1 Kasım Seçimi sonrasında sık duyuyorum “enseyi karartmayın” sözünü.
22 Ekim günü kaybettiğiniz Çetin Altan, Cumhuriyet’te yayınlanan “Hayal Ettiğim Ülke Bu Değil” başlıklı son yazısını “Enseyi karartmayın” diye bitirmişti.
Her şey üzerine üzerine gelirken "İnsan nasıl enseyi karartmaz" diye düşünüp duruyordum.
Neyse ki Pepe geldi. José Mujica hani Uruguay’ın eski devlet başkanı.
İzmir’de biyografisini imzalarken “Baskı ve kontrol sürdürülebilir değildir. Halk bunu kırmanın bir yolunu illa ki bulur” diyordu örneğin. Enseyi karartmak olmazdı, Pepe bir yol bulacağımızı söylüyordu.
İmzaladığı kitap Tekin Yayınevi’nin yayınladığı José Mujica’nın biyografisiydi. Kitap 27 Ekim'de piyasaya çıktı. Pepe imza günleri ve tanıtım toplantıları yapmak için 29 Ekim günü Türkiye’ye geldi. İstanbul, Eskişehir ve İzmir’de okurlarla buluştu. TÜYAP Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nda 8 Kasım Pazar günü saat 15.00’de “İktidarda Bir Kara Koyun” başlıklı panele katılacak.
Kitabı Andrés Danzave ile Ernesto Tulbovitz adlı Urguaylı iki gazeteci yazmış. 20 yıl boyunca aralıklarla yapılan görüşmelerden derlemişler biyografiyi. Urguay’da ve dışında yapılan gezilerde Mujica’ya eşlik etmişler, kitapta bu gözlemler de var.
Eski başkan, insanlık gerillası
Pepe, 2010-2015 yılları arasında başkanlık yaptı. Eski bir gerilla olarak farklı bir siyasetçiydi. Tanıdıkça ona siyasetçi demek hakaret etmek gibi oluyor gerçi.
1935 doğumlu Pepe, gençliğinde Tupamaros üyesiydi. Örgüt Latin Amerika’da Küba Devrimi’nden etkilenen hareketlerden biriydi. 1972 yılında bir polisi öldürmek suçlamasıyla tutuklandı.
Kitapta şöyle bir anekdot var. Yazarlar bir seferinde silahının olup olmadığını soruyorlar. Bu soruyu sormalarının nedeni şu: Pepe legal siyasete girmesinin ardından silahlı mücadeleyi bırakmış çünkü… Ama artık Uruguay’ın başkanı ve açık bir hedef. Açık hedeften kasıt da şu; Pepe diğer ülkelerin başkanlarına benzemiyor, halkın içine giriyor, protokole, yakın korumalara, polisiye önlemlere aldırmıyor.
Pepe’nin “Silahınız var mı” sorusuna yanıtı şu: “Evet, evde birden fazla var ve bazen gerekli olabiliyor. Özellikle tek başıma çıktığım zaman üzerimde taşıyorum. (Bize itirafta bulunuyordu.) Beni temizlemeye gelebilirler ama kesin birini yanımda götürürüm.”
Çok da eski bir gerilla değil Pepe, silahla görülmüyor artık. Etrafında köpekleriyle ya da ebedi hayat arkadaşı Uruguay parlamentosu milletvekili olan Lucía Topolansky ile sakin, sevgi dolu hayatından kesitlerle çıkıyor karşımıza. O artık iyi bir yaşamın, insanlığın gerillası. Söylediği her söz, hayat duruşu umut veriyor çünkü…
Legal siyaset yılları
Saraysız Başkan Jose Mujica (İktidarda Bir Kara Koyun) Yazar: Andres Danza, Ernesto Tulbovitz Çeviri: Ali Tuncer, Cahit Özgür Baharlı Tekin Yayınevi / Biyografi Dizisi |
Peki silahlı mücadele veren Pepe, legal siyasete nasıl geçti?
Uruguay’da 1973'te askeri darbe olur. Pepe diğer Tupamaros üyeleriyle birlikte askeri hapishaneye gönderilir. 15 yıl kalır içeride. İşkence görür, tek kişilik hücrede tutulur.
Askeri cunta yönetimi 1985'te bitince genel af çıkar. Tupamaros üyeleri Halk Girişimi Hareketi'ni (Movimiento de Participación Popular-MPP) kuruluşunda yer alır. 1994'te yedek, 1999'da da asli senatör olur.
MPP sol ittifak Frente Amplio’nun (Geniş Cephe) en güçlü partisi olur zamanla, Pepe’nin karizmasının bunda etkisi büyüktür.
İttifak iktidara gelir Tabaré Ramón Vázquez Rosas başkan olduğunda, Pepe’yi Tarımcılık, Hayvancılık ve Balıkçılık bakanı olur. Vázquez‘in görev süresinin bitiminde aday olur.
Başkanlığı ise tüm dünyada efsane olur. Siyasette “kara koyun”dur, farklıdır. Kitabın orijinal adı bu nedenle “İktidarda Bir Kara Koyun” (Una oveja negra al poder).
Türkçe edisyonda “Saraysız Başkan” adı tercih edilmiş. Kitabın “Editör Yazısı”nda bu adın anlamlı ve sevimli olduğu belirtiliyor: “Saraysız Başkan, Mujica’nın politik duruşunu, sıradışı gibi gösterilmeye çalışılan ancak hepimizin gönlünde yatan başkanlık etme durumunu, tuhaf biçimde son derece ilginç ve anlaşılır kılıyordu.”
O bir melek
Foto: Arif Hüdaverdi Yaman - İstanbul/AA
Yazarlar ona “kara koyun diyor ama o kendisine “melek” olarak tanımlıyor.
“Ben bir meleğim aynı zamanda. Kimse beni dinlemedi. Bazen insanlar çok kötü olabiliyor. Maaşımın büyük bir kısmım bağışlıyor olmama rağmen, birkaç kişi dışında, hükümetten hemen hemen hiç kimsenin yoksullar için ortaya bir peso bile koymasını sağlayamadım.”
12 bin dolar maaşı vardı Uruguay Başkanı’nın. Pepe’nin parayla, zenginlikle işi yoktu. “Maaşımın geri kalanı bana yetiyor. Ben yoksul değilim. Pahalı hayat seçen insanlar yoksulluk çeker."
“Şoför tek başına vurulsun istemiyorum”
Pepe’yi daha iyi tanımak için kitaptan bir örnek daha vereyim. Protokol kurallarına uymaması ve insana verdiği değeri anlatmak için:
“Resmî arabayla çıktığım zaman, arabanın kapısını açmalarına izin vermiyorum ve arkada hiç oturmuyorum. Bizi öldürmeye gelirlerse şoför tek başına vurulsun istemiyorum. Sen de bu riski onunla birlikte üstlenmelisin. Başkanlığa ait bir arabayı kullanıyorum ama çöpten buldukları kayıtsız bir plakası var. Askerler zaten plakayı biliyor. Ben, arabayla tanınmadan gitmek istiyorum. Ortalığı velveleye vermek istemiyorum. Balkanların etrafındaki tüm bu zırvalıklar canı cehenneme. Bana göre değil bunlar.”
Anlayacağınız Pepe güzel bir insan. “Mahallemdeki kahvelere gitmeye devam ediyorum, eski orada. Çoğu bana ‘Pepe’ diye sesleniyor, başkan bile demiyorlar. Ve ‘siz’li hitap etmiyorlar. İyi ki böyle, ‘Sayın Başkan’ zırvalıklarını duymak istemiyorum. Bazıları bunu doğru bulmuyor ama umrumda değil. Ben böyleyim. Kendilerini bana yakın bulmayanlara bir sözüm yok.”
Hayatının aşkı
Biraz da huysuz ama o kadar olacak kocaman bir devlet aygıtına karşı tek başına mücadele vermiş başkanlığı boyunca.
Huysuzluğu sevimli ama gerçek melek olduğu kişi Lucía.
Lucía aşk demek Pepe için.
Yazarlarımız şu notu düşüyor: “Günün hangi saati olursa olsun yapılan tüm sohbetlerimizde adı geçen tek isim Lucia oluyordu”.
Pepe ise en büyük saplantısının, aşk olduğunu söylüyor. “Gençken ciddi bir kusurum vardı. Güzel kızlara âşık olurdum ama ne hikmetse hepsinin bir sahibi vardı”.
Gerçek aşkı dağlarda askerlerden kaçtığı dönemde bulmuş. Onları korku ve hayatta kalma içgüdüsü bir araya getirmiş ve bir daha hiç ayrılmamışlar. “Lucia da Mujica’nın hayatına yön verdi. Mujica bunun farkında ve bilhassa bundan dolayı Lucia’ya minnettar”.
Ama ilk aşkı yine bir gerilla olan Yessie Macchi idi.
Macchi Uruguay halk hareketinin simge isimlerinden biri:
“Yessie Macchi, gerilla kızların en güzeli. ‘Entelektüel açıdan çok parlak ve bir o kadar da tutkulu birisiydi. Tek kusuru ise çok güzel olmasıydı’ diye anımsıyor Mujica. İlişkileri kısa sürdü. Her biri örgütte farklı konumlarda devam ettiler ve ikisi de simge haline geldi: Yessie’nin fırtınalı bir hayattan sonra çok genç yaşta ölmesi ve Mujica’nın başkan olmasıyla.”
Kadın gerillalar
Fotoğraf: Sinan Balcıkoca- Eskişehir/AA
Pepe, kadın gerillaları sevgiyle anıyor.
“Tupamaro içinde kadınların büyük rolü oldu. Kadınlar olmasaydı vay halimize. En zor anlarda, hayatlarını ortaya koyan ve bizi kurtaran kadınlar olmuştur.”
Lucia da bu gerillalardan biri.
“Luciayı ismen tanırdım. Hapse ilk düşüşümden yıllar sonra onu şahsen tanıyabildim. İkimiz de kaçaktık ve meskenimiz dağlardı. Tehlikeli ve ıssız bir gecede bir araya geldik. Ve en zor zamanlarda, kimi yoldaşlarımız birer birer yakalanır ve diğerleri öldürülürken, biz birbirimize daha sıkı bağlandık. Hapse düştükten sonra birbirimizi hiç görmedik. Bir gün bile haberleşemedik. İlk başlarda mektuplaşıyorduk ama daha sonra bunun da imkânı olmadı. On iki senenin ardından, ben özgürlüğüme kavuşunca, tekrar bir araya geldik ve bir daha da hiç ayrılmadık. Birkaç yıl önce de evlendik.”
Kitabı okurken Mujica’nın kurduğu her cümle üzerinde duraksayıp düşünme ihtiyacı duyuyorsunuz. Her cümlesiyle büyüyüp duruyor karşınızda.
Kitabı için yapılan toplantılarda söylediklerinden birkaç örnek vereyim, geldiği ülkeyi ne kadar iyi tanıdığı anlaşılsın.
José Mujica, Soma’da ve tüm dünyada hayatını kaybeden madenciler için bir dünya günü ilan edilmesi gerektiği söyledi örneğin.
“Kimse köle olarak doğmadı. Her insan özgür olarak doğdu ve bu yönde mücadele ediyor. Ama hayatımızda emeğin, çalışmanın da bir yeri var. Ama yaşamak için de zamana ihtiyacımız var. Aksi halde hayat dediğimiz şey kölelikten başka bir şey olamaz. Bu yüzden de emeğinizin karşılığını almak zorundayız” (İzmir Konak Belediyesi’nin düzenlediği “Emek, Demokrasi ve Barış” konulu söyleşiden)
Mesela 31 Ekim günü Cumartesi oturmasındaydı. Kayıp yakınlarıyla saf tuttu, eylem yaptı.
Türkiye’de gittiği her yerde izdiham yaşanması anlaşılır bir şey. Son bir anekdot. İzmir’de kitap imzalarken oluşan kuyrukta bekleyenlerden biri şöyle seslenmiş: “Arkadaşlar adam sosyalist, imza kuyruğunda kaynak yapmayın…”* (HK)
* Aktaran Ahmet Büke.