlıksız davranışsal tepkilere yol açma ve bunun doğal sonucu olarak kilo damgalaması davranışını da daha kolay içselleştirdi.
Damgalama sosyal uyumu zayıflatıp, olası sosyal tecridi de tetikleyebilir, bu da virüsün daha fazla, daha hızlı ve yüksek yayılma olasılığına katkıda bulunduğu gibi, daha ciddi sağlık sorunlarına ve hastalık salgınını kontrol etmekte zorluklara neden olabilir.
Geçtiğimiz aylarda İngiliz Muhafazakar Partisi’nden milletvekili Lord Robathan’ın, Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada -çoğunluğunu kadınların oluşturduğu-,"çok sayıda" fazla kilolu tıbbi personelin ve öğretmenin obeziteye karşı savaşta, hastalara ve çocuklara kötü örnek olduklarını ve bu kadar çok yemek yemekten, içmekten utanmaları gerektiğini söylemesi haklı eleştirilere neden olmuştu.
Obezitenin toplumsal bir “yük” olarak çerçevelenmesi, suçlamalarda bulunma, bireysel sorumluluk atfetme, kullanılan damgalayıcı dil, obezite ile yaşayan insanlara karşı damgalayıcı tutumların ve ayrımcı davranışların oluşumuna katkıda bulunuyor, hele ki bu cahilce sorumsuzluğu bir siyasinin göstermesi pek de kabul edilecek bir durum değil. Kaldı ki yapılan araştırmalar, obezite damgalamasının, suçluluk ve utancı güçlendirdiğini ve hatta kilo alımını özendirdiğini, örneğin rahat yemek yeme alışkanlığını geliştirmenin yanı sıra, bu gruptaki insanların, vücutlarından utandıkları için egzersiz/spor yapmadıklarını ve ayrıca depresyon gibi ruh hastalıklarına karşı daha açık olduklarını ortaya koyuyor.
Bir başka husus da, obezitenin yalnız biyolojik ve davranışsal değil, aynı zamanda kültürel, çevresel ve sosyal bir çerçeve içinde değerlendirilmesi gereken karmaşık bir sağlık sorunu olmasının göz ardı edilmesi..
Medya neler yapmalı?
Şişmanlığa karşı açılan bu savaş, popüler söylemin medyayı da arkasına almasıyla birlikte kadınlar için günümüze kadar süregelen bir zayıflık kıskacına dönüştü. (Kar-İnceoğlu, Dişillik, Güzellik ve Şiddet Sarmalında Kadın ve Bedeni, s.76). Böylelikle kadın, kısıtlı bir beden tipine, ikon tarzı bir imaja ve dar güzellik çerçevesine sıkışıp kalıyor.
Medya aşırı kilo veya obeziteden etkilenen bireyleri damgalayıcı ve aşağılayıcı tasvirlerden, mizah veya alay amacıyla tasvir etmekten kaçınmalı. Bunun için de çeşitliliğe saygı göstermeli ve kalıp yargılara başvurmamalı (Örneğin, obeziteden etkilenen bireylerin “tembel”, “iradeden yoksun” “obur”, “zeka eksikliği” olarak tanımlanmaları). Vücut ağırlığına gereksiz veya çarpık bir vurgu yapmamalı. Bir kişinin vücut ağırlığıyla ilgili açıklamaları, karakteri, zekası, yetenekleri veya yaşam tarzı alışkanlıkları hakkında olumsuz varsayımlar içermemeli. Aşırı kilo veya obeziteden etkilenen bireyleri, her yaştan, farklı görünüm ve etnik kökenlerden, farklı görüş ve ilgi alanlarına ve çeşitli rollere sahip kadın ve erkekler de dahil olmak üzere, çeşitli faaliyet ve ortamlarda meslekleri, uzmanlıkları, yetkileri ve becerileri olan kişiler olarak göstermeli, çeşitli şekillerde sunmalıdır. Obezite ile ilgili haberlerin, makalelerin ve raporların bilimsel bulgulara ve kanıta dayalı araştırmaya dayandığından emin olunmalı, bilimsel araştırma bulgularıyla ilgili olası çıkar çatışmalarının farkında olunmalı. Obezitenin nedenleri ve çözümleri karmaşık olduğu için birden fazla bakış açısı ve kapsamlı bir haberleştirmeyi gerektirir.
Dil
Vücut ağırlığını tanımlamak için kullanılan terminoloji ve dilin obezitesi olan kişiler için rahatsız edici olabileceğini ve bu dilin
hedef kitle tarafından nasıl yorumlanacağını göz önüne almak gerekiyor.
Aşırı kilo veya obeziteden etkilenen kişileri tanımlarken potansiyel olarak aşağılayıcı sıfatlar veya zarflar kullanmaktan kaçınılmalı. Obeziteden etkilenen bireyleri haberleştirirken "çok fazla obez ve aşırı kilolu var" demek yerine, vücut ağırlığı için uygun tanımlayıcı terimler -örneğin; Vücut Kitle İndeksi (BMI) veya vücut ağırlığına atıfta bulunulmalı -veya "kilo sorunu", "yağ" veya “fazla kilo” ifadeler kullanılmalı. Savaş dilini çağrıştıracak türden 'Obezite ile savaş’ ve “Obeziteye karşı verilen mücadele” gibi deyişlere yer verilmemeli.
Fotoğraf ve videolar
Aşırı kilo veya obeziteden etkilenen bireylerin onları aşağılama potansiyeline sahip olan fotoğraf ve görüntülerinin yayınlanması bu bireylerin duyarsızlaşmasına, damgalanmasına katkıda bulunabileceği için son derece dikkatli seçilmeli. Fazla kiloya gereksiz yere vurgu yapan veya bir bireyin vücut kısımlarını (örneğin karın veya kalça) izole eden fotoğraflar ve videolar aşağılayıcı olma potansiyeli taşırlar.
Bunun yerine, obeziteden etkilenen bireylerin, uygun kıyafet ve bakımlı bir görünümle nötr bir biçimde çeşitli faaliyetler, roller, kariyer ve yaşam tarzı davranışlarıyla yer almaları daha doğru olur.
Obeziteden etkilenen bir kişinin bir görüntüsünü, videosunu veya fotoğrafını seçerken, aşağıdaki soruları göz önünde bulundurmak faydalı olabilir:
Görüntü olumsuz klişeleri ima ediyor veya güçlendiriyor mu?
Obeziteden etkilenen bir kişiyi ne şekilde görüntülenmiş? Bireyin onuru korunuyor mu?
Başka bir seçenek mevcut mu? Başka bir fotoğraf veya resim aynı mesajı iletebilir ve olası önyargıyı ortadan kaldırabilir mi?
Görüntünün haber değeri nedir?
Bu görüntünün yayınlanması ile kimler kırılabilir ve neden?
Fotoğrafta eksik bilgi var mı?
Görüntüyü yayınlamanın olası sonuçları nelerdir?
(https://obesitymedicine.org/wp-content/uploads/2012/10/Guidelines-for-Media-Portrayals-of-Individuals-Affected-by-Obesity.pdf)
Vücut kitle indeksi seviyelerine ve 'güzelliğin' basmakalıp tanımlarına uymamız gerektiği mesajının sürekli medya yoluyla pompalanması, obeziteden etkilenen bireylere karşı olumsuz kalıp yargıları ve önyargıları pekiştiriyor.
Medya, sağlık okur yazarlığını artırma, insanların sağlıklı yaşam sürmelerine yardımcı olma ve aşırı kilolu bireylere karşı ayrımcılığı azaltmak için güvenilir ve kanıta dayalı bilgiler sunmalı.
(NÖ)