"Bu mudur?" demek istiyorum.
Artan çatışmalar, ölümler, Kuzey Irak'a 'girme' söylemleriyle örülü savaş atmosferine eşlik eden 'sivillerin militarist refleksleri'nin ilginç, ürpertici ve "kadınca" tezahürlerinden biri.
Konu şu: Balıkesir'in Ayvalık ilçesinde askerlik şubesine başvuran ve yaşları 30 ile 50 arasında değişen yedi kadın "son zamanlarda artan terör olaylarını protesto etmek ve gelen şehit haberlerine tepki olarak" askere gitmek istediklerini söylüyor.
Evde oturmaktansa...
Sözcüleri "sadece erkeklerin değil kadınların da bir şeylerin ucundan tutmak zorunda olduklarını" açıklıyor.
Adlarını vermek istemeyen ve kadınlık ve annelik kimliklerini öne çıkaran kadın grubu sözcüsünün açıklaması şöyle:
"Ülkenin içinde bulunduğu durumun son derece ciddi. Bizler de öncelikle kadın olarak, kadın duyarlılığını ön planda tutarak ve asker yetiştiren kişiler olarak evlerimizde oturup kalmayı uygun görmedik. Arkadaşlarımızla birlikte bir oluşum başlatarak teröre bir şekilde tepki göstermek istedik. Askere alınmayı istiyoruz."
Erkin Koray'ı hatırlayınca
Ayvalık Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Fatih Sarıkaya da kadınların askerlik başvuru dilekçelerinin en kısa zamanda yanıtlanacağı açıklanmış.
Medyadaki başlıklar Erkin Koray'ın "kızları da alın askere" şarkısını hatırlatıyor.
Bu şarkıda sevgilisini özleyen ama uzun askerlik günlerinde onu görememeye arabesk bir isyan vardır.
Şarkıdaki asker "kader çizgisinin önemli bir durağı" olan asker ocağında, gün sayan, sıkılan ve bunalan bildiğimiz asker tipi. Şarkının "ne çabuk gelirmiş teskere/ herkes seve seve gitsin askere" sözlerini de hatırlayınca, yeni bir çağrı mı devrede acaba?
Militarist olanın "kadınsı" hafifliği
Kadınların savaşları çıkaran, öncülük eden ve sürdüren erkeklere desteği ve buna ilişkin söylemler, efsaneler ve mitleri biliniyor.
"Hani kadınlar nasıl savaşır bu doğasına aykırı" klişesinde değilim. Ama bu, asker yetiştirmeye, şehit vermeye, şehit adayı yetiştirmeye bu kadar amade olma hali, şiddetle bu kadar barışıklığın ürperticiliğini ortadan kaldırmıyor... Sanki yüzyıllarca bu misyonu sürdürmeye aday anne ve kadın profili...
Bir de "Evlerimizde oturup kalmayı uygun görmedik" cümlesindeki bir yandan kendini hor gören bir yandan hayata ve olanlara müdahil olmayı güç, erk, şiddet ve ölüm ekseninde konuşma veya bunlarla alakalı olanlarla işbirliği şeklinde düşünme hali...
Kıracak bir ses olmak yerine
Zaten ailelerin çocuklarının ölümüyle ilgili devlet kurumlarına laf etmesi tabu. Ama bunu kıracak bir ses olup yerine "savaşmaya devam edilsin" atmosferini körükleyen söyleme tam destek vermek "kadınca" kol kanat germek böyle özneleşmek/varolmak istemek...
"Kalbin boş mudur, çağırsam evde kimse yok mudur?"
Nil Karabrahimgil'in modern zamanlarda aşk ve ayrılık temalı "bu mudur?" şarkısını dinliyorum. Şarkıda "Senin kalbin boş mudur, çağırsam evde kimse yok mudur" diyor ya...
Ve Zeki Müren
Bu ölüm rüzgarında kimin kime karşı olduğu konusu ise akıl ve kalp dışı alana itildi iyice. Mesela Kürt anneleri ne hisseder?
Kürtlerin veya bu sürece karşı olanların da kalbi yok mudur?
Yani çağırsalar kimse yok mudur ve çoğu kalpler boş mudur? (ZA/BA)