Irkçılık, bireysel güçlerinden rahatsızlık duyduğu kadınları cinsiyetçilik üzerinden dürtmeye devam ediyor. Saldırının sırası ve kıvamı saldırılanın kadın ve erkek olmasına göre değişiyor. Ya da Elif Şafak’ın deyimiyle “Bedene bakış, beyne bakışı gölgeliyor.
” Hakaretler .rospulardan kurulu bir fikir düzenini” namuslu topluma işaret ediyor. Tam da dönemimiz milli hassasiyetleri hemen her taraftan bir nevi ırkçılık kıvamında yaşamaya kapılmışken, barışı hatırlatmak isteyen kadınların ne menem bir cinsiyetçilikle muhatap olmaya zorlandığını ifşaya ortaklık etmemiz barışın cinsiyeti adına da söylenmiş bir söz olacaktır.
Kıbrıs tarihinde Rum Partisi’nden aday olan ilk Türk –kadını- olan Neşe Yaşın “Barış için oy verilmesini istiyorum... Ancak seçilirsem, bir ’barış bakanlığı’ kurulmasını isteyeceğim" diyordu. Ne ki Neşe’nin barış bakanlığı kurabilmesi için tek koşul “diğerleri” gibi seçimleri kazanması olmadı. Barışın dilinin de milli/ter/leştiği bir dil coğrafyasında hele ki (kadın)bir edebiyatçının “ülkeli bir dilden” yana tavır koyması beklendi.
Üzgün kızların gizli tarihi...
Meğerse haberin konusu kadın olduğunda “Gazetenin Manşetleri” hep ailenin reisi oluverir imiş.. Ne ki barıştan konuşulduğunda kadın olmak hep ana olmak gibidir sanki. Dil evlattır her yaşında. Çünkü dil söz söyler: Bana öğretilen içsiz kelimeler/ titretmedi hiç ses tellerimi/ Olmayan sözlerle yazıldı hep/ üzgün kızların gizli tarihi (Neşe Y.)
Üstelik yazarın kadın olması tek sorun değildir; milliyetçiliğin pek kolayına geldiği kaş çatmacılık roman kahramanının cinsiyetine de yönelir: Roman kahramanı İnci de pek “kahpe”dir! İşte bu yüzden Neşe’ye “dil uzatanlar”, dilin erkekçi muhafazkarlıkla uzatılmış tarafından, “görünmeyenlere” (görmedikleri kadınlara) yönelttikleri olmayan sözcüklerle konuşmayı seçtiler.
Romanı yazarına biyografik "taciz" olarak geri döndü
Söz konusu Volkan Gazetesi Neşe Yaşın’a ilişkin olarak yazılan yazıların tümünde Yaşın’ı sadece “erotik eserleri olan karı” olarak tanımlıyor. Üstelik bununla yetinmeyip “Rum erkekleri sünnetsiz olduğu için mi daha iyi?” sorusunu yönelterek Yaşın’ın romanındaki erotizmin kaynağı olarak “azgın kadın” imajını yaratmaya çabalıyor.
Romanda geçen hemen her kelime Neşe Yaşın’a biyografik bir taciz olarak geri dönüyor. Rauf Denktaş’ın gazetecinin “Romanı okudunuz mu?” sorusuna verdiği “Okumadım ama herkes bunu konuşuyor” cevabı da toplumsal cinsiyetin şifrelerini taşıyor.
“Okunmayan ama konuşulan bir kadın” olarak Neşe Yaşın darp edilmek üzere cinsiyetli bir “herkes”in ortasına atılıyor. Çünkü Denktaş her şeyden evvel bir kadın olarak Neşe Yaşın’ın en az kendisi kadar düşünebilme ehli olduğu kabulüne gizliden gizliye reddini sunuyor.
Nur Batur’un hazırladığı kitapta (Yeniden Yaşasaydım) “Kadın erkek ilişkilerindeki ilkelliğimizin cezasını ter dökerek çekiyorduk.” derken de aslında bu sıkıntının bir kadını öpmenin ötesine taşan, milliyetçilikle konumlandırılan ve böylelikle barışa kasteden tarafını göz ardı ettiğini açığa çıkarıyor.
Gazetenin ordusu
Peki bir gazetenin bir “profesyonel ordusu” olur mu hiç? Ancak görüyoruz ki gazetenin profesyonel ordusu alakasızlığın meşrulaştırıldığı bir yazım mekanizması gibi işletilmek üzere kuruluyor: “Neşe Yaşın adlı kendini bilmez, bir Rum genci ile sevişmeyi anlatan kitabını imzalayacakmış. Ne diyelim? Bu asker takıntısının nedeni ne?” Burada bilhassa dikkat edilmesi gereken ifadeler “Rum genci ile sevişme” ifadesinin kullanılarak Neşe Yaşın’ın bir kez daha kadın olarak hedef gösterilmesidir.
Nitekim aynı gazetedeki bir başka yazıda bu ifade “CTP'li Neşe Yaşın'ın bir Rum genci ile şevişmesi” olarak değiştirilmiş. Başka yazılarda ise Neşe Yaşın’ın kitabının “Rum Genciyle yaşanan Günler”, “Erkek Organ Merakı” gibi başlıklarla değerlendirmeye alındığı görülüyor.
Meselenin ayrıntısı kadınlar olarak yıllardır tekrarladığımız bir “sidik yarışı”. Cinsel donanımlı haddini bildirme hadleri özellikle yazan- çizen kadınlara karşı bir “cam tavan” olarak baş yarmaya devam ediyor. Zaten Neşe Yaşın’da bu cinsel ayrımcılık karşısındaki hissiyatını “Maruz kaldığım bir tecavüz başkaları tarafından seyredilmiş duygusunu yaşıyorum” diyerek yeterince iyi özetliyor.
Kalemlerin "pipi" gibi kullanmanın cazibesi...
Cinsel ayrımcılığın günümüzde milliyetçilik vs ayrımcılıklardan ayrı olarak değerlendirilemeyeceği göz önünde bulundurulduğunda, kalemlerin “pipi” gibi kullanılma cazibesi içinde çalkalandığı bir aktarma biçiminde, bir kadını, NeşeYaşın’ı, hedef bellemiş olan ayrımcılığın dünyadaki ayrımcılıkların dilinden beslendiğini fark edeceğiz.
Cam tavanlarla çizilen etlerden damlayacak kanların savaşlarda akıtılacak kanların garantisi olduğunu. Çünkü hatırlamak gerek: kimileri siyahsa da kadınlar hep zifiri karanlıktı…
İşte bu yüzden feminist kadınlar Neşe’yle dayanışmak için Pazar günü TÜYAP’ta Neşe Yaşın'la dayanışma stantında buluştular. Kadınlıksız bir barışın marşına katılmayacaklara duyrulur... (GE/NZ)