Şöyle bir durup, milyonların gözlerinin üzerinde olduğu bu "başbayanlar" ne yapıyor, diye düşünmeden edemiyorum. Daha da ötesi, bu kadınların, hatta siyasetin zirvesindeki bakanların, milletvekillerinin eşlerinin toplumdaki onca sorun hakkında, diyelim kadın hakları konusunda, kadına yönelik şiddet konusunda ve diğer başka toplumsal, siyasi gelişmeler konusunda ne düşündüklerini, bir fikirlerinin olup olmadığını merak ediyorum.
Gündemdeki konularla ilgili başbakan ya da bakan eşlerine mikrofonlar uzatıldığında hemen kaçma ve susma eğilimine giriyorlar.
En son, AKP'ye açılan kapatma davası nedeniyle kendilerine mikrofon uzatılan bu kadınlar, ısrarla konuşmaktan kaçmış, adeta "ben bilmem, beyim bilir" tavrına girmişler ve kameraların, mikrofonların önünden hızla uzaklaşmışlardı.
Bu kadınların, sessizliği, suskunluğu, edilgenliği, kameralara bolca yansıyan sinik tebessümleri altında insanı rahatsız eden bir şeyler var. Bu hal ve hareketlerde, kadınların bir bastırılmışlık, sindirilmişlik, kıstırılmışlık durumu sezinleniyor.
AKP'yi tanımanın yolu: Kadına bakışı
Söz konusu AKP olduğunda kadınların bu tavırları insanı daha da şüpheye düşürüyor. Gerçekte AKP içindeki ve çevresindeki kadınların bu tavrının altında AKP'nin kadına bakışının da ipuçlarını görüyoruz. AKP'nin kadına ve kadın sorunlarına nasıl baktığı konusunda, aile içindeki ve çevrelerindeki kadınların konumlarından/tavırlarından da yola çıkarak bir şeyler söylemek mümkün. Son zamanlarda medyada, AKP nedir ya da nasıl bir partidir tartışmaları yapılıyor. Muhafazakar mı, demokrat mı, ılımlı İslami eğilimleri olan bir parti mi?..
Bir siyasi oluşumu ya da bir kimseyi tanımanın, en önemli yollarından biri, belki de en önemlisi, kadına bakış açısıdır. Zira, Cinsiyetler Siyaseti'nin yazarı, Sylviane Agacinski'nin belirttiği gibi, bir toplumda tüm "öteki"lere bakış biçimini, öteki cinsiyeti düşünme biçimimiz gösterir.
Başka bir deyişle kadına bakış, ya da kadını düşünme biçimi, toplumdaki tüm farklılıkları/ötekiyi nasıl düşündüğümüzü gösterir. Bu açıdan bakıldığında AKP elbette ataerkil, muhafazakar bir partidir. AKP'nin kendini muhafazakar demokrat bir parti olarak tanıtması, buradaki muhafazakarlığının önemli ölçüde, erkek egemen bir bakışla kadını ikinci sınıf gören, erkeğin kadın adına konuştuğu bir bakışın ifadesidir; bu muhafazakarlığın altında öncelikle bu gizlidir. Ve sonrasında tabii toplumdaki farklı seslere, farklı oluşumlara karşı bakışı/yaklaşımı gizlidir.
Bu bakımdan ne kadar demokrat oldukları da şaibelidir. Bu düşüncede kadın, sessiz, edilgen, itaatkar, terbiye edilmiş ve suskundur. Kadın, iyi, fedakar, sadık, bağımlı, kocasının gölgesinde -ya da emrinde- eş ve anne olarak temsil edilir. Erdoğan'ın kadınlara "3 de değil, 6 çocuk yapın" öğütleri de zaten bu anlayışın (anne olun, ve mümkünse bir zahmet evinizde oturun) bir ürünüdür.
AKP'nin içindeki kadınlar
AKP içinde kadınların, kendi farklılıkları, özgünlükleri, özgürlükleri ve fikirleriyle bireysel bir duruşlarına/bireysel varoluşlarına tanık olamıyoruz. AKP'nin kadın kollarında Erdoğan'ın maskesini takmış kadınlar, evlerindeki kocalarına olduğu gibi, erkek liderlerine de biat ettiklerini açıkça kanıtlıyorlardı. Başörtüsüne özgürlük tanıyalım, evet ama, bu başörtüsü, o başlardaki düşünceleri, fikirleri, farklılıkları da örtmesin. Kadınların fikir ve ifade özgürlüklerini de örtmesin.
"Çağdaş Türk kadını"
AKP'nin kadın vizyonu, ya da kadına bakışının karşısında daha çok CHP'li diyebileceğimiz, Kemalist bakış açısını görüyoruz. Oysa bu bakış da, kadını iyi, fedakar, iffetli bir eş ve anne olarak kutsamakta/ve tanımlamakta ve kadını sadece, kılığı, kıyafetiyle vitrine çıkarmakta.
Türkiye'nin modernleşme projesinde kadın, modernleşmenin bir aracı ve "vitrini" olarak görülmüş, erkek yine kadın adına konuşmuş, kadını tanımlamış ve tarif etmiştir.
Bu bakış da ataerkil düşüncenin bir başka yansıması. Bu düşünüş içindeki kadınları da sık sık Tandoğanlarda, İzmirlerde, her daim basmakalıp otoriter Kemalist, ulusçu fikirleriyle çağdaş Türk kadını mitingleri yaparken görüyoruz. "Çağdaş Türk kadını" diye, homojen, bütünlüklü bir kadın profili çiziyorlar.
Kadın dediğin "fark"tır
Medya da sürekli bu iki siyasi yelpazenin kadın figürünü karşımıza getirerek, muhafazakar, geleneksel ataerkil söylemi yeniden üretiyor ve meşrulaştırıyor.
Kadınlar, genellikle kendilerini bu siyasi söylemler içinde bir kıstırılmışlık ve bir tercih yoksunluğu içinde buluyorlar.
Oysa başörtülü ya da başı açık olsun, kadınların kendi farklılıklarını dillendirmeleri, bireysel varoluşları içinde kendi yaşam deneyimlerini ve bu deneyimlerinden damıttıklarını ortaya koymaları, her iki siyasi kanada karşı da muhalif bir tavır göstermeleri gerekiyor. "Kadın doğulmaz, olunur" düşüncesinin bilincinde olarak, erkeklerin artık kendi adlarına konuşmalarını reddetmeleri, toplumda yerleşik, egemen "kadınlık" tanımlarını eleştirmeleri, eril dile ve erkek egemen yapıya karşı seslerini yükseltmeleri gerekiyor.
Homojen, bütünlüklü bir kadın kategorisi yoktur; "kadın dediğin…" yoktur, kadın dediğin "fark"tır. Kadınların, bunun bilincinde hareket etmeleri ve kendi özgünlükleri ve bireyselliklerini açığa vurarak, kendilerini ifade etmeleri ve toplumun her alanında, özellikle de kültür, sanat, edebiyat alanında kendilerini daha çok var etmeleri gerek. (DE/TK)