İstanbul'daki heyecan verici konferanstan Boston'a döndükten kısa süre sonra İngiltere'deki bir arkadaşımdan bir kartpostal geldi. Arkadaşım her biri, ince ince işlenmiş birer "Quaker Dokuması" panelini resmeden bir kartpostal serisi keşfetmişti.
Söz konusu kartpostal ise Birinci Dünya Savaşı'nda vicdani reddi savunan İngilizleri gösteriyordu.
Aslında ustalıklı ilmiklerin betimlediği şey tam olarak bu değildi. Panel, yüzü devletin üç kişilik askere alma kuruluna dönük genç bir İngiliz erkek ile hemen yanında dönemin son model şapka ve kıyafetleri içerisinde ellerindeki beyaz tüyleri havaya kaldırmış üç kadın gösteriyordu.
Beyaz tüy kampanyası, Birinci Dünya Savaşı sırasında erkeklere zorunlu askerlik hizmetini savunan İngiliz kadınlar tarafından başlatılmıştı. Sokak köşelerinde durarak, sivil giyimli ve görünüşte askerliğe elverişli her erkeğe birer beyaz tüy verirlerdi.
Bu kadınlar, beyaz tüyü bir aşağılama sembolü haline getirmişlerdi, bu şekilde beyaz tüy bahşettikleri genç erkeğin utancından İngiliz ordusuna yazılmasını ve böylece erkekliğini kanıtlamasını hedefliyorlardı.
Quaker Dokuması'nın vicdani red panelinde resmedilen tek kadınlar, beyaz tüy kampanyacıları.
İcdani red panoramasının tamamındaki kadınlar, neredeler? Bu tam anlamıyla feminist bir sorudur.
Herhangi bir ülkede vicdani red konusunda feminist merak geliştirmek, kadınların nerede olduklarını sormakla başlar; ilk bakışta resmin dışında veya çerçevenin içinde önemsiz figürler olarak görünseler de...
Vicdani reddi bütünüyle anlamak için feminist bir meraka sahip olmak: Daha ileri gitmek, kadınların erkeklerle, erkeklere ilişkin fikirlerle, askerlikle ve genel olarak militarist kültürlerle olan ilişkilerini bütün boyutlarıyla araştırmak anlamına geliyor.
Bir barış hareketinde etkin olan kadınlar, beyaz tüy sallayan kadınları ciddiye almak istemeyebilir. Ama sadece vicdani red statüsü almaya çalışan erkeklerle benzer düşüncelere sahip olan kadınlara yakın ilgi göstermek, asıl sorunu gözden kaçırıyor.
Fakat rolleri ve farklı deneyimleri ve politik fikirleriyle kadınlar, devletlerin erkeklere zorunlu ordu hizmeti sistemlerinin kökenindeki militarizmin devamında veya kesintiye uğramasında önemli roller oynuyorlar.
Hepsi köşe başlarında ellerinde beyaz tüylerle hazır beklemiyor olsa da her ülkede vicdani redcileri hakir gören kadınlar var. Ama hem erkeklik hem askeri hizmet konusunda oldukça farklı fikirleri olan birçok başka kadın da var.
Hala devletin zorunlu askerlik hizmeti uygulaması olan herhangi bir ülkedeki (Türkiye, Güney Kore, Almanya, Yunanistan, Rusya, Meksika, İtalya, İsrail, İsveç) bu farklı kadınları keşfetmez -ve onlar üzerine ciddi anlamda kafa yormazsak- neler kaybederiz?
Hadişu "beyaz tüy kadınları" üzerine biraz daha kafa yormaya devam edelim.
Bu kadınlar Birinci Dünya Savaşı sırasında diğer tüm kadınlar arasında birer azınlık sayılabilirler. Ama onları ciddiye almak bize devletlerin erkekleri ordularına yazılmaya ikna etmeleri için kadınlara ihtiyacı olduğunu hatırlatıyor.
Geleneksel erkekler standartlarını belirleme ve koruma konusunda rol oynayanlar sadece erkekler değil. Kadınlar da erkekliğin devam etmekte olan politikaları üzerinde etki sahibi.
Askerlik hizmetinden kaçınan bir erkeği, yaygın olarak kabul gören erkeklik kodlarına uyamamakla suçlayan her kadın, ordu saflarını doldurmak için erkekleri harekete geçirmekte devlete yardımcı olabilir.
Herhangi bir ordunun askere alma çalışmalarından erkeklik vurgusunu çıkarmak, o ordunun silahlı kuvvetlerini inşa ve devam ettirme çabalarını ciddi şekilde sekteye uğratacaktır.
Bazı durumlarda, bir ordu asker bakımından öyle çaresiz bir duruma gelir ki, kadınları da askere almak için düzenlemeler yapmak zorunda kalır.
Birinci Dünya Savaşı'ndaki İngiliz Beyaz Tüy Kampanyası, güya aşağılayıcı olan bir sembolü dolaşıma sokmak konusunda son derece örgütlü ve çok etkili olmasıyla öne çıkıyor.
Ama başka dönemlerde ve başka yerlerde de kadınlar, anne olarak, eş ve kız arkadaş olarak askere yazılmaktan imtina eden oğullarını, kocalarını ve erkek arkadaşlarını ideal erkeklik özelliklerine sahip olmayan kişiler olarak görmeye teşvik ediliyor.
Devletin ordu stratejistleri ve planlayıcıları, bu yüzde her zaman kadınlar konusunda endişelidirler:
Kadınlar militarize bir erkeklik standardını destekleyecek mi?
Bugün Rusya'da kendilerine "Asker Anneleri" diyen ülke çapında örgütlenmiş bir grup kadın devleti çok ciddi şekilde kaygılandırmakta, çünkü onlar genç erkek askerlerin yaşadığı fiziksel tacizi ifşa etmekle kalmadılar, daha da ileri gittiler.
Asker anneleri bir süredir, oğulları askerlik hizmetine çağrıldığında nasıl muafiyet kazanabileceklerini kadınlara öğreten seminerler düzenlemekteler.
Devlet yetkililerinin, erkeklik standartlarının inşacıları olan kadınlar konusunda duyduğu endişe, zorunlu askeri hizmet uygulaması bulunan ülkelerde olduğu kadar, zorunlu askerlik uygulamasını bırakıp (ya da geçici olarak rafa kaldırıp) onun yerine, "ulusal güvenliği" sağlamak için ihtiyaç olduğu düşünülen silahlı kuvvetleri devam ettirmek amacıyla gönüllü ordu sistemini getiren ülkelerde de yaygın.
Yani annelerin, eşlerin ve kız arkadaşların kabul gören erkeklik kriterleri ("onurlu evlat", "koruyucu koca", "çekici erkek arkadaş", "yerel kahraman" gibi) konusundaki kaygılar, erkeklere zorunlu askerlik uygulaması biter bitmez yok olup gitmiyor. Devam ediyor.
...
Ebeveynlerden hangisinin askeri hizmetin genç oğullarını "erkek yapacak" olduğuna daha çok ikna olduğunu kesin olarak bilmek imkansız. Ama feministlerden öğrendiğimiz kadarıyla, erkeklerin zorunlu erkeklikle ilgili kararlarında sadece "ebeveynlerin" rollerine bakmak analitik olarak yetersiz bir yaklaşımdır.
Genç erkeliğin ne olup ne olmadığı konusundaki anneye ve babaya mahsus kurgular, ender olarak birbirinin tıpatıp aynıdır. Baba rolündeki erkekler çoğu zaman askerlik yapmaya hevesli ve elverişli oğullar yetiştirdiklerini göstererek kendi erkekliklerini kanıtlamak konusunda ciddi bir toplumsal baskı altındadır.
...
Herhangi bir genç erkeğin vicdani redci olmaya ilgisini neyin kabul edilebilir eya edileme hale getirdiğini tam olarak analamak için her zaman aile içi karmaşık dinamikleri araştırmamız gerekiyor. Ve aileler cinsiyetsizmiş gibi hayal edildikleri sürece anlaşılamazlar.
Birincisi, bir baba kendisi genç bir erkekken zorunlu askerlik hizmeti yapmış olabilir. Bu ona, kendisi için acılı bir deneyim olan şeyi oğluna yaşatmama kararı verdirebilir veya en az bunun kadar olası bir başka durumda da bir baba kendisinin asker olarak geçirdiği sürenin onu "erkek yaptığına" ianmış olabilir.
Bu yüzden oğlunun da mutlaka askerliği deneyimlemesini bir baba olarak sağlamak zorunda olduğunu düşünebilir.
Çoğu ülkede annelerin pek azı bizzat devlet ordularında görev almıştır. Toplumsal olarak kabul gören "iyi anneler" olmak için ne yapmaları gerektiğine dair kendi inançları oldukça çelişkili olabilir. Bir yandan, oğullarının toplumun kabul ettiği şekliyle militarize erkekliğe "geçiş ritüeli"ni yaşamasına izin vermek için militarizme duydukları hoşnutsuzlukların üstesinden gelmeleri ve sessiz kalmaları gerektiğine inanıyor olabilirler.
İtiraz etmek, vicdani red dayanışma ofisini aramak, bu durumda "kötü bir anne" gibi davranmak anlamına gelebilir. Ya da bir kadın, askere alınan (veya gönüllü olarak yazılan) büyük oğluna veya bir komşusunun oğluna neler olduğunu gördükten sonra küçük oğlunun devletin ordusunun bir parçası olmasına pasif şekilde izin vermenin asıl "kötü annelik" olduğu sonucuna varabilir.
...
"Quaker Dokuması"nda başka hangi kadınlar resmin dışında kalıyorlar? Eşler. Kız arkadaşar. Kadın barış aktivistleri. Birçok Türkiyeli kadınla yaptığımız derinlikle sohbetlerde, kadınların hem eş hem de kız arkadaş olarak ordunun kişisel yaşamları üzerindeki rolleri üzerine düşündüğü net olarak ortaya çıktı.
Bazı kadınlar, "iyi bir eş" veya "destekleyici bir kız arkadaş" olmayı partnerlerine destek vermek olarak görüyorlar; partnerlerinin mesleğini sorgulamayan bir destek. Örneğin bir kadın, asker kocasının "sadece askeri şoför" olmasına nasıl hep gizliden gizliye sevindiğini anlattı. Ordunun silah kullanan tarafından olmaması onu rahatlatıyordu.
Geriye dönüp baktığında, bu kocasıyla aralarında hiç konuşmadıkları bir konuydu. Ordunun öldürmesiyle ilgili düşüncelerini kendine saklamıştı. Ama şimdi militarizmin işleyişi üzerine daha çok düşündüğü için, bazı varsayımlarını yeniden gözden geçirmeye başlıyor:
Belki, sadece bir ordu şoförü olsa bile şiddet kullanılmasında kocasının da payı olmuştu? Acaba, iyi bir eşten beklendiği gibi sessiz kalmakla kendisi de dolaylı olarak militarizmi beslemiş olabilir mi, diye merak etmeye başlamıştı.
Kız arkadaşlar olarak kadınlar, çoğu zaman bireysel anlamda, bırakın merkezi devleti, toplumun genelinin, erkeksi erkek veya vatansever askerin inşası üzernde çok az kontrole sahip olduklarını hissedebilirler.
Ama kolektif olarak genç erkeklerle duygusal ilişkilenme içinde olan kadınlar, gıpta edilen eril devranış standartlarını belirleyen tarihi süreçlerin baş aktörleridir. Gen bir kadın vicdani red statüsü talep etme yönünde adım atan genç bir erkekle ilişkisini kesmeyi tercih edebilir mi? Vicdani red başvurularının yaygınlaşmış ve toplumsal olarak kabul edilmiş olduğu Almanya'da belki hayır.
Ama askerlik hizmetini vicdani sebeplerle reddetme fikrinin bile son derece marjinal bir düşünce olmaya devam ettiği Güney Kore ve Türkiye'de bazı genç kadınlar erkek arkadaşlarının vicdani red başvurusunu destekleyerek ülkelerindeki militarizmi eleştiren politik bir faaliyette bulunabildiklerini görüyorlar.
...
En temel uluslararası feminist bulgulardan biri "siyaset"in geleneksel tanımının azlasıyla dar olduğudur. Gerçekte siyaset çoğu ana akım yrumcu ve stratejistin hayal ettiğinden çok daha fazla yerde ve çok farklı şekillerde kendini gösteriyor:
Kocaları ve karıları arasındaki sessizliklerde, anneler ve babalar arasındaki anlaşmazlıklarda, kız arkadaşlranı kendilerine sakladıkları kaygılarında.
Dahası, sayısız ülkeden feministler bize, gerçekçi olamayacak kadar dar olan "siyaset" tanımını benimsediğimizde "siyasi eylem" sayılan şeyleri erilleştirmiş olacağımızı öğretti.
Toplumlarımızda ve toplumsal hareketlerimizde demokrasiyi geliştirmeye kendimizi ne kadar adamış olursak olalım, bu gerçekçilikten uzak, dar ve erilleştirilmiş siyaset tanımını benimsersek, kadınları dışarıda bırakan veya marjinalize eden bir şekilde hareket etmiş ve demokrasinin önüne engel koymuş olacağız.
Bu, bizi barış hareketlerinde yer alan ve vicdani red başvurucularını hem prensipte hem bireysel olarak destekleyen hareketlerin içindeki kadınlara getiriyor. Vicdani red hareketinde kadınlar nerede?
...
Barış hareketinin içindeki kadınlar en az kırk yıldır hareketlerinin içindeki patriyarkal eğilimleri eleştirmekteler:
Bir barış hareketinin liderliğini yapmaya en uygun kişinin erkek olduğu varsayımı; sadece belli erkeklik biçimlerine ayrıcalık tanıyan ve neredeyse her çeşit kadınlığı destekleyici yan rollere indirgeyen barış hareketlerinin militan taktikler benimsemesi; hareket içindeki kadın ve erkekler arasındaki ilişkilere şekil veren cinsel pohlitikaların sorgulanmaması gibi.
...
Herhangi bir vicdani red hareketi, erkekliğe ayrıcalık tanımaya ve hareketin patriyarkal eğilimlerini sorgulamamaya, diğer barış harekete örgütlenmelerinden daha bile meyilli olabilir.
İsrail'in önemli istisnaia durumu dışında Türkiye, Güney Kore, Rusya, İsveç ve Almanya devletleri bugün sadece erkeklere zorunlu askerlik hizmeti dayatıyor. Bu yüzden vicdani red statüsüne başvurma riskini erkekler bireysel olarak almak zorunda.
Bu riski alan erkeklerin hareketin kahramanları olarak görülme ihtimali yüksek. Herhangi bir devlet politikasının yanlışlarını veya adaletsizliğini düzeltmede en büyük çıkarı olanların o politikaya meydan okuyan bir hareketin doğal lideri olarak görülmesi çok da şaşırtıcı değil.
Ama zorunlu askerlik hizmetinin meşrulaştırılmasının kökeninde yatan kaynak olan militarizm de erkekliğe ayrıcalık tanıyor ve toplumun patriyarkal düzenini normal ve doğruymuş gibi gösteriyor.
Bu yüzden, erkekliğe ayrıcalık tanımayı ve patriyarkayı normalleştirmeyi mümkün kılan herhangi bir vicdani red hareketindeki aktivistler, militarizmin kültürel dayanaklarına meydan okumak şöyle dursun, onları pekiştirme riskiyle karşı karşıyalar.
Türkiye'deki vicdani red hareketinde destekleyici olarak etkin olmuş olan bir grup feminist kadın, vicdani reddi erkekliğe ayrıcalık veren biçiminden nasıl ayırabileceklerini araştırmaya başlamışlar ve devletin zorunlu askerlik hizmetine tabi olmayan bir kadının kişisel olarak kendini bir vicani redci olarak tanımlamasına izin veren bir red deklarasyonu oluşturmuşlar.
Devlet askerlik yapmaya çağırmadığı halde kendisinin bir vicdani redci olduğunu beyan etmek siyasi bir yeniliktir.
Türkiye'deki feminist düşünürlerin - aktivistlerin bu yeni politik alanı oluşturmaların ısağlayan şey, zorulu askerliğin ziin sürerken militarizmdeki kökenlerine kadar inmiş olmalarıdır. Feminist bir vicdani redçi olmak demek şunu ilan etmektir:
"Militarizmin gizli ve açık tüm biçimlerine karşı olacağım ve militarizme karşı olan herkesle dayanışma içinde olacağım."
"Militarizm benim yaşamımı etkilemeye kararlı olduğu sürece bende mücadelemi sürdürmeye kararlıyım."
"REDDEDİYORUM!"
Vicdani red hareketinde etkin olan erkekler ve diğer kadınlar bu feminist yeniliğe nasıl tepki gösterecekler?
Nasıl ki hâlâ askerliğin birçok farklı şekillerde karmaşık yaşamlarımızdaki yerini aldığını tam olarak anlamaya çalışıyorsak, aynı şekilde siyasi farkındalığımızın çerçevelerini açık tutmalıyız ki, nasıl biir siyaset anlayışının kadınların militarizm içindeki farklı rollerini görünmez hale getirdiğini ve hangi alternatif anlayışların kadınların rollerini görünür hale getirebileceğini anlayabilelim.
Bunların ikincisi, yani daha geniş çerçevelerden bakmak, dokumayı tamamlayacak ve kendi siyasi angajmanlarımızı daha etkili hale getirecektir. (BB)
- Çeviren: Balam Nedim Kenter
- Çarklardaki Kum: Vicdani Red - Düşünsel Kaynaklar ve Deneyimler; Yayına Hazırlayanlar Özgür Heval Çınar, Coşkun Üsterci; İletişim Yayıncılık, 2008, İstanbul