Bugün 5 Aralık Dünya Kadın Hakları günü. Çünkü 83 yıl önce, 5 Aralık 1934’te, 1924 Anayasası’nın 10. ve 11. Maddelerinde yapılan değişiklikle 22 yaşını dolduran kadınlara milletvekili seçme, 30 yaşını dolduran kadınlara ise milletvekili seçilme hakkı verildi. Bugün sosyal medyada ve basında bu hakların “verilişi” heyecanla hatırlanıyor.
Oysa bu hakların “verilmeyişinin” tarihi unutuluyor. Kadınlar seçme ve seçilme hakkını henüz 1923’teki seçimler öncesinde istediler ve 11 yıl boyunca beklemek zorunda kaldılar. Kadınların haklarının verilmeyişinin tarihini öğrenmek için uzun ve zahmetli araştırmalara gerek yok, sağolsun İpek Çalışlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın hikayesini anlattığı biyografide, “Latife milletvekili olmak istiyor” başlıklı bölümde harika bir özet sunmuş.[1]
Buna göre Lozan görüşmelerinden sonra meclisin yenilenmesine ve seçim yapılmasına karar verildi.
Seçimden önce kadınlara oy hakkı konusunda tartışmalar başlamıştı.
Latife Hanım da “Adana gezisinin ardından kadınların siyasî hakları için Mustafa Kemal’e baskı” yapmıştı ve hedefi, Ağrı’dan aday olmaktı.
İngiltere’de eğitim görürken kadınların seçme ve seçilme hakkını 1918’de elde ettiklerini, aynı yıl Avam Kamarası’na ilk kadın milletvekilinin girdiğini” öğrenmişti:
“Finlandiya, Norveç, Sovyetler Birliği, Almanya, Avusturya, İsveç, Letonya, Polonya, Estonya, Hollanda, Belçika, İsveç, Amerika, Arnavutluk, Çekoslovakya, Ermenistan, Azerbaycan, Burma, Moğolistan, Tacikistan, Yeni Zelanda ve Amerika Birleşik Devletleri’nde kadınlar oy kullanıyor, milletvekili olabiliyordu. 50 yıldır süren kadın mücadelesi ürün vermeye başlamıştı.”
Vakit Gazetesi’ndeki anket
Türkiye’deki kadınlar da bu hak mücadelesinin farkındaydı[2] ve seçimler öncesinde siyasi hak taleplerini “yüksek sesle” dile getiriyorlardı. Güçlü bir kadın hakları savunucusu olan Latife Hanım, Çankaya’da yaşarken buna göre davrandı ve Batı basınına görüşlerini anlattı. Batı’da “sufrajet” (seçme seçilme hakkını savunan kadınlar) olarak anılıyordu.
18 Nisan 1923 günü Vakit gazetesi “Kadınları İntihab” (seçme seçilme hakkı) başlıklı bir anket başlattı ve ilgi gören ankete “kadınlardan mebus namzedi kim olabilir?” sorusunu ekledi. Okurlara göre Latife Hanım milletvekili olabilirdi, lakin Mustafa Kemal aynı fikirde değildi: “Gerçi ben kadınların meclise girmelerinden yanayım ama, karımın Meclis’te olmasından yana değilim. Evimde rahat etmek isterim.”[3]
Kadınların hak mücadelesinde dönüm noktası, 30 Mayıs 1923’te, Nezihe Muhiddin önderliğindeki 13 kadının “siyasî hakların elde edilmesi için mücadeleye başladıklarını” duyurması oldu. Duyurudan 15 gün sonra “Kadınlar Halk Fırkası” adlı bir siyasi parti kurmaya karar verdiklerini açıkladılar ancak partinin seçimlere katılmasına izin verilmedi.[4]
Aday olamayan kadınlara oy verildi
Ardarda savaşlardan çıkmış, erkek nüfusu azalmış bir ülkede, Haziran 1923’te yapılan seçimlerde kadınların ne seçme ne de seçilme hakkı vardı.
Çarpıcı olan ayrıntı, bu seçimlerde, hukuken aday olamasalar da, Latife, Halide Edip, Mevhibe Hanım, Nezihe Muhiddin, Kara Fatma, Müfide Ferit, Aliye Fehmi gibi öncü kadınlara oy çıkmış olmasıydı.
İzmir, Konya, Malatya ve Diyarbakır’da insanlar bu kadınlara oy vermişlerdi, yani “seçmen Meclis’ten daha duyarlıydı”.
Ülkede halk kadınları desteklese de, siyasette etkin olan erkekler kadınların seçme ve seçilme hakkını ertelediler: “Kadınların meclise girmesi için tam 11 yıl daha beklenecekti.” (GB/EKN)
[1] İpek Çalışlar, Latife Hanım, Doğan Kitapçılık, 2006, s. 58-59. Sözkonusu bölüm kitabın uzun metinli baskısında sayfa 196-205’de yer alıyor. Bu yazıda ana kaynak olarak bu bölüm kullanıldı.
[2] Osmanlı kadınlarının mücadele tarihi için Serpil Çakır, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis, 1994.
[3] İpek Çalışlar bu ifadeyi, İsmet Bozdağ’ın “Atatürk ve Eşi Latife Hanım” (Kervan Yayınları, 1975) kitabından aktarmış ,s. 177-178.
[4] Yaprak Zihnioğlu, Kadınsız İnkılap: Nezihe Muhiddin, Kadınlar Halk Fırkası, Kadın Birliği, Metis, 2003.