Fotoğraf: csgorselarsiv..org
Toplumun birçok kesiminin dilinde bu “kutuplaşma” meselesi.
En ufak gerilimi, “kutuplaşma” ile ifade ediyoruz. Aslına bakarsanız bu coğrafyada kutuplaşma hep vardı. Müslüman, Ermeni, Alevi, Türk, Kürt, kadın, erkek, lubunya…
Hepimizin aklının bir tarafında tonlarca önyargı ve ayrımcı söylemler mevcut. Sonuçta hepimiz aynı eğitim tedrisatından geçtik, geçiyoruz.
Toplumun farklı kesimlerinin birbirinden bu denli uzaklaşması yeni değil. Ama kutuplaşmanın boyutlarının derinleşmesi, işte yeni olan o.
Konda Araştırma Merkezi Başkanı Bekir Ağırdır bu durumu, şu minvalde özetliyor:
“Önceden insanlar politik görüş, dine yaklaşım gibi konularda kutuplaşırdı, şimdi insanlar, oturdukları apartmanlar, alışveriş yaptıkları marketlere kadar çok daha geniş ve büyük alanda kutuplaşıyor…”
Kutuplaşma toplumda tespit edilmiş, tedavisi ilacı da bulunmuş bir hastalık gibi lakin kimileri bu ilaçları görmezden geliyor kimileri de en baştan görmüyor.
Ama bir kesim var. Siyasi görüş, dine yaklaşım, seküler hayatlar demeden en ufak bir konuda, kutuplaşmanın o sert katmanlarını kırabiliyor. Eğitim sisteminin beynimize boca ettiği abuk subuk her türlü önyargıyı, ötekileştirici kavramı bertaraf edebiliyor.
Evet Türkiye Kadın Hareketi, Türkiye LGBTİ Hareketi. Bu iki kesim de sokaklarda, etkinliklerde, Meclis’te bir araya gelebiliyor.
Temel sorunların çözümüne dair çözüm üretip, yetkililerin de inisiyatif almasını buna göre çalışmasını talep ediyor.
Kadınların kutuplaşmayı aştığı aşikâr. Bu sadece bir gözlem değil, tespit. Tespiti yapan da ‘Türkiye’de Bir Arada Yaşarız Araştırması’ başlıklı araştırma. Araştırmayı, Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı yaptı.
Danışmanlığını akademisyen ve BAYETAV Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ferhat Kentel’in yaptığı araştırmanın yürütücülüğünü KONDA ve SAM Araştırma Şirketi yaptı. Araştırmada kadınlara dair başka veriler de var.
Mesela araştırmaya göre, kamusal alanın kurguları ve gerekleri ile çok daha iç içe olan erkeklere kıyasla, kadınlar kendilerini verili kimliklerle tanımlamakta daha çok zorlanıyorlar. Kadınlar (ve gençler) orta yaş üzeri erkeklere kıyasla kendilerini ve başkalarını “daha az kategorize” ederek ifade ediyorlar.
Yine araştırmaya göre, Etnik ve dinsel kimliklerde olduğu gibi, cinsiyet (ya da toplumsal cinsiyet) kimliği de toplum içindeki ilişkilerden, yaşanan ayrımcılıklardan, bu ayrımcılık karşısında gösterilen performanslarla doğrudan ilişkili.
Kimlik olarak cinsiyete vurgu yapan kadınlar geleneksel, kültürel kimliklerin üzerine çıkıyor.
Birçok kadın “dezavantajlı” özelliğini (kadın olmak) öne çıkarıyor ve etnik olarak (örneğin) çoğunluğa dahil olmasına rağmen bu hususu önemsizleştiriyor.
Erkek şiddeti
Araştırmaya göre, genel olarak kadınlara karşı uygulanan şiddeti hemen hemen herkes eleştiriyor. Ama kafalar da karışık; şiddeti üreten kadın-erkek rolleri de toplumda yeniden üretilmeye devam ediyor.
LGBTİ bireylerin “görünür” olması sorun; (Kürtlerin olduğu gibi) LGBTİ bireylerin (bu (“eşitsizlik”, “ayrımcılık”) sorunlarını dillendirmesini ortalama kimlikler bir saldırı olarak değerlendiriyorlar. Ancak “görünürlük” karşısında olumsuz tavır alanların ayrımcılığına karşı tavır alanlar da var.
Muhalefete ne söylüyor?
Araştırmanın yazılı olmayan fakat benim dinleyip de algıladığım bir sonucu da şu:
Türkiye muhalefetinin “kutup yıldızı” Kadın Hareketi, seçimlerin tartışıldığı bu günlerde siyasetçilerin de daha fazla gündeminde olmalı. Çünkü, sadece kadınların değil, toplumun tüm kesimlerinin “kutuplaşmayı aşmaya” ihtiyacı var. Başka türlü bir arada var olmak hepimiz açısından daha sorunlu alanlar açacak.
Belki çokça yineledim. Bin kere de söyleyebilirim. Kadın Hareketi Meclis’e…
(EMK)
NOT: Araştırmanın detayları önümüzdeki günlerde Bayetav'ın sitesinde yayınlanacak.