Cumhurbaşkanı Erdoğan Sarıyer’deki “Hayır” çadırına gitti ve kadın haklarının geriye gittiğinden şikâyet edenlere “biz geldiğimizde parlamentoda kaç bayan vardı, şimdi kaç bayan parlamenter var?” diye sordu. Olayı aktaran ve Evet’i destekleyen muhafazakâr bir kadın yazarın rivayetine göre çadırdakiler susup kalmışlar. İma edilen de AKP’nin bu konuda çok başarılı olduğu ve hayır diyenlerin bir şey bilmedikleri.
2002 seçimlerinden bu yana meclisteki kadın milletvekili sayısı evet arttı, 2002 seçimlerinde 24 kadın milletvekili, Kasım 2015 seçimlerinde 82 kadın milletvekili (beşi simdi hapiste) meclise girdi.
Yalnız: Bu artışla bile Türkiye'de bugün meclisteki kadın milletvekili oranı yüzde 14.9 ve Türkiye bu konuda 186 ülke arasında 132. sırada. 1 Kasım seçimleri itibarıyla partilere bakınca da: MHP’nin kadın milletvekili oranı yüzde 7.5, AKP’nin yüzde 11, CHP’nin yüzde 15.5, HDP’nin yüzde 40.
Parlamentodaki kadın sayısı bakımından genel olarak son 13 yılda gerçekleşmiş rakamsal bir "başarı" var ama bu AKP'nin Türkiye’deki bütün kadınların haklarını geliştirdiğinin, iyileştirdiğinin kanıtı olarak sunulabilir mi? Bence hayır.
Kadın hakları iyiye mi gidiyor kötüye mi gidiyor tartışmasında bakabileceğimiz bir dizi göstergeden biridir kadınların meclisteki varlığı. Bu rakamın yükselmiş olması önemlidir, olumlu bir göstergedir ama tek başına AKP döneminde kadın haklarının ileriye gittiğinin göstergesi ya da kanıtı değildir. Bu tartışmada niteliğe ve aynı dönemde “kadın hakları” kavramının kendisine ne olduğuna bakmak daha anlamlı.
AKP döneminde “kadın hakları” kavramı daralmaya uğradı. Türkiye’deki milyonlarca kadının ve erkeğin verili kabul ettiği “kadın erkek eşitliği” kavramı sorguya açıldı. Muhafazakâr kadınların haklarının genişlemesi ve başörtüsü yasaklarının kalkması çok önemli gelişmeler oldu. Yalnız buna paralel olarak kadın haklarını dindarlık ve muhafazakârlık ekseninde tanımlamayan kadınlar, iktidarın söyleminde sürekli dışlandı, itelendi ve incitildi. Dolayısıyla kadın hakları kavramı muhafazakâr kadının haklarına ve AKP’nin makbul gördüğü kadın tanımına uyan kadınların haklarına eşitlendi. Muhafazakârlığı merkeze almayan kadın hakları savunucuları ve feministler “bu feministler filan var ya” diye başlayan cümlelerle her fırsatta ötekileştirildi.
Yeni Türkiye’nin muhafazakâr kadın hakları ideolojisini Türkiye genelinde yaygınlaştırmak için bağımsız olduğu iddia edilen ama iktidar tarafından açıkça desteklenen ve açıkça da iktidarı destekleyen Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) kuruldu.
KADEM’in evet oylarını desteklemek için hazırladığı reklam spotuna bakılırsa kadın haklarının ilerlemesinin neredeyse sadece başörtüsü yasaklarının kalkmasına eşitlendiği görülebilir. Üniversitelerde başörtüsü yasağı başından beri yanlıştı ve kalkmalıydı. Yetişkin bir kadının tercihiydi başörtüsü. Ancak, ailesi öyle münasip gördüğü için ilkokula giderken bile başını örten on bir yaşındaki kız çocuğu için de bu bir tercih midir? Yoksa o kız çocuğunun bu kadar zor bir dini emir hakkındaki farklı yaklaşımları öğrenip tartma ve yerine getirip getirmemeye kendi yetişkin iradesiyle karar verme özgürlüğü elinden mi alınmıştır? Bu sorular toplumda doğru düzgün tartışma zemini bile bulamadan başörtüsü ilkokula indi. Yasaklar kaldırıldı ama başörtüsü siyasetin kıskacından kurtulamadı. Eskiden laikliğe tehdit olarak algılanırdı. Bugün ise kadınların, düşünme fırsatı bulamadan, çocuk yaşta alışkanlık yoluyla muhafazakâr ideolojiyi benimsemesini arzulayan bir iktidarın elinde dindar nesiller yetiştirme projesinin bir parçası haline geldi başörtüsü. Başörtülü kadın yine arada kaldı, yine ideolojik bir cendereye sıkıştırıldı.
Kadın haklarına değer veren bir iktidar devletin televizyonunda “böööyle karınla sokakta gezilmez” diyerek hamile kadınların sokağa dökülmesine neden olan bir insanı devlet televizyonunda bir daha konuşturmazdı. Ömer Tuğrul İnançer özel kanallarda istediği gibi kadın düşmanlığı yapmaya devam edebilirdi. Ama AKP kadroları kadın haklarına değer verseydi eğer, TRT ekranlarından o gün aforoz edilmiş olması gerekirdi. Üzerinden 4 yıla yakın zaman geçmesine rağmen devlet televizyonunun din programlarının has konukları arasındadır halen. TRT Türk’te Ömer Tuğrul İnançer ile Gönül Sultanları adlı programı var.
AKP döneminde kadın haklarına ne oldu diye baktığımızda yukarıdakilere benzer yüzlerce örnek bulabiliriz. Daha yakın örneklerden biri şortlu olduğu için başına tekme yiyen Ayşegül hemşiredir. Ona tekme atan saldırgan üç kere serbest bırakıldı.
İktidarı destekleyen kadınlar bu örnekleri genel bir daralmanın parçası olarak görmüyorlar ne yazık ki. Ya münferit, istisnai olaylar olarak ya da kendilerine yönelik laik bir eleştirinin parçası olarak görüyorlar ve rakamları gösteriyorlar. Ama rakamlar yanıltıcı olabilir, özellikle de iktidarlar eliyle kullanıldığı zaman. AKP parlamentodaki artan kadın sayısını ve benzeri istatistikleri kadın haklarını iyileştirdiğinin tartışmasız kanıtı gibi sunuyor ve sunmaya devam edecek.
Türkiye’de kadın hakları konusunda mesele rakamlar değildir artık. “Kadın hakları” kavramı feminist ve seküler talepleri dışlayacak, eskisinden daha az hak ve özgürlüğü içerecek şekilde değişime, dönüşüme uğramış, alanı daralmıştır. Mesele budur. Bu genel daralma bugün özgürlüklerinin arttığını düşünerek iktidarı destekleyen muhafazakâr kadını bile daraltacak, bunaltacaktır bir gün. (EÖ/HK)