Tarihi yapanların kadınlar ve erkekler olduğu malum; ama tarihi yazanlar kadınlar olmadığı için onların çabaları, kaygıları, hayalleri ve özlemleri tarihte pek az yer alır. En azından çok uzun bir süre böyle oldu. Ama kadın hareketleri geliştikçe, kadınların daha güzel, daha eşitlikçi, daha özgür bir toplum uğruna verdikleri mücadele güçlendikçe kadınların tarihine ilişkin bilinç de gelişmeye başladı. Kadınlar kendi tarihlerini araştırmaya koyuldular, kendi arşivlerini, kendi kütüphanelerini, kısacası kendi belleklerini oluşturmaya başladılar.
Ünlü Alman ozan Goethe, “özgürlük, her kuşak tarafından yeniden tanımlanmak ve kazanılmak zorundadır” der. Çok doğru. Ama her kuşağın yeniden kazanmak için çaba harcadığı özgürlüğün içeriğinin, geçmiş kuşakların mücadelelerini ve ulaştıkları düzeyi bildiğimiz ölçüde daha derin ve daha kapsamlı olacağı açık. Yoksa harcanan çabaların, verilen mücadelelerin sürekli kazanımlara dönüşmesi mümkün değil. Bunun için kalıcı bir belleğe ihtiyacımız var.
Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, 14 Nisan 1990’da* işte bu can alıcı ihtiyaca cevap vermek amacıyla ve çok önemli bir politik eylem olarak Şirin Tekeli, Aslı Davaz, Füsun Ertuğ, Füsun Akatlı, Jale Baysal tarafından ve tümüyle sivil toplumdan kaynaklanan bir girişimle kuruldu. Büyükşehir Belediyesi’nin o zamandan bu yana devam eden desteğini de elbette anmak gerekir. Geçen 25 yılda ne yazık ki kurucularımızdan Jale Baysal ile Füsun Akatlı’yı kaybettik ama Kütüphanemiz yaşıyor ve 25 yıldır geçmiş kuşaklarla bugünküler arasında bağlar kurulmasına, kadın tarihini araştırmak isteyenlere gerekli malzemenin sunulabilmesine, kısacası kadınların tarihteki görünmezliklerinin ortadan kaldırılmasına ve verilen mücadelelerin boşa gitmemesine katkıda bulunuyor. Dolayısıyla eminim sevgili Jale ve Füsun hocalarımızın ruhları huzur içindedir.
İlk kadın dergisi, ilk kürtaj...
Kütüphanenin açılış toplantısı 14 Nisan 1990’da yapılmakla birlikte, Vakfın kuruluşu Resmi Gazete’nin 8 Mart 1990 tarihli sayısında yer almıştır.
Kütüphanenin kuruluşundan bu yana epey yol kat ettik, üstelik bu yolu pek az imkanla, esas olarak dostlarımızın gönüllü emek, zaman ve kısıtlı maddi katkılarıyla başardık. Burada yaptıklarımızı uzun uzadıya anlatacak değilim ama paylaşmak istediğim birkaç şey var.
Kadın tarihi araştırıldıkça sürekli yeni bir şeyler bulunuyor, ki elbette şaşırtıcı değil. 2010 yılına dek, kadınlarla ilgili en eski yayınlar olarak 1861’de Pandora’nın, 1862’de Gitar’ın ve 1869’daki Terakki-i Muhadderat’ın varlığını biliyorduk. 2010’da ise Osmanlı’da 1845’de yayımlanan bir Rumca kadın dergisiyle, “Kypsela” adlı dergiyle karşılaştık. Kim bilir daha neler var, araştırmacılarımız daha nelere ulaşacak? Özellikle genç araştırmacılarımızın, tarihçilerimizin yapıtlarını heyecanla bekliyoruz.
Belgeler açısından ise 1843 yılına dek geri gittik ve kadınların kamusal olarak eğitim alışlarını belgeledik. Kamusal alana çıkmak, kadınların Osmanlı’dan Cumhuriyet’e devrolan en büyük özlemiydi. Elimizde, Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’de, iki yıl boyunca erkeklerin eğitimi bittikten sonra her gün iki saat ders gören ebelerden birinin diploması var, bazı diğerlerinin de izlerine ulaşılmış durumda. Bu ebelerin sağlıklı doğum ve yanlış ebelik sonlandırma nedeniyle anne ölümlerinin azaltılması konusunda eğitim aldıkları belgelenebiliyor. Yani “sağlıklı kürtaj”ın bu topraklardaki geçmişi, sanılanın aksine, epey geriye gidiyor!
Çanakkale savaşının 100. Yılının kutlandığı şu günlerde, özel arşivlerimizde yer alan bir kadını, ilk hemşirelerimizden Safiye Hüseyin Elbi’yi ve onun vesilesiyle gündeme gelmeyen Çanakkale’nin kadın kahramanlarını da anmak istiyorum. Safiye Hüseyin’in hastaneye dönüştürülen Reşit Paşa Vapurunda “vaziyet tehlikeli dediler ama ben aldırış etmedim, peşinen söyleyeyim ki hayatımda ölümden korkmuş değilim” diyerek hastabakıcılık yaptığını biliyoruz. Safiye hanımın diploması da bizde, yurt dışına çıkmak için babasının iznini taşımak zorunda olduğu pasaportu da! Gördüğünüz gibi, gerçek bir hazinenin üzerinde oturuyoruz, ve bu hazineyi koruyup geliştirmek boynumuzun borcu.
(…)
Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin 25 yıl önce kuruluşu Türkiye’de kadın hareketi ve demokrasi açısından çok önemli bir politik karardı. Onun korunup geliştirilmesi de bugün can alıcı bir politik eylem.
Kütüphanemizin daha nice 25 yıl varlığını koruyup güçlendireceğine ve hep birlikte harcadığımız çabalarla, kadınların hayatın her alanında etkin olduğu, hoşgörü ve özgürlüğe dayalı laik ve demokratik bir ortamda tüm haklarını tam anlamıyla kullanabildikleri daha eşitlikçi ve daha güzel bir toplum özlemimizin gerçekleşeceğine inanıyoruz. Kütüphanemizin doğum günü kutlu olsun! (FB/ÇT)
* Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Fatmagül Berktay’ın, 25 Nisan’da gerçekleştirilen 25. Yıl Kuruluş Yıldönümü Kutlamalarında yaptığı açılış konuşmasıdır.