Senenin son gününde, 2011'de kadın mücadelesinde nereye geldiğimizin değerlendirmesini yaparken, her kutlamamızın ardından bir hayal kırıklığı yaşadığımızı farkettim.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin önce kadın örgütleriyle görüşmeler yaparak, kadına şiddete karşı yasa tasarısı için fikirlerini alarak bizi umutlandırdı; sonra taslakta herkesten habersiz yapılan değişikliklerle kadınları karşısına aldı.
Yaygın medyada kadına şiddetin görünürlüğü arttı diye sevinirken, bu görünürlük bir şiddet pornografisine dönüştü ve hepimizi ürküttü. Diğer taraftan da RTÜK, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın 25 Kasım Uluslararası Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü nedeniyle televizyonda yayınlanmak üzere çektiği "Kadına Şiddete Karşı 3 Film"in "toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı" olduğuna karar verdi.
25 Kasım'da Türkiye'nin her yerinde kadınlar ve erkekler şiddete karşı sokaklara çıktı, ama aynı gün erkekler iki kadını öldürdü, kocasından gördüğü şiddete dayanamayan bir kadın intihara teşebbüs etti.
Aynı gün "İstanbul Sözleşmesi" olarak anılan Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesiyle İlgili Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin meclisten geçmesini gazeteler "Kadınlara 25 Kasım Jesti", "Kadına Şiddete Adam Gibi İmza" manşetleriyle gördü.
Maliye Bakanı bütçe sunuş konuşmasında "Bütçemizi toplumsal cinsiyete duyarlı hale getiriyoruz"dedi, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü (KSGM), toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin Ulusal Eylem Planı'na aldı, ancak yeni bütçede kadın kelimesi bile geçmedi.
Kadınların şiddetten korunması için her aile için bir sosyal destek uzmanı belirlenmesi, ağır şiddet riski altında kadınlar için elektronik güvenlik sistemlerinin kullanılacağına birçok vaatte bulunulurken, kadın katilleri, tecavüzcüler cezasız kalmaya, iyi halleri ödüllendirilmeye, cinayetleri ağır tahrik altında işledikleri söylenmeye devam etti.
Kamu görevlileri ve güvenlik güçlerine toplumsal cinsiyet ve şiddete karşı eğitim verildiği söylenirken, bir kadının karakolda nasıl işkence gördüğünü televizyondan izledik.
Bu örnekler sayfalarca devam edebilir. Ama tüm bu olumsuzluklar kadınların inancını ve direncini kırmadı.
Kadınların yılmayan mücadelesi beklenmedik ve gülümseten durumlara da vesile oldu. Örneğin şiddetle mücadele mesajları, belki de en erkek alan olan futbol sahalarına yansıdı. Eskişehirspor ve Bursaspor oyuncuları maça "Kadına Yönelik Şiddet Suçtur" pankartıyla çıktı.
Söke Kadın Meclisi üyeleri kadına karşı şiddete dikkat çekmek için yine en erkek alanlardan kahvehaneleri dolaştı, içerideki erkeklere tek tek broşür dağıttı.
Senenin başında sendikalarda tacizi konuşurken, sendikalı kadınlar mücadele etti, sendika tüzüklerine kadının bakışını, ihtiyaçlarını geçirdi.
Her cinayet, taciz, tecavüz ve şiddet davasında, farklı şehirlerden yüzlerce kadın örgütlenerek adliyelerin önünde nöbet tuttu. Erkek yargıya "gözümüz üzerinizde" mesajını verdi. Şiddetin her hangi bir biçimine uğrayan arkadaşlarıyla dayanışmayı bir an bile eksik etmedi.
Otobüsler kiralandı, Fethiye'de, Siirt'te, Çorlu'da ve diğer şehirlerde kadınlar toplu halde davaları izledi. Adliye önüne gelemeyenler bulundukları şehirlerdeki meydanlara çıkıp "adalet yerini bulana kadar nöbetteyiz" dedi.
Birçok ilde toplantılar yapıldı, bambaşka meslek gruplarından kadınlar seslerinin duyulur, emeklerinin görünür kılınması talebiyle, şiddetin son bulması talebiyle, barış talebiyle biraraya geldi.
Kısacası erkek devlet, erkek medya, erkek yargı ne yaparsa yapsın, kadınların umudu, direnci, mücadelesi zayıflamadı, güçlendi. 2012'de de mücadeleyi yükselten kadınlar ve dayanışmaları olacak. (ÇT)