Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ayaküstü verdiği bir demeçte "iki partili sistem" dile getirdi. Çok tuhaf değil elbette. Başkanlık sistemine heves olduğunu biliyoruz ama son işaret başka bir şey. Arka plana dair seçenekleri sıralamaya kalksak:
- Meclis'te önerge falan veriyorlar, konuşuyorlar, kalabalıktan sıkıldı
- Medyayı yoklayayım bakalım ne yazacaklar dedi
- Boş vakit buldu, fazla Amerikan filmi izledi, etkilendi
- Bizim gibi El Cezire izliyor, bir çıkış yapmak istedi
- Hiçbiri, yani samimiydi, içinden geçeni söyledi
Kaç gündür aksi bir açıklama gelmediğinden sonuncuyu kabul etmek zorundayız sanırım. Ne denebilir ki? Gönül bu, ferman dinlemiyor.
Cumhuriyet Halk Partilileri (CHP) izlemek dahi vahameti anlamak ve etrafı dinlemek için yeterli olmalı aslında. Bir hafta Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile koalisyon çağrısında bulunuyorlar, ertesi hafta sivil direniş. Böyle sert savrulmalar için CHP kadrolarına kızılır genelde ama Erdoğan'ın da payı büyük. Düşünsenize kartlar dağıtılmış masada ama ne oynadığınızı bilmiyorsunuz.
Mücadele, hayatı anlamlı kılan bir şey olsa da hangi zeminde, hangi hedeflerle, nasıl bir mücadele kısmı da mühim değil mi?
Kaçıncı cumhuriyet?
1946'da doğanlar 65 yaşına gelmiş. Çok partili rejime geçişimiz diye anlatılır nedense. Halbuki daha önce de geçmiş idik. Serbest Fırka, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası tecrübesi mevcut. Demokrat Parti'yi kapatmak biraz zaman aldı o kadar. Çok partili rejime geçiş sorunumuz yok esasında. Orada kalamamak gibi bir derdimiz var denilebilir.
30'larda kalmak isteyen bir kısım 1. Cumhuriyetçi ve onlarla hesaplaşmak dışında bir şey görmek istemeyen sözde 2. Cumhuriyetçi dışındakiler için numaralandırmayı düzeltmek durumundayız. İlla Fransız usulü olacaksa şöylesi makul:
1923 - 1946 1. Cumhuriyet
1946 - 1960 2. Cumhuriyet
1960 - 1980 3. Cumhuriyet
1980 - 2012 4. Cumhuriyet
2011 Seçimleri sonrasında yama tutmayan 82 Anayasası yerine yenisinin hazırlanacağı düşünüldüğünde 5. Cumhuriyet mevzuunu ciddiye almak gerekiyor. Marduk'un gelmeyeceğine inanan Erdoğan da hazır yenilenmişken "iki partili sistem" olsun demiş muhtemelen.
Olsa dükkan senin
Yeni Cumhuriyet için pek çok şey konuşulabilir. Başkanlık sistemi olabilir, yarı başkanlık sistemi olabilir hatta hilafeti bile tartışabiliriz ama bu olmaz. İnsanın içi cız ediyor tabi olmaz derken. Ne de olsa kırk yılda bir şey istemiş Erdoğan çok mu? Değil tabi ama çok partili kıta Avrupası ile tek partili Doğu arasındaki coğrafyada namümkün.
Menderes ve Özal benzetmelerinden hoşnut olan Erdoğan, bu dönemlerin Türkiye tarihinde "iki parti" ağırlığında geçtiğinin farkında muhakkak. Ancak asıl mesele nasıl geldikleri ve nasıl gittikleri.
Demokrat Parti İkinci Dünya Savaşı yıkımı sonrasının iktidarıdır, Anavatan Partisi 80 krizi ve darbesi sonrasının. AKP iktidarının 2001 krizi sayesinde olduğu da aşikar. Toplumsal reflekslerimiz o kadar karmaşık değil. Kriz ertesinde karizmatik, pragmatist bir liderle hareket etmekte ve Meclis çoğunluğuna sahip hükümetin hep arzu edilen "istikrar ve büyüme" getirdiğine inanılmakta. "İki partili sistem" yanılsaması da bu geçiş süreçlerine odaklanmaktan.
Bu coğrafyanın insanını iyi tanıyan Erdoğan'ın bunları bildiğine hiç şüphe yok. Önceki ikisi gibi lider ortaya çıktığında arkasında sıralananların kurduğu -henüz on yıllık- bir partisi var. DP ve ANAP'ta toplanmış olanların lider sonrasında merkezkaç kuvvetlerin etkisine nasıl kapıldığı hatırlandığında bir sistem oluşturabilecek gelenekten bahsetmek mümkün değil daha.
Menderes'in açık, Özal'ın şüpheli bir şekilde "er kişi" yoluna gitmeleri bu arızi iki partili hallere heves etmeyi engelleyebilir belki.
Daha hayırlısı Allah'ın hakkı üçtür demek bu bapta. Menderes ile Özal'a nasip olmadı ama bir mucize olsa ve Erdoğan günü geldiğinde demokratik bir biçimde iktidarı terk edebilse mesela.
Yoksa... Kendi kendine bile kavga etme potansiyeline sahip yarı Şarklı yarı Akdenizli bir topluma "iki partili" yeni bir deli gömleği biçmenin lüzumu yok. Kıt kanaat temsili azaltıp, çözülebilecek sorunları arapsaçına çevirecek "ileri demokrasi"nin de. (AÇ/BB)