Önümüzdeki günlerde meclise sevk edilmesi beklenen, “kadın istihdamını destek” ambalajıyla servis edilen pakete ilişkin bazı noktaların altını çizmekte fayda var.
Paketin doğum ve annelik izinlerinin uzatılması, kamu ve özel sektörde esnek ve yarı zamanlı kadın istihdamının teşvikine ilişkin pek çok düzenlemesi ile gündeme geldi. Ancak temel düzenleme alanları ile kadın ve istihdam ilişkisini kurmaktan, iş ve aile yaşamını uyumlaştırma hedefinden çok, tam zamanlı ev kadınlığı mesaisini pekiştirmeye yarayacak gibi görünüyor.
Öncelikle Türkiye’deki istatistiklere göre evlilik ve çocuk sahibi olmakla istihdam arasındaki olumsuz ilişki her zaman güçlü olmuştur. Örneğin 2012 itibariyle kentlerde evli kadınların istihdam oranı yalnızca yüzde 20’dir. Bu oran hiç evlenmemiş kadınlarda yüzde 29, boşanmış kadınlarda yüzde 42’dir. 2002’de evli kadınlar arasındaki istihdam oranı yüzde 26 iken 2008’de bu oran yüzde 20’ye düşmüş, son iki yılda tekrar ancak yüzde 27 seviyesine erişmiştir (1).
Oysa günümüzde kadın istihdamında son yirmi yılda önemli adımlar atılan ülkelerin tümünde kadın istihdamı doğum oranlarını olumlu yönde etkiliyor. İstatistikler gelişmiş ülkelerin pek çoğunda güvencesiz işler ve iş-aile yaşamını uyumlaştırmadaki yetersiz politikaların doğum oranlarındaki düşüklüğün başlıca nedeni olduğunu gösteriyor. Bir diğer ifade ile kadınlar için daha güvenceli bir iş piyasası ile ev ve iş alanındaki eşitlikçi dinamikler, 30 yıl öncesinin aksine kadınların çocuk yapma kararlarını olumlu yönde etkiliyor.
Yarı-zamanlı çalışma Türkiye’de kadın istihdamını arttırabilir mi?
Yeni düzenlemelerle yarı zamanlı çalışma biçimlerinin herkes için kolaylaştırılacağı ifade ediliyor. Ancak doğrudan annelik ile ilişki kurularak kadınlar için ayrıntılarıyla düzenleniyor.
Verilen bilgilere göre kamuda çalışan kadınlara her bir doğum için yaklaşık 6 yıl yarı zamanlı çalışma olanağı veriliyor. Üstelik bu imkanın özel sektöre de tanınacağı belirtiliyor. Özel sektörde ise şimdilik ilk çocuk için 2 ay, ikinci çocuk için 4 ay, üçüncü çocuk içinse 6 ay yarı zamanlı çalışma modeli getiriliyor.
Bunun denetimi içinse hiçbir mekanizma öngörülmüyor. Özel sektörde mesai saatlerinin epey ötesine taşan çalışma saatlerine ilişkin hiçbir denetim ve ücretlendirmenin olmadığı düşünüldüğünde, bu düzenlemenin nasıl işleyeceğini tahmin etmek zor değil. Kaldı ki özellikle büyük kentlerde 4 saatlik çalışmanın, uzatmalar ve yol ile birlikte tam zamanlı ancak statüsü ve geliri düşük bir iş olarak kalmaya mahkum olacağını söyleyebiliriz.
Oysa annelik izinlerinin çok uzun olması gibi, yarı zamanlı çalışmanın özellikle anneler için “teşvik edici” olarak düzenlenmesi, kadınları iş piyasası ve yükselme olanaklarının tümüyle dışına çıkmalarına yol açacaktır. Bu iş piyasasındaki eşitsizlikleri derinleştirmek, kadınların çalışma alanlarını ikincilleştirmek anlamına geliyor.
Öyle ya, yarı zamanlı çalışanlar daire başkanı, başhekim, okul ya da banka müdürü veya kaymakam olmayacak herhalde!
Paketi hazırlayanlar tam da okul yaşını düşünmüşler sağ olsunlar: yaklaşık 6 yıl. Annenin bakım işinin tek sorumlusu olduğu o kadar tartışmasız bir gerçek olarak görülüyor ki, bu kadınlara “müjde” olarak sunuluyor. Emek piyasasındaki sınırlı sayıdaki kadına, işe alınırken çocuk yapıp yapmayacağın, ne zaman yapacağının sorulduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Kadınlara verin yarı zamanlı, düşük vasıflı işleri sen sağ ben selamet. Paralel iki iş piyasası demek bu.
Yarı zamanlı işler Hollanda ve Almanya gibi kimi ülkelerde kadın istihdamını arttırdığı bir gerçek. Ama Türkiye ile bu ülkelerin iş piyasası arasında önemli farklılıklar var.
Öncelikle güvenceli ve birincil sektörde istihdam edilen kadınların oranı Türkiye’de çok daha düşük bir seviyede. Üstelik bu istihdam türünün sıkı bir ayrımcılık denetimi ile işlemesi gerekiyor.
Dolayısıyla bu koşullarda yarı-zamanlı istihdamın teşvik edilmesi, kadınları zaten çoğunlukla enformel ve düşük ücretli alanlarda bulunan iş piyasası konumlarını pekiştirecektir.
Kaldı ki, yarı zamanlı istihdam, kadın istihdamını arttırdığı ülkelerde de eleştirilmekte, uzun vadede kadınların iş piyasasında yükselme ve gelir eşitliği yönünde kalıcı bir bariyer olarak yorumlanmaktadır. Yarı zamanlı çalışma ancak annelik izni ile normal çalışma programı arasında geçici bir köprü olarak kullanıldığında, iş ve aile yaşamını uyumlaştırmaya yardım edebilir. Bunu bu biçimiyle uygulayan ülkeler İskandinav ülkeleri.
Diğer biçimleri, kadın istihdamı ve birincil sektörün Türkiye’den çok daha geniş olduğu ülkelerde bile uzun vadede eşitsiz istihdam ilişkilerini kalıcılaştırmaktadır. Sadece gelir ve yükselme açısından değil, emeklilik hakkı ve sosyal güvenlik açısından da kadınları olumsuz etkilemektedir. Üstelik yarı zamanlı ve esnek istihdam en çok düşük eğitim ve düşük gelir grubunda yer alan kadınları olumsuz etkiliyor. Eğitim düzeyi yüksek kadınlar kısa zamanda işlerine geri dönerken, düşük eğitim düzeylerinde kadınlar çocuk nedeniyle 4 yıla varan aralar veriyorlar ortalama olarak.
Sadece kadın-erkek eşitliği için değil, kadınlar arasındaki fırsat eşitliği için de, anneliğin iş piyasasından çekilme ile sonuçlanan maliyetini düşürmek gerekiyor, bunu teşvik etmek değil!
Kadın istihdamında gecikmiş Kıta Avrupası ya da Güney Avrupa gibi ülkelerde ise dönüşüm ancak tam zamanlı ve istikrarlı bir istihdam hedefi ile başarılı olabilmiştir. Örneğin İtalya ve İspanya’da son on yılda evli kadınların istihdam oranı yüzde 50’ler seviyesini ulaşmıştır (2).
Değişimin hızı genç kadınlarda daha da çarpıcı. İspanya genç kadınların istihdamında yüzde 70’lere ulaşmış durumda ve kadınların üçte ikisi çocuk sahibi olduklarında işlerini kesinlikle bırakmayı düşünmüyorlar (3).
Yapılan çalışmalar, doğum ve annelik izinlerinin (ister ücretsiz izin isterse yarı zamanlı-esnek çalışma formunda) çok uzun sürelerle düzenlenmesinin kadınların uzun süreli istihdamı açısından olumsuz sonuçlar doğurduğunu kanıtlıyor. Pakette Fransa modelinin örnek alındığı söyleniyor. Oysa Fransa, hem tam zamanlı istihdamın hem de çocuk bakım olanaklarının kurumsallaştığı bir ülke. Fransa’da yarı zamanlı çalışan kadınların kadın istihdamı içindeki oranı yüzde 22 (4).
Üstelik iki çalışanlı aile modelini çocuk bakımına ilişkin en cömert politikaları uygulayan ülkelerden biri. Fransa’da kadınların istihdam oranı ise yüzde 65 (5), hedef ise yüzde 75. Türkiye’de ise medyada kadınlara “müjde” olarak sunulan hedef yalnızca yüzde 35.
Fransa’da, İtalya, İspanya, Belçika’da olduğu gibi 3-5 yaş arasındaki erken çocukluk eğitimleri genel okul sistemine entegre edilmiş durumda. Dolayısıyla herkes için erişilebilir ve kamusal eğitim sisteminin bir parçası haline gelen bir okul öncesi eğitim sistemi var. Dolayısıyla bizim sözde istihdam paketimizin, bu modellerin yanına bile yaklaşmadığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla onca gürültünün ardındaki gerçek rakamlar paketin istihdamı arttırmakla ilgili olmadığını ele veriyor.
Hükümetin sözde istihdam paketi ile gerek annelik izinlerinin çocuk sayısı ile bağlantılı olarak uzatılması gerekse yarı zamanlı istihdamın teşvik edilmesi, Türkiye’de zaten kritik sınırda olan kadın istihdamını olumsuz yönde etkileyecektir.
İstihdam ile aile hayatına birbiri ile rakip olarak bakmak zorunda değiliz. Kadınlar ve genel olarak tüm hane halkının refahı açısından olumsuz sonuçları yaratanın kendisi evli ve çocuklu olmak değil, cinsiyete dayalı güç ilişkileridir. Dolayısıyla sözde kadın istihdamı paketinin “aileciliği” değil, kadınlar açısından eşitsizliklerle örülü bir aile anlayışını ısıtıp ısıtıp yeniden servis etmesinedir asıl eleştirimiz.
Eşit ilişkilere dayalı, hane içerisinde ve iş piyasasında cinsler arası eşitliği hedefleyen bir aile politikasına kimsenin itirazı olamaz. İş ve iş dışı yaşamın uyumlaştırılması dendiğinde anlaşılması gereken, kadınları bu aile içerisinde ister ücretli bir işte çalışsın, ister çalışmasın her daim “tam zamanlı ev kadınlığını” garanti etmek değildir. Aileyi ve iş yaşamında eşitliği gözetmeyen her sosyal politika, hem çocukların hem de kadınların aleyhine işler.
Çocukların refahı, okul öncesi bakım ve eğitim olanaklarının gelişmesi ile doğrudan ilişkilidir. Yapılan çalışmalar, anneleri tam zamanlı “bakıcı” olarak gören bir politika ile çocukların refahını sağlamanın mümkün olmadığını gösteriyor. Güvenilir ve gelişmiş bir okul öncesi eğitim ve bakım olanaklarının, eğitim politikaları açısından da olumlu sonuçları olduğu biliniyor. Eğitimde fırsat eşitliği ile de doğrudan ilgili bir politik tercih bu. (EÖ/ÇT)
**
(1) TÜİK İşgücü İstatistikleri, bkz. http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1007
(2) OECD İstihdam ve İş Piyasası İstatistikleri 2013 (Employment and labour markets: Key tables from OECD 2013)
(3) Eurostat istihdam verileri için bkz. http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/statistics/search_database
(4) Dünya Bankası Verileri, Bkz. http://data.worldbank.org/indicator/SL.TLF.PART.FE.ZS
(5) Eurostat istihdam verileri.