Neden "konut'un kullanışlı, dayanıklı, rantabl ve prezantabl olmasının sorumluluğu ve başarısı genelde tasarlayıcı ya da yapımcı konumdaki erkeklerdir de; içinin sıcak, düzenli, temiz, sakin ve dinlendirici olmasının yükümlülüğü dişi olan eştedir?
Niçin ülkemizde bilinen ve tanınan on mimar ismi sayalım desek, yaptığı restorasyon çalışmalarından dolayı dünyada ilk kez bir kadına verilen şövalyelik unvanına sahip Cahide Tamer, Mualla Eyüboğlu, Leman Tomsu, Münevver Belen, Necibe Çakır ya da yarışmalarda çok önemli ödüller alan Sevinç Kaynak, Harika Söylemezoğlu, Mahbube Yazgan, Nursel Onat, Güner Acar, Birsen Doruk, Şaziment Arolat, Sevinç Elmas, Sevinç Hadi, Filiz Erkal, Nuran Karaarslan, Birsen Kürkçüoğlu, Hande Suher, Afife Batur, Mine İnceoğlu, Ayten Çetiner, Yurdanur Sepkin (ve burada benim de isimlerini anamadığım daha niceleri) gibi mimarlarımızın isimleri aklımıza gelmez?
Neden dünyadaki yazılı ve yapılı uygarlık tarihinin işaret ve dönüşüm taşları olarak kabul edilen tüm yönetimsel, dinsel, finansal ve şimdilerde akıllı oldukları da iddia edilen gökdelen tipi yaşam alanlarının üreticileri ve tasarlayıcıları arasında kadınlar (iyi ki) yoktur? Neden doğa ve toprak analık ile kültür ve devlet ise babalık ile imgelenmiştir? Ve de tarih boyunca bu hep böyle mi olmuştur?
Öyle olmadığı söyleniyor.
Friedrich Engels ve Robert Briffaoult gibi iki önemli düşünür, birbirlerinden 50 yıl arayla, türümüzün bir milyon yılı kapsayan insanlaşma ve toplumsallaşma serüveninde öncülüğü yapan cinsin kadın olduğu sonucuna varmış.
Onlardan bir elli yıl sonra da Evelyn Reed gibi bir insanbilimci, dünyamızdaki ilk mühendis ve mimarların kadın olduğu konusunda tezler ileri sürmüş. Evelyn Reed'e göre erkek cinsi sürekli olarak avlanıp savaşmakta iken kadın cinsi; diğer bütün görevleri üstlenip (kamusal ya da özel olan diye ayırmadan), türümüzü ayakları üstüne kaldırıp uygarlığa doğru yürüyüşe geçirmiş.
Bendeniz onların yalancısıyım ama, yapılan son kazıbilimsel ve insanbilimsel araştırma ve çalışmalar da bu tezleri doğrular yönde gelişiyor. Bu anlamda, son yıllarda, kadın hareketinin ve bilincinin gelişmesine paralel olarak uygarlık tarihinin birebir yansıması olan mimarlık tarihini de kadın bakış açısı ile inceleyen ve irdeleyen çalışmalar yapılmıştır. Ancak diğer bütün alanlarda olduğu gibi kadınların mimarlık mesleğinin tarihinden de dışlandığı ve son zamanlara kadar mimaride cinsiyet rollerinin etkisi konusunda çok az araştırma yapıldığı da yadsınamaz bir gerçek olarak ortada durmaktadır.
Ancak, hiçbirimizin görmezden gelemeyeceği bir başka gerçeklik daha vardır ki, o da, son altı bin yıldır hüküm sürmekte olan ataerkil toplumların ortaya çıkışı ile kadınların tasarlayıcı, örgütleyici, yaratıcı güçleri ve duyarlılıklarının, mahrem olan özel alana sıkıştırılmış ve köreltilmeye çalışılmış olması gerçeğidir.
Hoş, özel ve mahrem olanla özleştirilen yuvanın, iç işleyişle görevlendirilmiş olan kadın cinsinin kamusal alanlarda sağaltamadığı sanatsal yaratıcılığını hayata geçirebildiği ev dekorasyonunun en temel öğeleri olan danteller ve elişleri de modern ve demokratik (!) toplumları yaratmanın ev içinin modernleşmesinden (!) geçtiğini düşünen sistem tarafından çeyiz sandıklarına iade edilse de modernleşme ve demokratikleşme adına kadınlar bu alanı da güle oynaya terk etmişlerdir.
Burada "güle oynaya" sözcüğünü bilerek seçtim. Zira, Cumhuriyetin, modernleşme hamlelerinin bir gereği ya da göstergesi olarak (Avrupa ve Amerikalı kadınlardan daha erken bir dönemde) bizlere hediye ettiği mimarlık diplomalarını, uygarlık tarihinin bize biçtiği cinsiyetçi rollerin aşılmasında gereği gibi değerlendiremediğimizin ve bu alanda yeterli savaşımı vermediğimizin de istemeyerek altını çizmek zorundayım.
Çok fazla uzatmadan ve de konuyu dağıtmadan sonsöz yerine aşağıdaki naçizane soruyu sorarak, kadın erkek hepimize yüzde yetmiş beşi mimarlık hizmeti almadan gerçekleşmiş bir kentin mimarları olarak gerçek mimarlığın tanımına ulaşmış ve kullanıcısı ile tokalaşan nice yüzyıllar diliyorum.
Soru: Acaba gerçek mimarlık, konut ile yuva arasındaki kavramsal farkın giderilmesinde ve gerçekten demokratik ve modern toplumlara ulaşmanın gizi, Frankfurt mutfağının tasarımında değil de kullanıcılar arasındaki cinsiyetçi farkın ortadan kaldırılmasında mı saklıdır?
Sevgilerimle...(MY/BB)