Kadınlara biçilen roller, kadınları baskı altında tutma amacına hizmet eder. "Annelik" kategorisi içinde yer almak da bu baskıyı sonlandırmıyor, bu kavram kadınlara sanki bir lütufmuş gibi sunuluyor ve annelik "baştacı" ediliyor. Annelik kavramı aracılığıyla kadınlar üzerinde daha bir sezdirilmeden baskı kurulur.
Kadınlar anne olduklarında eril zihniyet tarafından farklı şekillerde egemenlik altına alınırlar. "Anne olmak" kavramı içine hapsedilen kadınlar birçok alanda ikincil konumda olmaya zorlanırlar...
Kadınlar, evliyken bir başka erkeğe bakmazlar, bakamazlar, hele ki anneyse bunun hiçbir oluru yoktur olsa bile affı yoktur. "Boyunca çocukları varken" bir başka erkeğin yanında olma şansları yoktur. Kadınlar evli barklı çocuk sahibidir; artık yaşına uygun giyinmeli ve kendini çocuklarına adamalıdır.
Evli barklı, çocuklu...
Artık annedir ve kız çocuklarının "namus bekçiliğini" yapmalıdır; bir anne olarak kızına, ileride "kadınlık" ve belki de "annelik" konumunu işgal edecek olan kızına, namusunu korumayı öğretmeli dolayısıyla kendisinin de ne kadar namuslu olduğunu çevresine ve özellikle de kocasına göstermek durumundadır.
Çok fazla düşünmeden de görebiliriz ki; aslında orada koruduğu kendi namusu değil, kocasının ve ailede bulunan erkeklerin namusudur. Artık annedir ve bu saatten sonra evini, yuvasını dağıtmaması, sorunlu bile olsa evliliğini devam ettirmesi gerekir... Bu aşamadan sonra eviliğini bitirmek "ayıp"tır. Kadın her gün şiddete uğrasa, dayak yese de psikolojik baskı görse de hayatının bir anlamı kalmasa da çocukları adına, anneliği uğruna bu katlanılmaz durumu sürdürmek zorundadır.
Çıkan sonuca baktığımızda elde kalan şey; "kadın kendisi için değil kocası ve çocukları adına yaşamalıdır" cümlesidir.
İşte o kutsallığı ve tüketim toplumunun zihniyetini de beraberinde getiren günlerden biri, Mayıs ayının ikinci Pazar günü, namı değer anneler günü… Zaten kadınların başlıca görevi anne olmak, evinin, yuvasının kadını olmak değil midir(!)
Gündelik hayatta tüm bu yaşananlar, kadınların nasıl da annelik adı altında ezildiğini, tekrar tekrar yok edildiğini görmemizi bir kez daha sağlar. Kadın eril ideolojinin içindeki yerini almış ve bu duruma ayak uydurması istenmiş, zorlanmıştır.
Tencere seti, süpürge...
Karşımıza çıkan ise; anneliğin yaşanılası güzelliklerini ziyan ederek bunum ataerkil zihniyetin ve sonsuz, doymak bilmeyen tüketme ihtiyacımızın bir parçasına dönüşmesidir. Televizyon ekranlarında gördüğümüz "annenizi mutlu etmenin dört yolu" gibi sürekli insanları şuursuz bir tüketime sevk eden, sevgi anlayışlarımızı metalaştıran, bu ideolojiyi besleyen bir çok dayatmayı da gündelik yaşamda bulmak mümkün.
Televizyon ekranlarında en az bir hafta öncesinden annemize almamız gereken tencere setleri, süpürgeler, kısacası mutfak aletleri ve genel olarak ev gereçlerinin reklamlarını gördük.
Tüm bunlar yaşadığımız tüketim toplumu içerisinde bu duruma sonsuz uyumunu sergilerken bir yandan da kadının yerini bizlere bir kez daha gösteriyor. Kadının yeri "evinin içi"dir. Tüm bu hediyelerle evini güzelleştirmeli , daha iyi yemek yapmalı (yeni yeni mutfak robotlarıyla daha bir eğlenceli ve zevkli!), yaşadığı alanı yani mecburen evini (çünkü maalesef ki kadının başka bir yeri yok) daha bir güzelleştirmelidir. Tüm bunlarla birlikte kadınları ve özellikle anne olanları "kontrol" altında tutmak, yerini belli etmeden bir kez daha hatırlatmak ve kapitalizmin devamlılığının sağlanmasına yardımcı olur.
Anneliğin bedeli...
Bu çılgınlık öyle bir hal almıştır ki artık annelere bu pahalı ve "gereksiz" olan şeyleri almadığımızda mutsuz bir anne ve bu pahalı hediyeleri alamayan birer mutsuz çocuk görürüz. Sömürülen kadınların anneler gününde birer mutfak robotuyla gönlünün alınması ne kadar da acı… Kadınların anneler gününü kutlamak istiyorsak eğer, anne olma kararını onlara, bedenleri üzerindeki haklarını almalarını ve hakkı olan bu özgürlüğü almalarının önünü açmak gerek diye düşünüyorum.
İstemeden anne olmuş, bedenine sahip olamamış bedeni üzerinde ki sözü kocasına bırakmak zorunda kalmış ya da çok istedikleri çocuklarını savaşlarda kaybetmiş, aile içi şiddete uğrayan anneler var bu ülkede,
Anne olduğu için bir çok özgürlüğünden mahrum bırakılan kaç kadın var kim bilir? Anneler günü aslında çok da toz pembe geçen bir gün olmasa gerek. Ve son olarak tüm isteği ve kendi kararı ile anne olmayı seçen, annelik uğruna hayatını mahvetmeyen, mahvetmek zorunda kalmayan anneler sevgiyle anneler gününüz kutlu olsun… (SU/NZ)
* Selda Ustabaş, Ege Üniversitesi Sosoyoloji Bölümü, 4. sınıf öğrencisi.