* Fotoğraf: Canva
Bir yandan farklı mecralarda devam edebildiğim kısıtlı bir gazetecilik, bir yandan yazı çalışmaları ile devam eden süreçte bianet'e yeniden merhaba!
Geçen zaman içinde -2017 yılından beri- sürdürdüğümüz ve yürütücülüğünü yaptığım Travmayı Kadınca Yeniden Yazmak atölye çalışmalarından biri olan "Travmayı Metaforla Yazma" etkinliğinden önemli bulduğum bir çalışmanın derlemesiyle tekrar karşınızdayım.
Doğal bir yıkıcı güç ya da insanın insana yaptığı kötülük olarak travmayı kadınlarla konuşmak, dile getirilemeyen olarak nitelenen travmayı söze/yazıya dökmek, hayatta kalmanın önerilen yollarından biri olarak yazıyı araç olarak kullanmak bu atölyenin başlıca amaçlarından biri.
Geçtiğimiz yıllarda Lancester Üniversitesi'nde kanser hastalarıyla yapılan bir metafor (mecaz) araştırmasının yapmakta olduğumuz bu çalışmalardan biri ile benzerliği; travmayı bir metaforla anlatma yazı çalışmasını aktarmak için fırsat oldu.
Atölyelerde, farklı meslek gruplarından ya da işsiz, emekli, bir kısmı öğrenci olan ve çoğunlukla yazı ile bir teması olmayan kadın katılımcılardan travmayı bir metaforla ifade etmelerini istedik.
Bugüne dek yaptığımız metafor çalışmalarından özet olarak kadınlar travmayı en çok farklı doğa olayları, doğal nesnelerle tanımladı. Bunu travmanın bir mekan olarak değerlendirildiği metaforlar, bedende bir iz, duyum olarak travma metaforları, ayna metaforu ve tren metaforları izledi.
Son çalışmalarda katılımcılardan üçünün birden travmayı tren kazası olarak nitelemesi ve bunun tam da Çorlu'daki tren kazasıyla ilgili davadan, mağdurların adalet beklentisini karşılamayan bir kararın verildiği günün ertesinde gelmesi, düşündürücüydü.
Devam eden bir atölye çalışması
Aslında yazılan metaforların tamamı, metaforların, hayatı kavrayışımızı, düşünce ve duygular arasındaki nedenselliği, ideolojileri gösteren bir kavram sistemi olarak ne kadar önemli olduğunun ipuçlarını taşıyor.
Derin bir acı, varoluşsal bir kriz, hayatın bütünselliğine ve insanlara dair bir kuşku ya da hayal kırıklığı, kimi zaman donakalma, kimi zaman istemsizce gelen sahneler, imajlarla birlikte, az da olsa travma deneyimine dair geliştirilen umutlu farkındalığın, bedenle düşünüp ifade etme olanağının metafor yardımı ile araştırılmasının, bir dönüşüm fırsatı olarak değerlendirilmesinin ne kadar kıymetli olduğu ortada.
Devam eden bir atölye çalışması olarak, yazının ve kadınlarla birlikte düşünmenin, eylemenin gücünü burada arıyorum.
Atölyede metafor dışında kullandığımız yazı türleri -günlükler, şiirler, öyküler, mektuplar, denemeler- ve travmaya dair psikoloji, felsefe, sosyoloji gibi farklı alanlardan uzmanların sunumlarıyla bir arada olmak, bunların aktarılacağı yeni yayınlarla daha çok kadına ulaşmak, yeni araştırmalara, çalışmalara ilham vermek, önemli bir hedef olarak önümüzde duruyor.
Travmaya dair bir metafor araştırması da denebilecek olan bu yazıda, büyük harflerle yazılan ilk başlık, metaforun yer aldığını düşündüğüm kavramsal grubu; ikinci italik başlık, travmasını o grubun içinde bir yerlerde tanımlayan kadınların ifadelerinin kısa metaforik ifadesini ve açıklama kısmı da travma metaforuyla kurduğu bağlamı gösteriyor. (Metaforların tamamı ve metaforla ilgili bütün açıklamalar, yer kısıtlılığı nedeniyle burada yer almıyor. Tren kazası metaforları ise grup çalışması halen devam ettiği için yazıda yok.)
Mekan olarak travma
"Travma anayurttur..."
"Her ne yaşamış olursanız olun, öyle bir tarafı vardır ki sonunda özdeki size varırsınız." E. Z.
*
"Mayın tarlasıdır..."
"Mayın tarlasına ayak basıp içinden nasıl çıkacağını bilememektir travma." B. G.
*
"Travma toprak bir çatıdır..."
"Geçmiş travmaların, seni zorlayan her şey, o toprak çatı gibi. Travmaların tetiklendiğinde, seni zorlayan anıları hatırladığında, hayat üstesinden gelinemeyecek hale geldiğinde, tıpkı toprak çatının yağmur suyunu taşıyamaz olması gibi senin ruhun da zorlukları taşıyamıyor, gözyaşlarıyla geçmiş zorlukları içinden taşırıyor. Ama yağmur yokken, hava güzelken çatının sorun çıkarmaması, hatta kimsenin dikkatini çekmemesi gibi hayat zorluk çıkarmadıkça, senin içindeki boşlukları da etrafındaki kimse fark etmiyor." Ş. T.
*
"Travma Çatalhöyük'teki boğa figürlü arenadır..."
"Başka bir gün annemden yediğim dayaklar. Bir başka gün tacizine uğradığım o adamın pis gülüşleri. (...) Yoksulluğum, dışlanmışlığım, sevgi arayışım, ötekileştirilişlerim. Her bir gece, arenadaki matador, başka bir acı saplıyor sırtıma. Hiçbiri kalbime isabet etmiyor şişlerin ama her defasında kalbimden vuruluyorum. Her gece o arenada, matador tarafından öldürülüyorum. Her gece yeniden. Her yerde akan kanlarım. Uyanıyorum. Bir sonraki gece, bir önceki günden akan bu kanlarımı üstüme giyip daha da kırmızı çıkıyorum arenaya. Ve her sabah kan ter içinde uyanıyorum. Her sabah Çatalhöyük'teki boğa figürlü resimler canlanıyor gözümün önünde." S. Ö.
**
Bedene dair bir şey olarak travma...
'Travma bir apsedir..."
"Açıp içindeki irini boşaltmazsan hangi antibiyotiği kullanırsan kullan onu iyileştiremezsin." F. A.
*
"Travma bir dansçıdır..."
"Dönüp duruyor kafa sahnelerinde
Sevmiş de yerini
Bir sürü düşünceler arasında en çok ilgiyi istiyor
Dönüyor, dönüyor da duruyor.
Yahu! diyorum, travma;
Sen biraz çekil; bir hayat var o da çok kısa
'Yok!' diyor,
'Sen çekil!'
Dönüyor da duruyor." Ç. A.
*
"Travma karanlık, kargaşa, ses ve güneşsiz gökyüzüdür..."
"Travma denince zihnimde beliren şeyler; karanlık, kargaşa, tekbir sesi, asker-polis ve güneşsiz gökyüzü." H.S.
*
"Travma gönül yorgunluğudur, kaybolmaktır..."
"'Ben de kayboldum' dedi. İnsanda kendimi ararken kayboldum." S. G.
*
"Travma içtiğimiz kahvenin telvesidir..."
"Kullanmasını bilen, alır telveyi cildine sürer maske yapar, kimisi tencere ovar, kimisi dolabına koku yapar, kimisi de fal kapatıp umut arar. Dibe geldiğinizde 'Bu bana ne katar?' demezsek de, telve kurur, içerken keyfini kaçıran ve zor çıkan bulaşık olmaktan başka hiçbir özelliği kalmaz." S. Ö.
*
"Kirlenmek ve temizlenmek diyalektiğidir..."
"Son zamanlarda unutkanlık başladı sanıyordum; travma hafızam maşallah zehir gibi. O zehirler, temiz bir çarşaf gibi hafızama geri dönüşsüz lekeler bıraktı. Bu lekeleri çıkaracak ne çamaşır suyu, ne porçöz ne de bir fırça icat edilmiş. Kirlendikçe kirlenir, belki de bir gün OMO reklamı için kapım çalınır; 'kirlenmek güzeldir' desinler, çarşafların hepsi temizlensin. Mis gibi çiçek kokusu olsun, hatta direkt ayçiçeği kokusu olsun, çarşaflar pırıl pırıl olsun. 5 yaşında komşunun köpeğinin saldırışı, gece deprem sarsıntısıyla uyanışım, silah yarasıyla gelen askeri tedavi edişim ve bunlara benzer tüm gezegendeki travmaların toplamı, denizde boğulan bebeğin ölümüyle, Ankara Garı'ndaki patlama, 11 Eylül olayları da dahil olmak üzere hepsi hafızamdan silinsin. 'No trauma no cry!' (Travma yok, ağlamak yok!); komple fabrika ayarına dönelim de yeni bir kirlenme oyununa başlarız..." N. S.
*
"Travma 'senin için neler yaptım nankörsün!' cümlesidir..."
"Suistimal edilme, ailede bir zincirkıran konumdayken sürekli eleştiri, yargılama altında kalmadır." P. G.
*
"Travma ayağının takıldığı, kanatan bir köşe taşıdır..."
"Taşa ayağını takar ve köşeyi dönersin. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Köşe taşı kanatmıştır bir yerlerini. Sonra yaranın yerini, boyutlarını ve acısını fark edersin. Onunla yaşama, barışma ve iyileşme yolları ararsın." M. O.
**
"Travma bir aynadır..."
"Olanı biteni yalın haliyle yansıtabilir (...) En çok asla nakavt olmaz deyip arkasına sığındığının ilk round'ta yere serilmesini, pamuklara sarıp incinmesin diye sakladığının sana en önden siper olmasını yansıtır. 'Ben miydim zayıf ve suçlu olan?' diye soran gözlerini. Böylesi çıplaklık, açıklık sarsar insanı, her aynaya bakış, her travmayı anımsayış..." P. B.
**
Travma bir doğa olayıdır
"Travma bir kasırgadır..."
"Ölmediysek hemen o an, içinden sağ çıktıysak eğer ölmemiş olmamıza şaşırırız içten içe. Sağ çıkabildiysek bu hengâmenin içinden, yeniden doğarız küllerimizden. Bizi acı bir ıstırabın içine çekemeyen kasırga, budanmamıza vesile olur. İnsan, ayıklar içindeki kurumuş dalları, solmuş çiçekleri. İşine yaramayan kökler bile yerinden sökülür. İnsanın içindeki bahçe tazelenir, yeni dallar çiçek verir içinde. İç dünyamıza yaptığımız keşif yolculuğu umutla, eylemle, dostlarla bizi hayata bağlar. Yaşamak için bazen ölmek gerekir." G.S.
*
"Travma yer elmasıdır..."
"'Travma yer elması gibidir' derdi annem. 'O kadar oyuğun hangisi ne kadar derine gidiyor görülmez. Ama o kök topraktan çıkarılmışsa bir kere, elinde ağırlaşmasına izin verme!' diye devam ederdi. 'Yıka önce güzelce, toprağından arındır, sonra soy ve yemeğini yap. O şekilsiz yumrudan neler oluyor, gör bak.'" Ç. Ç.
*
"Travma kocaman kayanın karşısında yetişmiş minik bir ağaçtır..."
"Travma, kocaman bir kayanın karşısında yetişmeye başlamış minik bir ağaçtır." F. A.
*
"Travma gök gürültüsüdür..."
"Evin akciğeri olan balkonunda elinde çayın kuş sesleri dinlerken, birden gürleyen ve seni irkilten. Çok korkmuşsundur gök gürültüsünden. (...) Bir süre balkona çıkamazsın ancak üzerinden biraz daha zaman geçtikçe çıkmaya başlarsın. Önce çiçekleri sulamak için, sonra çamaşırları sermek veya toplamak için. Bir nevi mecbur kalırsın çıkmaya. Ancak o gürültünün tedirginliği aklına her defasında gelir. Ya bir daha gürlerse?" S. K.
*
"Travma bir kımıl zararlısıdır..."
"O musibet, normal hayatımıza bir şekilde burnunu soktu mu, yaşımıza durumumuza göre gelişimimiz bozulur. Bizi ne kadar etkileyeceği her zaman bilinmez. Sonradan anlarız acısını. Üretemediğimiz zaman. Ne yazık ki, hububat var oldukça kımılın olması gibi, ruhsal travmalar da hep olacaktır. Ama kımılı nasıl polikültur tarım engelliyorsa, kişiliğimizdeki esneklik de travmanın etkilerini hafifletir." Z. K.
*
"Travma yorgun bir Tanrının yarattığı yengeçtir..."
"Bütün bu sahnelerin yer yüzünde ilk yaşandığı günün sonunda yaratılmış olmalı 'travma' ve günün yorgunluğundan olsa gerek, çok düşünmeden onu yengece benzetmiş Tanrı... Karanlık oyuklarda kıskaçları ile yeni dalgalar bekleyen, her dalgadan sonra ruhun oyuklarından dışarı fırlayan, bir yandan tüketirken, diğer taraftan dönüştüren. Hatta bazen Tanrı ve yengece özenip muhteşem eserlerin ortaya çıkmasını sağlayan..." S. Ö.
*
"Göğe kadar yükselen sudan bir dağdır..."
"Suyun evimize çarpışı, duyulan o korkunç patlama, kulaklarımıza, iç organlarımıza girmeye çalışan acıtıcı, yırtıcı sular, evimizin sularla birlikte kumdan kaleler gibi dağılışı. En çok da o sesler; denizin, insanların, toprağın inlemeleri birbirine karışmıştı..." P. K.
*
"Travma bukalemun gibi renk değiştirmektir..."
"Bukalemunlar duygularına göre renk değiştirebilir, tıpkı travmalı bireyler gibi. Baktığınızda sadece bir renktir, bildiğinizi sandığınız bir renk. Ya bir obsesif, manik, migren, depresif, fibromiyalji ya da adı neyse ne... Derinlerine gömülmüş 'uyuyan volkan', ufacık bir uyaranla tetiklenmeye görsün. Korktuğunda bambaşka renge bürünen bukalemun gibi, bambaşka bir insana döner 'travma'lı. Az önceki canlı değilmiş gibidir artık oysa o ve yarası aynı kişidir." D. G.
*
"Travma çer-çöptür..."
"Bazen toprak altında bir gömü, bulaş, pislik; bazen antika bazen güç, teslimiyettir; kazıdıkça güçlenen ya da yıkılıp un ufak olan... Sahra çölündeki kumdan kule; öte, ötekileşme... Hediye ve bazen 'yıkılmadım, güçlendim!' dedirten nida.." A. D.
* Travma metafor çalışmasına katılmak ve kendi metaforlarınızı oluşturmak isterseniz [email protected] adresine kendinizi tanıtan kısa bir bilgi notuyla eposta gönderebilirsiniz.
(AT/SD)